Yaşayan efsane, çağımızın en büyük şair-yazar, düşünür, kanaat önderi , “Diriliş” neslinin mucidi Sezai Karakoç’u, önceki gün toprağa verdik.
Cenazesinde onu okumuş, özümsemiş, fikirlerini iliklerine kadar hissetmiş büyük bir kitle vardı…
Ektiği tohumların son meyvesi gençlik de çok kalabalık bir kitle olarak oradaydı…
Gençliğin sorunları, politikaları, projeleri, yarınlarda etkin aktör olmaları konularında, kafa yormuş bir insan olarak çok etkilendiğimizi söyleyebilirim…
Bu gençler, ülkemizin aydınlık geleceği açısından en büyük teminat…
***
Milli Takım’ımızın play-off grubuna yükselmesinden sonra sosyal medyada yine muhteşem yorumlar vardı…”Z kuşağı”orada da döktürüyor, bütün maharetlerini sergiliyor…
Mesela muhtemel rakiplerimizle ilgili bir genç, “İtalya’yla görülecek bir hesabımız var ama bırakalım Allah’ın da bulsun” diyor…
Müthiş bir zeka ürünü, korku-endişe- ümidi, aynı cümlede sergileme hünerini gösteriyor…
***
Hangi görüşte olursa olsun, idealleri olan, fikirlerinin peşinden giden samimi duygularla yol yürüyen bütün gençlik bizim… Bunda şüphe yok…
Ancak, gelecekle ilgili hiç bir planı olmayan, kapıldığı rüzgarla savrulan, suyun sürüklediği, azımsanmayacak büyük bir kitle de var… Onlara da z kuşağı deniyor… Onlar da bizim…
Uyuşturucunun pençesine yakalanıp debelenen, sokaklarda yaşayan ve zararlı alışkanlıklara teslim olup şer güçlerin, çetelerin esiri olan bir kitle de var… O çocuklar da bizim…
***
Bunların hiç birini diğerinden ayıramayız, görmezlikten gelemeyiz, tekini bile feda edemeyiz…
Hepsini aynı anda düşünecek, proje üretecek, kendisine, ailesine, çevresine, ülkesine yararlı, donanımlı bir geleceğe hazırlamak zorundayız…
***
23 Nisan’ı çocuklara, 19 Mayıs’ı gençlere ithaf etmiş bir ülkenin fertleriyiz... Üstelik Gençlik ve Spor Bakanlığımız da var... Hem spora hem de gençliğe bakıyor...
Asla belli bir kişiyi kastetmiyoruz, dünü bugünü söylemiyoruz. Genel konuşuyoruz.
Bakanlarımız daha popüler olduğu için genelde ‘’spor’’ kısmıyla ilgileniyor... O da sporun, sporcunun ‘‘sorunlar’’ı değil, amatör sporların ‘‘çile’’si değil, ‘‘futbolun amatör’’ü bile değil, profesyonel futbolun ‘‘çile’’ tarafı da değil, sadece reklam olabilecek tarafı...
***
Galibiyet olunca fotoğrafta, başarı varsa ekranda, sıkıntılı bir durum varsa arazide... Hele de kavga varsa kayıplarda...
Tam çözümün ortasında yer almak, bütün ‘‘risk’’leri dağıtmak gerekirken... Çözüme ulaşıncaya kadar ‘‘tokmak’’ elde beklemeli, sonucu almadan gitmemeliyken...
Amatör branşlarda ise bazen bir iki kamp ziyareti, Olimpiyat, dünya ve Avrupa şampiyonalarına ödül töreni...
Kullanım süreleri bitince de unutma sahneleri...
***
Oysa biz spordan tamamen bağımsız bir ‘‘gençlik’’ politikasından bahsediyoruz...
‘‘Gençlik’’ ve ‘‘Spor’’un ‘‘gençlik’’ kısmının her şeyden önemli olduğunu düşünüyoruz... 25 milyonu ilk ve orta öğretim çağında 35 milyon gencimiz var...
Bu büyük bir zenginliktir...
Avrupalı’nın arayıp da bulamadığı, olması için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağı bir gençlik...
***
Avrupa’nın yaşlanan nüfusu yanında ‘‘azınlık’’ kalan gençliğin ‘‘uyuşturucu’’ya teslim olduğunu, “alkol” bağımlısı haline geldiğini hesaba katarsak...
