Asya yakasından başladığı için Asya-Avrupa Maratonu da denebilir, Avrupa-Asya Maratonu da… Her ikisini ifade edebilen Avrasya da…
Ve tabii ki dünyanın başkenti, medeniyetler şehrinde yapıldığı için İstanbul Maratonu da… Çünkü çok önemli bir omurga üzerinde inşa edildi bu organizasyon…
Dünyada iki kıta arasındaki tek yarış olması vurgulanmalı, dünyanın en kadim şehrinde yapıldığı da belirtilmeli, bu çağrışım yapılmalı ve adında da hepsi bulunmalı…
Bu büyük spor olayının resmî adı, mutlaka İstanbul Avrasya Maratonu kalmalı…
***
Dünyadaki bütün maratonlar, şehir adlarıyla anılır. New York, Londra, Paris, Tokyo, Madrid gibi..
İstanbul Maratonu demek de normal olabilir ama İstanbul’un diğer şehirlerde olmayan bir büyük zenginliğini vurgulamak, dünya şehrimiz için zarurettir, önemli bir algı operasyonudur…
New York Maratonu da iki Brocklyn Köprüsü kullanılarak, koşulur, orada da bir boğazdan geçersiniz, iki kara parçası arasında koşarsınız ama iki kıtayı birleştirmezsiniz… Bu özellik sadece İstanbul’a mahsustur…
***
Her gün işine koşuşturan İstanbullu, eğer Üsküdar’da oturup Fatih’te çalışıyorsa, veya Beşiktaş’ta ikamet edip Kadıköy’e işe gidiyorsa veya öğrenci veya öğretim üyesi olup okuluna ulaşmak gerekiyorsa her gün İstanbul Boğazı’ndan karşıya gidip gelmek zorunda kalıyorsa…
Her gün kıta değiştiriyor, iki ayrı kıta Asya ve Avrupa’yı yaşıyor denektir… Bunun farkına varıyor mu bilemiyoruz muhtemelen kanıksadığı için bir heyecan da duymuyor olabilir..
2 SAATTE, İKİ KITAYI YAŞAMAK
Ancak, İstanbul’a ilk defa gelen turistlerin veya iş insanlarının iki kıta arasında program yaptığı zaman ne kadar mutlu olduklarını, nasıl heyecanlandıklarını biliyoruz…
Hele de sporcu iseler, atlet olarak köprüyü koşarak geçiyorlarsa, iki kıtada yarışıp tarihe geçtiğini düşünüyorsa, heyecanı katlanıyor…
Bu yüzden İstanbul’a gelecek insanlara, turistlere, mutlaka iki kıtayı da içine alacak programlar yaptırılması ve bu keyfin yaşatılması çok elzemdir… Bu, İstanbul’un cazibesine cazibe katacaktır, ziyaretçi sayısını kat kat çoğaltacaktır… Bunun asla unutulmaması gerekiyor….
***
Tokyo Olimpiyatları ve Paralimpik Oyunları gerçekleştirildi, Dünya ve Avrupa şampiyonaları yapılıyor, her türlü organizasyon programı artık uygulanıyor ve spor yarışları, normal seyrine geçiyor…
Pandeminin etkileri ortadan kalktıkça, hasretini çektiğimiz bütün organizasyonlara da yeniden kavuşmaya başladık…
Bunlardan biri de, olmazsa olmaz marka organizasyonumuz İstanbul Maratonu’muzdur…
***
Bu ülkenin en önemli organizasyonlarından biridir Avrasya Maratonu.... Hem büyük bir maratondur, hem de en büyük kitle sporudur...
Olimpiyat adaylığında en önemli kozlarımızdan biridir... Aynı zamanda İstanbul’u dünyaya tanıtan turizm olayıdır...
1994’te 2000’e kadar tam 6 yıl başında olduk... 1996’da Eurosport’tan naklen yayınlanması Türkiye’de bir ilkti... ‘Avrasya Dünyayı Salladı’ manşetleri gazeteleri birinci sayfasına, televizyonların ana haberlerine taşındı...
Hele de 1998’deki dünya maraton ve halk koşuları rekorlarının kırıldığı yıl... Bütün dünya medyasının İstanbul’a akmasına sebep olan tartışmalar...
‘200 bin kişi Recep Tayyip Erdoğan’ın arkasından koşacak ve işte ordu, işte komutan’ diye bağıracak’ yorumlarının manşetleri ifsad ettiği yıl... O yıl, İstanbul Avrasya Maratonu için gerçek bir finaldi…
***
Aslında, 1973’te Boğaziçi Köprüsü hizmete girince efsane spor müdürü merhum Necmi Tanyolaç’ın, dönemin en etkin gazetesi Tercüman’da yaptığı ve usta gazeteci Attila Gökçe’nin yorumla süslediği yayınla başlar Avrasya öyküsü:
‘İki kıta arasında bir maraton düzenleyelim’...
Bundan 6 yıl sonra da hayatı atletizm olan il temsilcisi merhum Selahattin Yıldız bunu hayata geçirir... 1994’te federasyon başkanı merhum Cüneyt Koryürek başkanlığında; aralarında Hıncal Uluç’un da olduğu bir grup, Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle profesyonel bir hale getirir...
***
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 1994 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı , bizim de Spor AŞ Genel Müdürlüğü dönemimiz ... Kollar sıvanır... Atletizme verecek bir şeyi olan ve Avrasya’da katkısı bulunan herkes, göreve çağrılır...
Başta New York, Londra ve Paris olmak üzere bütün büyük maratonları en ince ayrıntısına kadar inceledik... Parkuru yeniden düzenledik...
