Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak federasyonları özerkleştirdiğimizde ve uluslararası spor kuruluşlarının kriterlerine uygun, her federasyonun kendi iç hukuk işleyişini geliştirip çatı olarak da Merkez Ceza Kurulu ve nihayi olarak da Tahkim Kurulu’nu oluşturduğumuzda tam bir sportif devrim yapmıştık ama bu çeşitli tartışmalara sebep olmuştu.
Anayasa Mahkemesi’ne aykırılık başvurusu yapılmış ve Yüksek Mahkeme de “Tahkim Kurulu kararları kesindir” maddesine karşı “Hak arama özgürlüğü sınırlandırılamaz” gerekçesiyle iptal kararı vermişti.
***
Biz de zamanın Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ve üyelerine ilk elden savunma yapmak, bilgilendirme vazifemizi yerine getirmek ve sporda en gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar dahil, uluslararası sistemi anlatmıştık.
Hak aramanın yolunun kapatılmadığını, uluslararası çatı kuruluş olan Tahkim’e CAS’a ve İsviçre yerel mahkemelerine kadar başvurulabileceğini, sadece ülke içinde ihtisas alanı olmayan mahkemelerin birbirleriyle çelişen kararları sebebiyle kaosa sürüklenmesinin önüne geçtiğimizi ilettik.
Tabii, eğer bu hukuki düzenlemeleri yapmasaydık uluslararası bütün milli maç müsabaka şampiyona ve Olimpiyatlar’dan da ihraç edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirdik de dedik.
Neticede Anayasa Mahkemesi üyeleri ikna oldu ve Anayasa’nın 59. Maddesi düzenlemesiyle sorun çözüldü.
***
Türkiye, zaman zaman tartışılsa da, Uluslararası Tahkim’e ve CAS’a da başvuru yapıp nihai neticeyi alacağından dolayı yıllardır en az hasarla bugünlere geldik.
2011’de TFF’nin verdiği şike kararının F.Bahçe’nin itirazıyla UEFA Tahkim’de, CAS’ta ve İsviçre yerel mahkemelerinde de görüşülüp onaylanması gibi.
Oysa, Futbol veya bir başka federasyon kurullarının şike dediği ve uygulamaya koyduğu bir karar, yargıda bozulabiliyor, küme düşürülen bir takımın mahkeme yoluyla lige devam etmesi sağlanabiliyordu.
***
Bir sporcu doping yapıp 2 yıl men cezası aldığında, tam müsabakalar öncesi son mesai günü saat 17.00’de mahkemeden yasağını kaldırabiliyor ve ertesi gün müsabakalara katılabiliyordu.
Sonra idare de bir üst mahkemeye başvurup temyiz edebiliyor ama iş işten geçebiliyordu. Çünkü ilgili dopingli şahıs müsabakalarını tamamlayabiliyor, kürsüye çıkabiliyor ve altın madalyasını çoktan göğsüne takabiliyordu.
Geriye doğru bütün maçları iptal etmek, şampiyonu değiştirmek gerekiyordu, bütün bunlar da çok taraflı itirazların sonucu olabiliyordu.
***
Kulüplerin birbirine düştüğü, federasyonla kavga ettiği, karşılıklı davalar açtığı vaka-i adiye idi. Sporcular, hocalar da kulüplerle yaşadıkları ihtilaflarda hep mahkeme yolunu aşındırdığı, birbirinden çelişkili kararlarla içinden çıkılamaz bir hal aldığı çok görülüyordu.
Türkiye’de, gerek Futbol Federasyonu ve gerekse diğer federasyonların ilgili kurullarının verdiği bir karar, bir mahkemeye taşınabiliyor ve yürütme durdurma kararı aldırabiliyordu.
Bundan etkilenen diğer kulüp veya taraf da, başka bir mahkemeye gidiyor, “yürütmenin durdurulmasının durdurulması” kararını aldırıp cebine koyabiliyordu.
TFF ve federasyonlar da aldıkları kararı uygulayamaz duruma geliyor, yaz boz tahtasında, spor mahkeme kapılarında süründürülüyordu.
Tam bir kaos ortamıydı.