Ne büyük bir ‘‘hazine’’ye sahip olduğumuzu da daha iyi anlarız...
İnsan unsurunu kaybetmiş, gençliği tükenmiş bir Avrupa’nın bizden ileride yana yakıla, insan gücü talep edeceğinden kuşkunuz olmasın...
Yalvaracaklar, biz nazlanacağız... Ama bu gençliği dizayn edebilirsek... Yarınlara hazırlayabilirsek veya kaybetmezsek...
O zaman gençliğiyle gururlanacak bir ülke olacağımıza; nesilleri kaybolmuş, elini ovuşturan bir millet haline de gelebiliriz... Allah korusun...
***
Ülke olarak ciddi bir sıçrama yaptık... Yatırımlar, yüksek teknoloji, imkanlar... Modern bilgisayarlı okullar, beş yıldızlı yurtlar, donanımlı gençlik merkezleri... Alabildiğine ‘‘özgür’’ bir gençlik...
Binalar çocuklarla güzeldir... Amacına uygun olmazsa ruhunu kaybetmiş olur... Gençler teknolojiye hakim olması gerekirken, teknoloji gençleri esir alıyorsa bir çuval inciri berbat ediyoruz demektir...
***
İmkanı olan ana babalar, geçler için her türlü konforu hazırlayabiliyor ama içini boş bırakıyor.
Çocuk odası, genç odası, tam tekmil hazırlanıyor, içinde yok yok... Bir de ‘‘bilgisayar’’ en gelişmiş şekliyle odanın baş köşesinde...
Oh ne güzel; internete giriyor, ödevlerini “site”lerden yapıyor, yabancı dilini geliştiriyor... Aile olarak salonda ‘‘dizi’’lerimizi izliyoruz...
H H H
“Oyuncaklarının oyuncağı’’ olduğunu düşünmeden, radyasyona ‘‘esir’’ düştüğünü hissetmeden, yanlış keşiflerine ‘‘kurban’’ verdiğimizi anlamadan, dahası kazanalım diye bütün kazançlarımızı uğrunda harcadığımız çocuğumuzu kaybettiğimizin farkında olmadan adım adım tüketiyoruz...
Fiziken odada olduğunu zannettiğimiz çocuğumuz, meğerse Paris sokaklarında ‘‘hırsız’’lık yapıyor, New York caddelerinde insan öldürüyor, ‘’katil’’ oluyor... Afrika’da ‘‘vahşi’’leşiyor...
Fiziken çöken, kimyası bozulan, beyni parçalanan, sağlığını kaybetmiş psikolojisi bozulmuş bir gence dönüşüyor...
***
Bilgisayarla arkadaş yaptığımızı zannederken ana baba, kardeşe ve aile çevresine yabancılaşan, insanı değerlerinden uzaklaştıran, ne insana benzeyen ne de başka bir şeye, hilkat garibesi mahluklar türetiyoruz...
Bilgisayarla tanıştırmanın aileyle barıştırmak olmadığını göremiyoruz...
Psikolojisi bozulmuş, çökmüş, hayata küsmüş “var olmak”la “yok olmak’’ arasında gidip gelen, kin ve nefreti yaşamına hakim kılan, intikamcı bir kişilik...
Tedavi etmek isterseniz artık çok geç kaldınız... Kendisinin normal, ailesinin anormal olduğuna inanan, hiçbir çözüme yanaşmayan bir fert...
Dünyalı değil, uzaylı zannedersiniz...
***
Bir de varoşlarda yaşayan, belki bilgisayar ve teknoloji özlemiyle psikolojik ezikliği birleştiren, bunu temin edemeyen ailesine küsen bir başka mahalle... Spor yapacağı alanı olmayan, sığınabileceği bir mekan bulamayan, yeşil alana hasret gecekondu gençliği...
Ana caddeler, arka sokaklar... Hepsi bizim sorunumuz... Hepsi bizim işimiz... Sırça köşklerde yaşayanlar, “para”dan başka verecek hiçbirşeyi olmayanların ülkesinde bakanlığı sadece sporun popüler tarafından ibaret kabul edip gençliği unutan sizler, bizler lütfen... Sonra eyvah kar etmez...
Sağlam kalıcı, geçerli, çağın gereğine uygun projeleri acilen hayata geçirelim…
Sporun gölgesinde, gençliği, “z kuşağı” sınavını mutlaka kazanalım...