İĞNEYİ KENDİMİZE ÇUVALDIZI BAŞKASINA...
Türkiye’nin kaderidir. Bir uluslararası turnuvaya genelde en güçlü takımlarla başlıyor. İlk defa katıldığımız 1954 Dünya Kupası’na Batı Almanya ile başlamış ve 4-1 kaybetmiştik. Sonra aynı Almanya ile tekrar oynadık ve 7-2 mağlup olarak kupaya veda etmiştik....
***
İkinci ve son Dünya Kupa’mız, 48 yıl sonra 2002’de Şenol Güneş’le katıldığımız Kore-Japonya idi. Bu sefer şampiyonlar şampiyonu 5 kez kupayı alan Brezilya idi rakibimiz.
Hasan Şaş’la, 1-0 öne geçtiğimiz ve ecel terleri döktürdüğümüz Brezilya’yı, maçı katleden Koreli hakem elimizden aldı ve bir kırmızı kart, bir de penaltıyla 2-1 mağlup olmamıza sebep oldu...
Aynı Brezilya’yla bu sefer yarıfinalde karşılaştık ve “Yenen şampiyon olur” maçında Ronaldo’nun golüyle 1-0 mağlup olduk.
***
Milli Takım’ımız ilk olarak İngiltere’deki Avrupa Şampiyonası finallerine, 1996’da Fatih Terim’le katıldı ve ilk maçımızı, Yugoslav ekolü, yeni bağımsızlığını kazanan Hırvatistan’la yaptık. 1-0 mağlup olduk.
Gerçi sonraki 2 maçımızı da kaybettik ve galibiyet ve puan almadan, gol de atmadan turnuvayı tamamladık ama daha sonrası için tecrübe kazandık...
***
Nitekim hemen peşinden 2000’de Hollanda-Belçika’daki finallere Mustafa Denizli’yle ilkleri yaşadık.
Açılış maçımızı Almanya gibi, 4 kere Dünya Şampiyonu İtalya ile oynadık. 1-0 geriye düştük. Okan Buruk’la ilk golümüzü attık.ama 2-1 mağlup olduk.
İsveç’le gölsüz ilk beraberliğimizi aldık. Evsahibi Belçika’yı firarı Hakan Şükür’ün golleriyle 2-0 yenerek ik galibiyetimizi kazandık. İlk defa çeyrek final oynadık.
Ne yazık ki Portekiz’e mağlup olduk ve turnuvaya veda ettik...
Ancak o kadar çok şey kazandık ki, bu, 2008’de yarıfinal getirdi...
***
2008’e yine Fatih Terim’le gittik, bu sefer sıfır çekmedik. Turnuvaya müzmin rakibimiz Portekiz’le başladık, 2-0 mağlup olduk, moralimiz belki bozuldu ama diğer iki maçımızda Çek Cumhuriyeti ve İsviçre’ye karşı fırtına gibi estik.
Nihat, Semih, Arda’ların muhteşem golleriyle Avrupa’yı büyüledik...
Çeyrek finalde penaltılarla Hırvatlar’ı eledik.“Yenen şampiyon olur” maçında yarıfinalde Almanya’ya mağlup olarak Türkiye’ye döndük. Ancak yine ilklerin, geri dönüşlerin takımı olduk...
***
2012’ye katılamadık. 2016’ya tesadüflerin birleşmesiyle, Selçuk’un son dakika frikik golüyle yine Fatih Terim’le katıldık...
Yine Portekiz, kabusumuz oldu, İspanya’da 3-0 yenildik, Çek Cumhuriyeti’ni yensek de gruptan çıkamadık, ülkemize erken dönmenin üzüntüsünü bile yaşayamadık.
Utandıran ve milletimizin canını sıkan kavgalarla günlerimizi, aylarımızı geçirdik. Toparlanmak çok uzun zaman aldı...
İlklerin hocası Fatih Terim gitti, Lucescu geldi... Yeni arayışlar, gençleştirme operasyonları, yine üzen sonuçlar, bitmeyen arayışlar ve Lucescu’nun gidişi, Güneş’in gelişi...
***
Dünya Kupası’nda Türkiye’yi Dünya Üçüncüsü yapan Şenol Güneş, Milli Takım’ı da Avrupa Şampiyonası finallerine taşıdı...
Hem de son Dünya Şampiyonu Fransa’yı yenerek ve ikinci maçtan da beraberlik kopararak 4 puan alarak finallere katılıyoruz...
Bu sefer de karşımızda Brezilya’dan sonra en çok Dünya Şampiyonu olan İtalya var... Hem de grubunda 20 maçın 10’unu da kazanarak 30 puan toplayan İtalya ile...
***
Üstelik bırakın mağlup olmayı, gol bile yemiyor. Tarihinin en formda kadrosuyla karşımıza çıkacak... Hem de tarafsız sahada değil, evsahibi olarak evinde, başkenti Roma’da ve Olimpiyat Stadı’nda...
Üstelik de turnuvanın açılış maçı... Bütün dünyanın ekranlara kilitleneceği, otoritelerin dikkatlerini celbedeceği açılış maçı...
Tarihimizde ilk defa 2002’deki Brezilya maçı gibi milyarlarca insanın objektiflerini çevireceği bir turnuva...
Yenenin de yenilenin de favori olmaya devam edeceği bir başlangıç...
***
Biz ülke olarak bu kadar önemli bir maça çıkarken “benim kahraman basınımın, kıymetli meslektaşlarımın, neler yaptığına bakar mısınız?”
Milli Takım, tesadüfen bir yerlerde, ana sayfanın diplerinde, arka sayfalarda, küçük küçük haberlerle...
Ama hayal satan sayfalarda, her zaman olduğu gibi, hayali transfer haberleri. Maksat günü kurtarmak, akşama yalanlansa bile, bu günü veya bir kaç saati kurtardılar da taraftarın ilgisini çektiler ya...
Onlar için yeterli.. Bu yüzden bir zamanlar 400 bin satan spor gazeteleri, bugün 100 binin altında...
***
Bu sebeple inandırıcılıkları dip yapmış durumda... Bu yüzden kavgayla kirletip reyting yapma uğruna fair play’ı kurban ettikleri programlarla sıfırı tüketiyorlar...
Ekranlarda, saatlerce dırdır vırvır... Yakışmıyor beyler, yakışmıyor.
Ancak, her şey bir yana.. Hadi Milli Takım’ı, hocasını haber yapmıyorsunuz veya hayali hoca-futbolcu translerleriyle köşelere indirgiyorsunuz...
Bari, milli futbolcuları transfer dedikodularıyla meşgul etmeyin kafalarını karıştırmayın... Bırakın, kamplarına yoğunlaşsınlar, İtalya maçına odaklansınlar...
***
Ey spor tv ve gazetelerin patronları, yöneticileri, spor müdürleri, biz sizin bu yaptıklarınızla övünemiyoruz da.... Şenol Güneş ve Milli Takım’ın futbolcuları da övünemiyor...
İğneyi, kendinize, çuvaldızı başkasına bir batırabilseniz... Tahribatınızın büyüklüğünü anlardınız...