Kriz yönetmek çok mu zor?

Mehmet Atalay

Çok alışılagelmiş bir tablodur, şampiyon olan bir sporcuyu omuzlara alır moral veririz. Aslında o an, moralinin en yüksek olduğu andır…

Yeni bir morale ihtiyacı olmayacak kadar yüksektir… Olsa olsa sadece tebrik edersiniz, sonra da başarının karşılığı olarak bir tören düzenler, ödüllendirirsiniz…

Kazanan bir takımı, tebrik yarışına girer insanlar… Siyasetten bürokrasiye, federasyon başkanından kulüp başkanına, yöneticilerine kadar…

***

Maç kazanırken gösterdiği performanstan daha büyük bir efor sarfeder sporcular veya futbolcular…

Soyunma odaları insanlarla doluşur, derken öpme yarışı başlar hoca ve futbolcuları…

Şampiyonlar tuş olur, elense çeken tebrikçiler karşısında…

Belki o gün, iyi gün dostları ile samimi insanları ayırdedemezsiniz, çünkü ayaklarınız yerden kesiliverir, bulutlar üzerinde seyahat halindesiniz…

Hatta kendinizi de yıldızlara eşdeğer görür, çok ayrıcalıklı insanlar zannedersiniz…

***

Ta ki, ilk yenilgiyle tanışınca… Hatta biraz daha gerileyip bir de hezimetle tanışınca derin bir yalnızlık kaplar etrafını, yapayalnız hissedersin kendini…

İyi gün dostlarından, yalancı bakıştan, sahte gülüşten eser yoktur…

Çölde susuz kalmış bir insan nasıl bir yudum suya muhtaçsa, sen de iki kelimelik bir teselli ararsın…

Başarıda seni yere göğe sığdıramayan o insanlardan eser bile yoktur…

***

Hollanda ve Norveç’i yenip Dünya Kupası eleme grubunda lider olduğunuz

Mart’ta, hatta Avrupa Şampiyonluğu’na layık gördükleri Haziran ayında size “Bizim Çocuklar” diyenler, Hollanda’ya 6-1 yenildiğiniz Eylül’de yüzünüze bakmaz olurlar…

Halbuki, sporcunun madalyayı kaçırdığında, takımın hezimet yaşadığında, dosta ihtiyacı vardır…

Bir sonraki maçına kadar, ruhen rahatlatacak, zihnini onaracak, fiziken diriltecek bir ele, tatlı bir dile, samimi bir yüze ihtiyaç vardır…

Ta ki eksikler giderilsin, tahribatlar yokedilsin, zararlar ortadan kalksın, sıfır kilometre bir takım olup yeni bir maça çıkabilsin…

İyi gün dostları kayboldu

Üstüste zaferlerlerinle coşan ve hep “Yanındayız” diyen yöneticileriniz ilk kayıpta “Arkasındayız hocamızın” diye açıklama yapar, ikinci yenilgiden sonra arkadan kuyunu kazar…

Onun için ne zaman bir kulüpten “Hocamızın arkasındayız” açıklamasını duysak eyvah, yönetim vaziyet aldı, hocasını gönderecek diye düşünürüz…

Keşke arkasında değil de, yanında olsaydınız” deriz…

Bu, bütün branşlarda böyle… 3 tane galibiyetten sonra hocalarına bir 3 yıllık daha sözleşme önerenler, 3 hafta sonra gönderirler…

***

Ne demiş kahraman seyircimiz, “Tabelaya bakalım, göbek atalım”…

Çünkü koca ülkenin spor politikalarını, “skor”lar belirliyor…” Look at the tabela” spor kültürü olmayan bir ülkenin, sonuçlara dayalı oluşturduğu yaz boz politikası…

Hiç değişmeden, değiştirmeden, gerçeğe inmeden, köklü reformlar yapmadan günlük yaşantının sadece saha sonuçlarını kutsayıp tapmanın bir sonucu…

İş eğlenmeye, hava atmaya, transfer yapmaya, para harcamaya gelince Avrupalı’dan daha konforlusunu yapmakta gecikmeyiz ama sorun çözmede, proje araştırma geliştirme, üretim ve uygulamada ise yokuz…

