Yusuf Demir olayını, nasıl krize dönüştürdük? Helal olsun...

Mehmet Atalay

Lüzumsuz bir şekilde uzadı, uzatıldı, gerçekten kabak tadı verdi Yusuf Demir olayı…

Ve o kadar fuzuli bir tartışmaya dönüştü ki, gerçekten gına getirdi…

Sebep, iş bilmezlik, görev tarifinin yapılmayışı, insanların temsil ettiği makamı tanımayışı…

Yöneticilerin yetki alanlarını bilemeyişi, daha da korkunç olanı özgüveni olmayışı, yetkilerini kullanamayışı…

En ufak bir tartışmada ne yapacaklarını bilemeyişi, hemen paniğe kapılışı…

Topu taca atışı, sorumluluğu başkalarına bırakışı, sorunların üzerine üzerine gideceğine kaçışı…

Gerçekten yazık… Ülkenin onca derdi varken, sporun büyük sorunlarını çözmek, geleceğimizi kurtaracak projeleri üretip hayata geçirmek varken olmayan meseleleri sorun haline getirmek ve sonra da çözmeye çalışmak gibi bir şey…

Milleti, memleketi, insanları oyalamak, beyinleri uyuşturmak iş yapamaz hale getirmek gibi bir şey…

Merhum Süleyman Demirel için söylenirdi, olmayan sorunlar icat edip sonra bunları çözmekle geçti siyasi hayatı diye…

İşte öyle bir şey…

İş yapmak isteyenler için tam 10 dakikayı almayacak bir çözümü vardı Yusuf Demir olayının 10 gündür onu tartışıyoruz ve bir türlü çözemiyoruz…

Üstelik de Türkiye’yi bir kere daha meşgul ettik…

NE FIFA, NE UEFA, TÜRKİYE'NİN KARARI

Koca ülkeyi ikiye böldük… Tarafları birbirleriyle çatıştırıyor, Sporda Şiddetle Mücadele Yasası’nı ihlal ediyoruz…

Üstelik de Mesut Özil’ciler, Yusuf Demir’ciler diye bölücülük de yapıyoruz… Olmayan bir meseleyi sorun yapıp çözmediğimiz gibi yasaları ihlal ediyor, hukuka karşı suç işliyoruz…

Defalarca yazdık. Hem Mesut Özil F. Bahçe’ye geldiğinden beri, hem de Yusuf Demir’le ilgili tartışmalar başladığından bu yana doğru yolu gösterdik…

Geçen yazımızda da yazdık…

Avrupa’da ilk yetişen ve Türk Milli Takımı’nı tercih eden Erhan Önal, İlyas Tüfekçi, Erdal Keser, Hamit Altıntop, Nuri Şahin, Hakan Çalhanoğlu gibi yıldızlar nasıl kayıtsız şartsız bizimse…

Almanya forması giyen Mehmet Scholl, Mesut Özil, İlkay Gündoğan, İsviçre’de oynayan Murat ve Hakan Yakın kardeşler, Gökhan İnler, Eren Derdiyok ve Avusturya Milli Takımı’nı tercih eden Yusuf Demir de bizimdir…

Her biri ülkemize büyük katkı sağlıyor… Bazıları Milli Takım’ımızın zaferlerinde ülkemizi coşturuyor…

Bazıları da başka renklerle hem ülkemizin reklamını yapıyor, hem milletimize, Türk toplumuna sempati kazandırıyor… Avrupa’da yüz binlerce milyonlarca gencimizin önünü açıyor…

TEK CÜMLELİK BİR ÇÖZÜM

Yapılacak şey çok basit…

Yusuf Demir olayı, asla FIFA veya UEFA’lık değil… Avusturya Federasyonu’nun aldığı ırkçı karar da bizi bağlamaz…
Bizim de “Vatan Millet Sakarya” edebiyatını bırakıp aklı başında bir düzenleme yapmamız lazım…
“Avrupa’da, yurtdışında oynayan futbolcular, bütün sporcular, Türk Milli Takımı forması giysin giymesin, Türkiye liglerinde Türk hüviyetinde oynama hakkına sahiptirler” diye bir cümle sorunu çözer…
***
Federasyon böyle yapmalı ve Yusuf ve gibilerinin önünü açmalı, olmadı Bakanlık, Devlet, bunu böyle yaptırmalı.
Bu çok basit bir duruştur, tek cümlelik bir işlemdir…
Bırakın milletin zamanını çalmayı temel insan haklarını ihlal etmeyi, bu doğruyu uygulayın, olsun bitsin…
BİR YUSUF, NİCE YUSUFLAR GETİRİR
Bu yüzden Mesut Özil de, Yusuf Demir de bizim…