***
Bugün Türkiye’de ve dünyada uluslararası federasyon ve kurullar, yüzde yüz adil mi, tabii ki değil. Nice haksız, taraflı, zayıfı ezen, güçlüyü koruyan karar örnekleri var ki, yenilir yutulur değil. Ancak hiç değilse, bir otorite vardı ve mahkeme kapılarından, en önemlisi kaostan kurtulmuştu sporumuz.
***
Şimdi ise, nurtopu gibi bir krizimiz oldu. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, tahkim kurulu kararlarına mahkeme yolunu açtı.
Bundan sonra her futbolcu, hoca veya sporcu, ya da ve en önemlisi kulüp beğenmediği bir karardan sonra kararı, yargıya taşır ve istediği sonucu alır.
Mesela her kulüp kendi ilindeki bir mahkemeden aldırdığı bir kararı, etkilenen diğer kulüp de kendi ilindeki mahkemeye taşır ve tam tersi, bozdurursa...
O zaman da yandı gülüm keten helva...
Tabii Yargıtay’ın Anayasa’da yeralan bir maddeyi yeni bir yorumla tamamen tersi bir ictihadda bulunma hakkı var mı, onu da uzman hukukçularımıza bırakıyoruz.
İŞTE YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ’NİN SARSICI KARARLARI
F.Bahçe’nin, Serdar Kesimal’a verdiği ve Tahkim Kurulu tarafından onanan 200 bin Euro ceza kararı Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından bozuldu.
Basketbolcu Dilan Çelik’in, kulübünden alacağı için açtığı davayı ‘tahkim ilk itirazıyla’ usulden bozan mahkemenin kararı da bozuldu.
Yargıtay, Türk spor hukuku açısından çok önemli 2 karar aldı. Spor Arena Plus’ın Aralık sayısında ve Hürriyet gazetesinde yer alan Avukat Dilay Unan’ın haberine göre söz konusu kararlar şöyle:
Fenerbahçe 2011-16 yılları arasında formasını giyen eski futbolcusu Serdar Kesimal’a izinsiz olarak bir hastaneden aldığı rapordan ötürü ‘sözleşme yükümlülüğüne aykırılık’ gerekçesiyle 250 bin Euro para cezası verdi ve bu miktarı futbolcunun alacağından kesti.
KARARLAR SPORCULAR LEHİNE
Ceza daha sonra Uyuşmazlık Çözüm Kurulu (UÇK) tarafından 200 bin Euro’ya indirildi ve TFF Tahkim Kurulu tarafından da onandı. Kesimal yargıya başvurdu fakat mahkeme, ‘Tahkim Kurulu kararları yargı yoluna kapalıdır’ diyerek davayı reddetti. Kesimal bu kez temyize gitti ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesi kararı bozdu.
Gerekçeli kararda, “Anayasa madde 59’da ‘Tahkim kurulu kararları kesin olup bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz’ denmiş olsa da, futbolcu ile kulübü arasında ‘sözleşmeden kaynaklı bir uyuşmazlık’ olduğu için TFF Tahkim Kurulu kararı kesin değildir ve bu karara karşı ‘görevli ve yetkili mahkemelerde’ dava açılabilir” denildi.
BASKETBOLCU DİLAN ÇELİK KARARI
Yargıtay’ın 2. kararında ise basketbolcu Dilan Çelik, alacakları ödenmediği gerekçesiyle Kastamonu Basketbol Kulübü’ne icra takibi başlattı. Kulüp itiraz edince Çelik bu kez itirazın iptali ve icra takibinin devamı için Kastamonu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtı.
Ancak kulüp ‘tahkim ilk itirazında’ bulununca mahkeme davayı usulden reddetti. Çelik’in temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, mahkemenin kararını ‘kanun yararına’ bozdu.
ŞiMDi NE OLACAK?
1- Profesyonel sporcular ile kulüpleri arasındaki uyuşmazlıklarda önce arabulucu yoluna gidilecek, eğer dava açılmaya karar verilirse de görevli mahkemeler ‘iş mahkemeleri’ olacak.
2- Yargıtay’ın Serdar Kesimal ile ilgili kararına ilk derece mahkemesi veya istinaf mahkemesinin uyup uymayacağı ise önümüzdeki günlerde belli olacak.