Aslında Olimpiyatlar’a iyi başladık. İlk gün tekvandodan gelen iki madalyanın dışında Filenin Sultanları’nın son Olimpiyat Şampiyonu Çin’i 3-0 yenmesi büyük moral olmuştu...
Ancak aradan günler geçti ve bir sessizlik dönemi yaşanınca suratlar asılmış ve “acaba yine bir hezimet yaşar mıyız?” endişesi başlamıştı...
Bu, zaman zaman yaşanılan bir süreç. Oysa geride madalya depomuz branşlar vardı ama yine de insanlarda ister istemez bir panik havası başlıyordu...
***
İşte tam o sırada bir genç sahneye çıktı, gidişatı değiştirdi, o güne kadar hiç yaşanmayanları yaşattı, başarılamayanı başardı, kazanılamayan madalyayı kazandırdı ve Türkiye’ye okçulukta altın madalya getirdi...
Aynı zamanda da Olimpiyatlar’a damga vuran sporculardan biri, Türkiye’nin de yeni kahramanı oldu...
***
Tabii gidişata dur dedi, kafileye yeniden moral verdi, Buse Naz Çakıroğlu’nun deyimiyle “ilham” kaynağı oldu... Sporcularımızın bütününün moral motivasyonunu tavan yaptırdı...
Yani, “okçulukta bile olduysa” inancını vizyona koydu ve “Hiç bir şey imkansız değil” sloganını yeniden hatırlattı...
Ve ondan sonra da Olimpiyat Köyü’ne ümit aşılandı, güven geldi, moral geldi, kuvvet geldi... Fark da hemen ortaya çıktı...
***
Aslında Dünya Okçuluk Federasyonu FITA Başkanı Prof Uğur Erdener, 2005’ten beri bu görevi yapıyor. Federasyon Başkanı Abdullah Topaloğlu ile birlikte büyük emekler verdiler, onlar da bu gururu yaşadı...
Ancak kadere bakın ki, sporcusu, tarihin en büyük madalyasını alırken Başkan Topaloğlu bu gururu yerinde yaşayamıyor, kaybettiği eşini Ordu’da toprağa veriyordu.
***
3 yaşında yay, 5 yaşında ok eğitimi alan, omuz gelişimi için 8 yaşına kadar yüzme kursuna giden, koordinasyon katkısı için basketbol oynayan, görme ve dikkat yeteneğini geliştirmek için 1 sene resim kursuna giden, göz ve el koordinasyonu için 2 yıl piyano eğitimi alan Mete Gazoz bugün 22 yaşında Olimpiyat Şampiyonu...
***
Annesi Meral Gazoz’un başkanlığını yaptığı İstanbul Okçuluk Gençlik ve Spor Kulübü sporcusu. Babası Metin Gazoz da zaten eski milli okçu, kulübün kurucusu ve Milli Takım antrenörü...
Tepeden tırnağa okçu bir aile... Okçuluğa adanmış ve ileride oğlunu Olimpiyat şampiyonu yapıp Türkiye’ye armağan etmek için yola çıkmış bir aile yapısı...
***
Bir röportajında en sevdiklerini sayarken:
“Kitap olarak Amin Maalouf’un yazdığı Semerkant diyeceğim. Dili, kurgusu, işlenişi tamamıyla inanılmaz etkileyici bir kitap. Filme gelirsek tercihim Yıldızlararası olur. Orada biraz bilim kurgu biraz dram biraz metafizik biraz da macera var. Sürükleyici. Yemek ise kuru fasulye ve pilav” diyordu.
***
Sıradan bir gencin aldığı eğitim değildi. Belli ki, çok özel bir entelektüel birikim var aile ve çevresinde...
Bir Batılı sporcunun Olimpiyatlar’a hazırlama aşamaları, araç gereçleri neyse, Mete ve Gazoz Ailesi’nde de o...
Mental olarak yetiştirmek de kültürel birikim kazandırmak da olmazsa olmaz hedefler olarak belirlenmiş...
***
Sevdiği yemeği söylerken de verdiği cevap da manidar. Batılı kompleksle Fransız mutfağından başlayıp başka diyarlara yolculuk eden değil, milli ve yerli yiyecekleri sayması da tesadüfi değil...
Gazoz 8 Haziran 1999 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. 22 yaşında ve artık Olimpiyat Şampiyonu...
Tebrik ediyoruz, 5 Olimpiyat sürmesini dilediğimiz başarılarının devamını diliyoruz...