Bu oyuncular, milyonlarca Türk’ün yaşadığı ülkelerde Türkiye’nin reklamını yapıyor, oradaki Türk toplumuyla Alman-İsviçre-Avusturya toplumlarını kaynaştırıyor, yakınlaşmalarına, Türk düşmanlığının azalmasına ve yurttaşlarımıza sempatinin artmasına vesile oluyor…

***

Hala zaman zaman Hitler ruhu depreşen özellikle Grindel’in federasyon başkanlığı döneminde ayyuka çıkan Türk düşmanlığı, Alman Futbol Federasyonu ve kulüpler etkisiyle Türk oyunculara uygulanan bir ambargoya dönüşüyor…

“Biz yediriyor, içiriyor, besliyor, yetiştiriyoruz, onlar Türk Milli Takımı’nı tercih ediyor, niye bunu yapalım ki?” diyorlar ve Türk gençlerini dışlıyorlardı.. Üstü kapalı bir yasakla karşı karşıya kalıyorduk…

***

Halbuki demokrasi denen sihirli formülle bunu çözmek ve gencin özgür anlayışıyla onun tercihine bırakmak çok daha verimli oldu…

Ne biz bize gelmeyenleri vatan haini ikan edebiliriz, ne de Almanlar veya Avrupalılar, nankör diyebilir…

Bu güzel bir orta yoldu…

***

Avrupa Spor Bakanları toplantılarının vazgeçilmez müzakere süreçleri arasında, bu konular vardı…

Türkiye’nin Avrupa Birliği uyum yasaları, kurulan köprüler de bunu gerektiriyordu…

Yani bu bir devlet duruşu, o günkü hükumet politikasıydı… O politikaları da biz yürütüyorduk…

***

“Biz, sizi tercih eden oyuncularımıza vatan hainliğiyle suçlamayacağız, onların başarısıyla da gurur duyacağız, siz de, tercihini Türk Milli Takımı’ndan yana kullananlara saygı göstereceksiniz”…

Yazılı olmayan böyle bir mutabakatla bugünlere geldik…

Ve “Göreceksiniz, Türk gencinin önünü açın, hem Türk, hem de sizin milli takımlarınızı abad ederler, o kadar güçlü bir kaynağımız var” diye de espri yapar gülüşürdük..

***

Bu formülden sonra rahatlayan Avrupa tolumu, ülkeler, federasyonlar ve kulüpler, Türklerin yolunu açtı…

Mesut Özil’in Alman Milli Takımı’yla Dünya Şampiyonu oluşu, Türk Milli Takımı’nda oynayanlardan daha çok gençlerinin yolunu açtı…

Her yerden Türk oyuncuları fışkırmaya başladı…

Bugün aynı hükumet iktidardaysa aynı politika devam etmeli… Niye böyle bir sessizlik var, anlamak mümkün değil…

ERDOĞAN-FRANK SCHÜSSEL MAÇINI UNUTMAYALIM

Yusuf Demir’in Avusturya Milli Takımı’nda başarılı olması, orada yaşayan Türk toplumuna büyük katkı sağlayacak, önünü açacaktır…

Çok uzun süredir devam eden Avusturya’daki Türk düşmanlığını azaltacak, sempatiyi artıracaktır…

Daha çok Türk gencine forma şansı verecektir… Sadece Almanya, İsviçre değil, Avusturya’da da, Türklerin yoğun yaşadığı diğer ülkelerde de çok sayıda Yusuf Demir’ler yetişecek, Milli Takım’ımıza büyük katkı sağlayacaktır…

***

Akıllı olmak , uzun vadeli düşünmek, geleceğe yatırım yapmak lazım… Günü kurtarmak isterken yarınları kaybetme tehlikesi var…

Avusturya hükumetleri, gerek Avrupa Birliği üyeliği ve gerekse diğer konularda Türkiye’ye en büyük muhalefeti yapan ülke…

Bunu yumuşatacak en büyük etken sporun gücü oluyor…

***

2004’te Avrupa Birliği liderler futbol maçı düzenlenmişti hatırlarsınız… Cumhurbaşkanı Erdoğan da o zaman Başbakan sıfatıyla takımda yerini almıştı…

En büyük muhalifimiz Avusturya Başbakanı Frank Schüssel’le aynı kadroda oynadılar…

Futbolcu Recep Tayyip gol attıkça futbolcu Frank çak çak ediyor, bu bile iki ülke arasındaki ilişkileri büyük ölçüde yumuşatıyordu…

Uzun süre de Avusturya’nın söylemleri de, hatta eylemleri de değişmişti Türkiye’ye karşı….

***

Spor sadece spor değildir, bunu hala öğrenemeyenler, spordan gelmeyenler. Ne yazık ki onlar da sporu yönettiği için olayı kavrayamıyor…

İnisiyatif alıp 10 dakikada sorunu çözeceğine bütün bir millet kuyuya atılan taşı çıkarmaya çalışıyor…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.