Çünkü bırakın günlüğünü, çoğu zaman anlık yaşarız…

***

Ne yazık ki görev yaptığımız süreçte en çok bunlara dikkat ettik, hep bunun eğitimini önplana çıkarmaya çalıştık, uygulamasını yaptık, federasyonlara ve yönetimlere benimsetmeye çalıştık…

Kazanan kadar kaybedenin de yanında olduk, hatta önceliği de yıkım yaşamasın diye yenilene verdik…

***

Kazandığımız maçlar ve madalyalar kadar kaybettiğimiz müsabakalardan sonra hoca, futbolcu ve sporcularımıza moral takviyesi yaptık…

Buna futbol, voleybol, basketbol, engelli engelsiz, amatör branşlar ve bütün Avrupa, dünya şampiyonaları dahildir…

Uzun süre madalya kazanamayan ve artık bitti denen pek çok sporcu bile uzun bir rehabilitasyondan sonra yeniden sporla barıştırıldı, şampiyonlukla tanıştırıldı…

Daha 4 maç var, toparlayın artık

İlimin gerektirdiği, uzmanların ürettiği bütün operasyonları yapmak, moral motivasyonu yükseltmek ve yeni bir heyecanla maçlara başlaması sağlanamadı…

Hoca ve futbolcuları tartışılır olmaktan kurtaramadılar,.. Özgüvenini toparlayamamış bir yapı, eski günlerini aratan bir Türkiye’yi ortaya çıkardı…

***

Her zaman futbolculardan azami verim alan ve kariyerine tavan yaptıran, sorun çözen, güven veren Şenol Güneş de, bırakın futbolcuları ayağa kaldırmayı, geçmişiyle kıyaslanmayacak bir görüntü verdi…

Dünya Kupası kayıpları, hezimetleri ne kadar moral bozucu olduysa federasyon Başkan ve yönetiminin, siyasetçilerin de fotoğraftan kaçması, sahadakileri yapayalnız bıraktı…

***

Halbuki geride daha 4 maç var ve yenebileceğimiz takımlar. Üstelik de Norveç’le evimizde oynuyoruz… Takımın havasını geri getirmek için yeterince zaman var.. Ancak bunu, ne siyasetten, ne de TFF’den göremedik… Sorunlardan kaçmak yerine, üzerine üzerine gitmek gerekirdi… Hala fırsat var. Sayın Cumhurbaşkanı’mız devreye girmeli, TFF de ciddi bir onarım süreci başlatmalı…

Bizce mümkün ama sormadan edemiyoruz… Sahi kriz çözmek çok mu zor?

‘Bizim çocuklar’ çok hırpalandı

Milli Takım’ımız, Avrupa Şampiyonası elemelerinde attığı yeniğiyle, galibiyeti mağlubiyetiyle olabilecek en iyi istatistikleri yaşattı…

Araya pandemi girmeyip şampiyona ertelenmeseydi, belki bambaşka bir Türkiye ve yeni bir final yaşatan Milli Takım olacaktı…

Ancak pandemi süreci çok kötü geçti. Avrupa Milletler Ligi’ndeki düşüş, moralleri bozdu…

Derken Dünya Kupası başladı ama korkulan olmadı. Dünya Şampiyonu Fransa’dan 1 galibiyet, 1 beraberlikle 4 puan alan Türkiye, kaldığı yerden devam etti ve Hollanda ve Norveç’i şov yaparak farklı yendi…

Ne yazık ki favorilerden ilan edildiğimiz Avrupa Şampiyonası’ndaki esrarengiz maçlar, çok yıprattı…

***

Turnuva öncesi takımla aynı karelerden çıkmayan arkadaşlarımız,millileri kendi kaderine terketti… Şenol Güneş ve futbolcuların kamuoyu önünde hırpalanmasına ses çıkarmadı… Kaderine terketti…

Galibiyetlerden sonra telefonla tebrik ettirdikleri Cumhurbaşkanı’mızla buluşturup teselli ettirmediler… TFF, Bakanlık, medya huzurunda millilerle bütünleşip destek fotoğrafı vermediler… Başarısızlığın kendilerine maledilmesinden korkuldu…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.