Bu ne kısır döngüdür Allahaşkına?
Dönüyor dolaşıyor, aynı şeyleri konuşmaya devam ediyoruz. Ne yeni bir proje, ne de Türk sporuna sıçrama yaptıracak, futbolumuzu şaha kaldıracak, kulüplerimizi çağdaş yönetim sistemine kavuşturacak, adaleti tümüyle tesis edecek,
eğiticileri daha iyi yetiştirecek, özkaynakları alabildiğine güçlendirecek, bunları futbol akademisine dönüştürecek,
sporcularımızı küçük yaştan itibaren en verimli şekilde yarınlara hazırlayacak, yaşam koçluğunu her alana yaymaya çalışacak,
yarışmacı futbolcuları daha faalken yöneticiliğe, eğiticiliğe, menacerliğe, sportif direktörlüğe, spor mimarisine uygun birer mühendis olarak yetiştirmeye,
istikrarını alabildiğine yükseltmeye kararlı bir dünya kuralım derken, yine aynı sorunların enkazı altında inim inim inlemeye doğrusu çok ama çok üzülüyoruz.
***
Pandemi süreci devam ettiği için, pek çok branşta yaprak kımıldamazken lig başlayalı daha iki hafta olmuş, hep hakemleri tartışmak da neyin nesi beyler...
Aslında bugün “Yeni bir sayfa açalım, birikmiş sorunlarımızı çözelim, sporun, özellikle de futbolun bütün unsurlarını bir araya getirip birlik beraberlik içinde, karşılıklı anlayışa dayalı, sevgi ve saygı sınırlarını koruyarak, hoşgörüyü en üst seviyeye çıkararak yeni bir başlangıç yapalım” diye çağrı yapacaktık ama kursağımızda kaldı...
Daha ilk maçla başlayan, ilk haftaya damgasını vuran ve nihayet ikinci haftada da artarak devam etmesine sebep olan tek gündemle, bıraktığımız yerden devam ediyoruz...
***
En çok tartışılan hakemlik müessesesinde yine başkan ve yönetim değişikliğine gidildi ve Serdar Tatlı MHK Başkanı oldu.
Ama yine hakemlerle ilgili şikayetler, tek taraflı, çok taraflı yargılar, kaldığı yerden devam etti...
“Hakemler de insandır, hata yapabilir, hatta gerçekten de bazı kulüpleri koruyabilir, maçları da katledebilir” anlayışı yerine, ‘Biz de transferi her yıl yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz, mali yapıyı bozuyoruz, zayıf rakiplere karşı kayrıldığımızda, haram puan istemiyoruz deme yerine hakkımız gibi davranıyoruz, haksızlığa uğrayan bizsek, gürültüyü koparıyoruz, sanki biraz da haksızlık mı ediyoruz’,” demiyor. Burdan da bütün suçu düdüklere yükleyen bir yargının devam edeceğini görüyoruz.
Hele ilerleyen haftalarda, transferlerdeki yanlışlıklar ortaya çıktığında, stadlara gidemezse de, maçlara gelemezse de taraftarın tepkisi, medyanın eleştirisi yükseldiğinde, çaresiz kalan yöneticilerimiz hakemlere yüklendiğinde, iş yine çığırından çıkacak ve sabah akşam yatıp kalkacağımız insanlar düdükler olacak.
Halbuki en az hakemler kadar tartışmamız ve bir an önce çözmemiz icabeden o kadar çok taraf var ki, yine hiçbir sorunla yüzleşemeyeceğiz...
***
İşin enteresan tarafı, daha önce çok iyi yönetilen ve işini çok iyi yapıyor diye alkışladığımız, bazı kulüpler de düzeni bozdu, prensipli yöneticiler de genele uyarak ya yanlışa alet oluyor, ya ses çıkarmıyor...
Yurt dışına giden dövizlere mi yanarsın, alınan üçüncü sınıf oyuncuya ödenen birinci sınıf paralara mı yanarsın, kulüplerin bozulanmali yapısına mı, devletin vergi kayıplarına mı, bankaların fedakarlıklarına mı, milli servetin çarçur edilmesine mi, forma şansı bulamayan Türk gençlerinin fırsat bulamamasına ve heba olmasına mı...
Yazık, çok yazık... Allah sonumuzu hayretsin...
***
Şimdi gelelim merak ettiğiniz “Serdar Tatlı’yı kim getirdi?” meselesine. İbrahim Tatlıses’in amcaoğlu olmasının ötesinde her yere tırnağıyla kazıyarak geldiğini düşünüyorum.
Ne Rıdvan Dilmen, ne de bir başkası, referansı muhtemelen biziz. kendisi düzgün ve namuslu bir karakterdir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürü’yken, o da Şanlıurfa’da şube müdürümüzdü ve başarılı bir devlet memuruydu. Ta o zamandan referans olmuş olabilirim.
Şaka bir yana gördüğünü çalan bir hakemdi. O ve her biri önemli isimlerden oluşan ekibinin; MHK Başkanlığı’nda da başarılı olması, bu haksız kurgulanmış düzenin değişmesine bağlı.
Siz önce kendinizi, kulüplerinizi, medyanızı, sporun bütün kuruluşlarını düzeltin, masabaşı oyunlarına alet olmayın, ondan sonra hakemlik de düzelecek ve gerçekten sporumuza da adalet gelecek.