Coğrafi güzellikleri, kültürel değerleri ve tarihi zenginlikleri en iyi sergileyecek, bütün dünyaya sunacak bir güzergah ortaya çıkardık... Ve iki kıta arasında koşulan tek maratonu yeni hedeflerle vizyona koyduk...
AVRASYA DÜNYA MARKAMIZDIR
O güne kadar kayıtlı en fazla 7 bin 300 kişiyle koşulan Maraton ve Halk Koşusu, 1994’te 20, 1995’te 40, 1996’da 100 bine ulaştı...
Önce TRT’yi bütün masrafları karşılayarak ve yurtdışından gelecek araç gereç ve ekipmanları getirterek ikna ettik ve naklen yayınları başlattık...
Biz kendimizi pek anlatamadık ama ne zaman ki Türkiye bir pazar sabahında Eurosport’un canlı yayınıyla uyandı her şey bambaşka oldu...
Evet Avrasya Dünyayı Salladı manşetlerinin ötesinde dış dünyadan da tebrikler yağmaya başladı. New York Maratonu Direktörü’nün söyledikleri her şeyi özetliyordu:
‘Biz atletizm ülkesiyiz, Olimpiyat şampiyonlarımız var ama bu kadar insanı koşturamıyoruz. Siz nasıl başarıyorsunuz?’...
***
Biz, Türkiye’de bir atletizm kültürü oluşsun diye ilk, orta, liseler arasında; paralı ve bol hediyeli yarışlar düzenlemeye başladık. Yurt genelinde de belediyelerle diyaloğa geçerek pek çok ilde maraton, yarı maraton veya 10 kilometre koşularının yapılmasına önayak olduk...
Eskişehir, Diyarbakır, Antalya, Gelibolu, Trabzon ve daha pek çok ilimiz yarışlarla şenleniyordu...
1998’deki koşu hazırlıklarımız esnasında, Tayyip Bey’in de ceza süreci başlamıştı…Merkezi hükümetin tetiklediği, medyada çarşaf çarşaf haberlerle sabote etmeye çalıştığı bir süreç de yaşadık.
***
Biz, masum masum orta lise ve üniversiteli gençleri kaydederek ve okullara gönderdiğimiz otobüslerle onları yarış alanlarına taşıyarak olası provokasyonun önüne geçtik...
Ancak; çarşaf çarşaf yayınlar ve olayları tahrik yorumlar eksilmiyordu...
Yok ‘Siyasi şov yapılacakmış, hükümetimiz Avrasya’ya el koymalıymış’ gibi yorumlar...
Halbuki Ankara’da yıllardır, Büyük Atatürk Koşusu’nu bile organize edemeyen bir Spor Bakanlığı... Minibüs ve otobüsler arasında; kırmızı ışıkta durup yeşil yandığında geçen tehlikeli yürüyüşlerle sonlanan bir yarıştı...
Bunu düzelteceklerine ülkemizin gururu haline gelen bir maratona el koymak da neyin nesiydi...
***
O gün Sayın Erdoğan ‘Bırakalım alsınlar’ diye isyan eder duruma da gelmişti... Bu kadar büyüttüğümüz maratonu tabii ki riske atamazdık...
Ayrıca Uluslararası Patent Enstitüsü’nde de isim hakkını İBB Spor AŞ adına tescil ettirmiştik...
200 bin genç koşmuştu... Bıraksaydık 500 bin bile olurdu... Polis yardımcı olmadı... Start saati gelmeden kopmalar başlıyordu ki... İstiklal Marşı’mızı yüzbinlere söyleterek toparladık... Bütün dünya ajanslarının geçtiği gibi ‘Yüzbinler Asya’dan Avrupa’ya geçiyor” şeklinde flaş haberler kullandılar... Tertemiz bir yarıştı... Muhteşem bir gündü... Köprünün tamamındaki insan seli görülmeye değerdi...
MARATON, EL ELE, DAHA DA BÜYÜMELİ
Tayyip Bey hapse girdi, sonra biz de Spor AŞ’den ayrıldık... Hükümet boş durmadı, Avrasya’ya el koydu, emellerine nail de oldu ama Türkiye’nin yüzünü kızartarak. 2000 yılında Spor Bakanlığı’nın organize ettiği yarışa 3 bin kişi katılmıştı... Bu sefer yeniden belediyeye devretmek zorunda kaldılar…
O gün bu gündür, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bu emanete sahip çıktı ve de başarıyla devam ettiriyor…
Bir gün İstanbul Avrasya Maratonu ‘altın’ listede yer alabildiyse emeği geçen herkese tebrikler, teşekkürler...
***
Yaklaşık 10 yıldır Spor İstanbul adıyla devam eden dönemimizin Spor AŞ’sinin genel müdürleri ve organizasyon komitesinin cefakar üyelerinin katkılarıyla, İstanbul Maratonu, pek çok markanın, bugün de Nkolay’ın sponsorluğuyla devam ediyor... Tabii ki hamisi de İstanbul Büyükşehir Belediyesi…
ANAP’lı Bedrettin Dalan, SHP’li Nurettin Sözen, RP’li R.Tayyip Erdoğan, FP’li A.Müfit Gürtuna ve AK PARTİ’li merhum Kadir Topbaş ve bu gün de CHP’li Ekrem İmamoğlu, bu maratona sahip çıktılar ve bugünlere taşıdılar...
İstanbul BŞB’nin omuzlarında, merkezi hükümetin destekleriyle, günlük çekişmelerden asla etkilenmeden, her yıl, “daha iyiye, en iyiye” hedefiyle büyümek zorunda…
Çünkü Türkiye’nin içte sporun lokomotifi, dışarda da marka organizasyonudur, İstanbul Avrasya Maratonu..