Geçtiğimiz haftanın büyük kısmını Ankara’da geçirdik… Başkentin nabzını tutmaya çalıştık… Eski, daha doğrusu eskimeyen dostlarla istişarelerde bulunduk…
Geçmişi yadettik, hafızalarımızı tazeledik. Türkiye’nin ve dünyanın her daim en hareketli en aktif tarafı sporda yapılan reformları konuştuk.
Neyin eksik kaldığını, nelerin yapılamadığını, daha hangi alanda adım atılması gerektiğini düşünce jimnastiğimizde tarttık…
Varlık içinde yokluk çekilen yanlarımızı dile getirdik…
***
Bir dokunduk, bin ah işittik… Sitemler havada uçuştu. Serzenişler dışarı taştı… Ancak bunlar hedefe varamıyor bir türlü…
Seslerini duyuramadıklarını, kendilerine kulak asılmadığını, görüşlerinin alınmadığını, ihtiyaç bile hissedilmediğini ve göz göre göre de yılların heba edildiğini düşünüyor bu arkadaşlarımız…
Spor sevgisi olmayan aktörlerin spor yönetimlerinde yeniden ağırlık kazanmasının sporumuzu nasıl frenlediğini iddia ettiler, hatta geriye götürdüğüne işaret ettiler…
Spora hizmet etmek, vefa borcunu ödemek isteyen pek çok şampiyonun türlü bahanelerle ve bin bir çeşit entrikalarla, seçimlere bile sokulmadığını dile getirdiler…
***
Hatta adayları destekledikleri için pek çok delegenin genel kurul üyeliklerinin iptal edilip yerlerine yazılan sahte delegelere göz yumulduğunu, pek çok başkanın illegal oylarla seçimi kazandığını söylediler…
Her türlü baskıya rağmen seçimlere girebilen ve kazanıp başkan olan bazı isimlerin kongre sürecinde burunlarından fitil fitil getirildiğini de ileri sürdüler…
Başarılı veya liyakat sahibi olsun olmasın hiç önemli değil… Yeter ki laf dinleyen adam olsun yeter.
“Sen kazan biz yönetelim” talimatına uyacak isimlerin tercih edildiği süreç işletilmeye devam etmiş gözüküyor…
Bunlar tek taraflı tespitler değil..
***
Ankara’da duruşu spordan yana olan, sporda bilirkişi vasfı taşıyan, objektif değerlendirmeler yapan, bizim de yıllarca yararlandığımız, görüşlerinden istifade ettiğimiz insanlar…
Önyargıları olmayan, çoğu defa ellerini taşın altına koymalarını istediğimiz, içeride ve dışarıda pek çok projede partner olarak yararlandığımız insanlar..
Bir kısmı da zaten beraber çalıştığımız, sınavı başarıyla veren, uzun süre icraat yapmış, hiç bir şaibeye karışmamış, tertemiz kalmış spor adamları…
***
İddialar o kadar çok ki, inanın insan üzülüyor… Oysa biz Gençlik ve Spor teşkilatını çağa uygun yapılandırırken, federasyonları özerkleştirirken, ne güzel ümitler besliyorduk…
Herkes kendi göbeğini kesecekti. Sporu, esas sahipleri yönetecek, sporun aktörleri kafa yoracak, fikir üretecek, en idealini uygulamaya koyacaktı…
Bunu yaparken de uzlaşma kültürünü keşfedecek, birlikte doğruyu, en doğruyu vizyona koymanın yolunu bulacaktı.
Ne umuyorduk ne bulduk?
Zaman su gibi akıyor
Ankara görüşmelerimizde en çok sorulan sorulardan biri de “Spor Kulüpleri Yasası”ydı… Niye çıkmıyor, kim engel oluyor, nasıl hayata geçirilmiyor sualleri art arda sıralanıyor…
Su gibi, peynir ekmek gibi kanunlar çıkaran, bir düzenlemeyi bir haftada yasalaştıran hükumet, acaba 13 yıldır nasıl olur da bu işi başaramaz?
Tabii biz de bu konuda izah etmekte güçlük çekiyoruz, inanın çaresiz kalıyoruz…Tam bir yılan hikayesi…
Spor Kulüpleri Yasası çıksaydı, hiçbir kulüp, böylesine borç batağına saplanmayacaktı... Başkan ve yöneticiler, borçlandırdıkları her kuruştan, re’sen ve müteselsilen sorumlu olacaktı...
Paraları kendi şirketlerinden, borçları baba servetinden ödemek zorunda kalacak, yoksa hapsi boylayacaktı...
Böyle bir kanun, caydırıcı olacak, hiç kimse kulübünü iflasın eşiğine getiremeyecekti...
***
Erkin Koray’ın çağları delen sesiydi, “Öyle bir geçer zamanki”...
Tam da bu durumu anlatıyor...
Aslında yılan hikayesine dönmenin de bir asaleti var, o değil... Brezilya dizilerinin, bir süresi var, o da değil...
Peki ya nedir?.. Olsa olsa ihmaldir, yoksa ilgilenmemektir veya o da değilse, belli dengeleri gözeterek buna cesaret edememektir...
***
Ancak, kesin olan bir şey var, o da yıllar önce çalışmasını yaptığımız ‘‘Spor Kulüpleri Yasası’’, ne yazık ki, hala çıkarılamamıştır...
2002 sürecinin bereketiyle sayısız reformlara imza atılmışken, 2008’den bu yana ne yazık ki 13 yıllık bir sürede, hala kanunlaştırılamadı...
Murat Başesgioğlu, Faruk Özak, Suat Kılıç, Çağatay Kılıç, Osman Aşkın Bak, M. Muharrem Kasapoğlu...
Tam 6 bakan geldi, sporumuzun, özellikle de kulüplerimizin olmazsa olmazı bu yasayı, hayata geçiremedi...
***
Halbuki, her gelenin de en büyük önceliği buydu, ancak söz verdiği halde, bu yasayı çıkaramayan bakanlar olarak tarihe geçti... Son Bakan Kasapoğlu da söz verdiği halde “bu kanunu çıkaramayan bakanlar” listesine, son halkayı eklemek üzere...
ZAMAN SU GİBİ AKIYOR
Zaman su gibi akıyor ama 16 yıllık iktidar döneminde, spor lehine rekor kanun yapan, sayısız düzenlemeye imza atan, büyük fedakarlıklar yapan bir iktidarın, spor bakanları, olmazsa olmaz bu yasayı bir türlü çıkaramadı.
Tabii ki de devleti de zarara uğratamayacak, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyemeyecekti...
Kulübü batarken kendileri zenginleşen simsar başkan, yönetici, hoca ve menacerler, ortalarda dolaşamayacak, Türk sporu bu kadar kirlenmeyecekti..
Ne diyelim, inşallah bu kudretli devlet, Ulus’ta, Kızılay’da konuşulan, İstanbul’da, Trabzon’da, İzmir’de, Adana’da yankılanan bu yasayı çıkarır da “zararın neresinden dönerseniz kardır” deriz… Yoksa, “Öyle bir geçer zamanki”…