1978’de Kopenhag maçı sonrası Trabzonspor’un haksızlığa uğraması, göz göre göre 1 yıl Avrupa’dan menedilmesi haksızlığını bir türlü giderememiş, çaresizce sonuca katlanmıştık.
***
1988’de Neuchatel takımına 5-0 kazandığı maçta, hükmen mağlup ilan edilen G. Saray’ın hakkını savunmak için bütün bir ülke ayağa kalktık da anca çözebildik.
Haksızlıklar saymakla bitmez. Neredeyse her maçta yaşanan hakem hataları, hep aleyhimizde işleyen bir sistemin göstergesiydi.
Bu, Milli Takım olsun, kulüp takımlarımız olsun farketmiyordu. Tabii, olay sadece futbol değil, basketbol, voleybol,hentbol farketmiyordu.
Başta atasporumuz güreş olmak üzere, boks, judo,tekvando, karate gibi, beşeri sermayenin aleyhimizde çalıştığı, alınterimizin çalındığı, madalyalarımızın elimizden alındığı, renginin değiştirildiği haksızlıkları çok yaşadık.
***
Çünkü, hep yönetiliyorduk, çok nadirin dışında, etkin görevlerde hiç yoktuk.
Sadece bir kuruluşa, başkan olmak yetmez, hakem komitesine, bilim ve sağlık kuruluna, organizasyon, gençlik, doping komitelerine de uzmanlarını yerleştirmek gerek. Hakem, gözlemci, temsilci, komiser olarak sahada olmak lazım.
***
Yine yetmez.Sponsorlarınla, medya gücünle, dev firmalarınla, işadamlarınla, siyasi iradenle, hükumet desteğinle de oralarda olabilmelisin.
Tabii ki, değişik görevlerde önemli isimlerimiz vardı. Yönetici, hakemler, hekimler, sporadamları.
Çok güzel görev de yaptılar, Türkiye’yi başarıyla temsil ettiler ama yetmezdi.
Bunun için de çok ciddi gayret sarfetmek gerekirdi.
Merhum Özal döneminde, dış temasların ve diplomasinin etkin olmaya başlamasıyla, sporda da hamleler çoğaldı.
Ancak, 2002 süreciyle beraber, müthiş bir atağa kalktık. Her uluslararası kurula mümkünse başkan, olmadı asbaşkan, yönetici hazırlamak ve bütün kurullarda temsil edilmenin şartları hazırlandı.
***
Prof Uğur Erdener’in, önce Dünya Okçuluk Federasyonu Başkanı, sonra da IOC üyesi, yönetim kurulu üyesi ve nihayet başkan yardımcısı olması, en büyük başarı.
Bugün, dünya sporunun en etkin 2. ismi bir Türk. Dünyanın her yerinde devlet adamlarının ağırladığı Uğur Erdener’in ülkemizde kıymeti biliniyor mu, asla. Tıpkı engelli sporlarındaki müthiş sıçramada büyük rolü olan Yavuz Kocaömer gibi.
Bugün Avrupa basketbolunun patronu Turgay Demirel ve daha pek çok değerli spor adamımız,içerde çok büyük defanslara maruz kalabiliyor.
12 yıl Dünya Spor Yazarları Birliği Başkanlığı yapan Togay Bayatlı’yı da, yerkürede fair play’in mimarlarından Erdoğan Arıpınar’ı da unutmamalı.Bunlar başlıbaşına ayrı ayrı birer yazı konusu.
Bizim bugün gündemimizde, tırnaklarıyla kazıya kazıya FİFA’da 21, UEFA’da da 33 yıl görev yapan, çokça da hırpalanan Şenes Erzik var.
***
Futbolda atanan son, seçimle gelen ilk başkan. TFF, onun döneminde çok ciddi hamleler, reformlar yaptı. Hem futbol ve milli takımların yapılanması, hem de kurumsallaşma hamleleri.
Tabii, yıllarca hasret kaldığımız Şampiyonlar Ligi finalinin Türkiye’ye gelmesindeki rolü de.
1992’de UEFA Başkanı Lennart Johansson ve yardımcısı Şenes Erzik’le İstanbul’a geldiğinde, “Niye Türkiye’ye kupa finali verilmediği” sorulmuştu:
O da, “Mr Erzik bilir” demişti. “Erzik de, kriterlere uygun bir stadımız var da, biz mi almıyoruz”la geçiştirmişti...
***
Biz göreve geldiğimizde 2003’te, Şenes Erzik’e, “Artık Şampiyonlar Ligi finalini istiyoruz” dedim. Stad sorunu ne olacak?” cevabı verdi.
Biz de “Olimpiyat Stadı’nda oynatacağız” deyince Erzik şaşırdı. Çünkü dağbaşı diyerek; Milli Takım dahil, hiçbir takımın gelmek istemediği, trafiğin felç olduğu bir stattı.
“Size Şampiyonlar Ligi finalini getirin” diyen irade, yollarını da yapacak, çevre düzenlemesini de” dedik.
2005 İstanbul’a geldi. Tarihin en başarılı final organizasyonu ve en muhteşem Liverpool- Milan maçıyla ağızlarda tat, kafalarda iz bıraktı.
UEFA’nın, bizimkilerin dağbaşı dediği yapıyı, “en iyi stad” seçtiği Olimpiyat Stadı’nda bir kere daha Şampiyonlar Ligi verildi ve 2021’de oynanacak.
Büyük düşünmeden, riske girmeden büyük projeler olmuyor ve büyük eserler yapılamıyor. F.Bahçe Stadı’nda oynattığımız 2009 UEFA finali de, Vodafone’daki 2019 Süper Kupa finali de bu büyük düşüncenin kazanımlarıydı.
GSGM dönemimizde Şenes Bey’le çok yakın ve çok uyumlu çalıştık. Çok fazla koşturduk, hiç yorulmadı. “Yönetilen Türkiye’den, Yöneten Türkiye”” ye geçiş sürecinin en önemli aktörlerinden biri olarak tarihe geçti.
***
Şenes Erzik, hatıralarını bir kitapta topladı ve yayınladı.Gençleri de yüreklendirmek ve cesaretlendirmek için kitabın adını da”Olmaz Olmaz Demeyin Olmaz Olmaz” koydu.
Çok güzel bir kitap. Türk ve dünya futbolunun büyük bir bölümüne ışık tutuyor. Tebrik ediyoruz, devamını bekliyoruz ve sağlıklı uzun ömürler diliyoruz.