Ekonomiler yapısal reformlara niçin ihtiyaç duyarlar?
Krizde oldukları için, durgunluktan kurtulmak için, iktisadi faaliyet kollarının karmasından memnun olmadıkları için, yüksek teknolojiyi yeterince kullanamadıkları için, Ar-Ge ve inovasyon yeteneğini geliştirmek için vs. vs.
Standart bir “yapısal reform programı” yukarıda sayılan amaçların tümünü başarabilir mi, şüpheli.
Mesela dış ödemeler krizinden kurtulmak için yapılacak yapısal bir reformla teknolojik seviyeyi artırmaya yönelik reform programları aynı olabilir mi?
Afet niteliğinde iki depremin, 1999 Gölcük ve 2023 K. Maraş, yarattığı krizleri çözmek için yapısal reform ihtiyacını analiz edelim: 1999 Gölcük ve Düzce depremleri esnasında kişi başına milli gelir 4.000 dolar ve GSYH 250 Milyar dolar civarındaydı. Ekonomi o kadar zayıftı ki depremin sorunlarını sırtlayamadı ve ülke krize girdi.
Sonuç: Türkiye, 1999 yılında %6,4 küçüldü.
Hâlbuki geçen yıl yaşanan K. Maraş depremi, 1999 depreminden daha yıkıcıydı.
Buna rağmen ekonomi, son 23 yıllık sürede daha dirençli bir yapıya kavuştuğu için gerekli deprem harcamalarının tamamı yapılabildi, yapılabiliyor ve yapılabilecek, bundan hiç kimsenin kuşkusu yok.
İlave bir gelişme olarak, deprem harcamalarının da desteğiyle ülke 2023’te %4,5 büyüdü; bu yıl da %3,5 tahmin ediliyor.
Üstelik K. Maraş deprem harcamaları için vatandaşı rahatsız edecek oranda kayda değer vergi artışları da yapılmadı. Yapılan KDV artışlarının gerekçesinde depremden bahsedilmesine rağmen vergilerin asıl gerekçesinin enflasyonla uzun vadeli mücadele olduğu biliniyor.
Hâlbuki 1999 da özel iletişim vergisi konmuştu ve bunun tartışması hala devam ediyor.
Görüldüğü gibi neredeyse aynı nitelikteki iki deprem krizinde bile aynı reçete geçerli olmayabilir.
Depremle ilgili bu görüşümüzü farklı dönemlerdeki salgın (COVİD 19) ve dış ödemeler dengesi açığı krizlerine de (2001) uyarlayabiliriz.
Çıkarım: Standart ve her amaca uygun bir yapısal reform programı yoktur. İyi bir yapısal reform programının içeriği, bazen nevi şahsına münhasır bir terzi giysisi kadar özel olabilmelidir.
Yapısal reform yapılmasını gerektiren diğer bazı ekonomik durumlar: Ekonominin durgunluktan çıkamaması, işsizliğin devamlı olarak artması, bankaların sorunlu alacaklarındaki devasa artışlar vs. vs.
Devam edelim.
Bazen zenginlerden daha çok ve fakirlerden daha az vergi almak kaçınılmaz hale gelebilir.
Bazen üreticiler, ithalatçılar ve aracılar kartelleşebilir, tekelleşebilir.
Bazen tedarik zincirleri kırılabilir ve ticaret yolları değişir.
Bazen de siyasetçiler kamu kurumlarına musallat olur ve kurumsal kapasite kaybolur.
Bazen üretim teknolojiniz çevreye zararlı hale gelir ve yeşil bir dönüşüm gerekebilir.
Bazen dünyanın başka bir köşesinde, mesela Amerika’da, 2008-9 dünya krizi çıkar ve sizi de etkiler, vs. vs.
Görüldüğü gibi yapısal reform kırk yılda bir yapılan ve yapıldığında çok büyük başarıları garanti eden bir olgu değil.
Hatta bazı yapısal reform programları etkisiz kalabilir, isabetsiz olabilir, ters tepebilir vs.
Böyle olduğu için de bilhassa gelişmekte olan ülkeler için daimi bir düzeltme, iyileştirme ve geliştirme ekipleri olması zorunludur.
Adeta bir “sürekli reform” zihniyeti bütün kurumların temel sloganı olmalıdır.
Kamu personeli seçme sınavı (KPSS) sayesinde, Türkiye’nin en zeki öğrencileri kamuda çalışmaya başladı; bu personelin sürekli bir düzeltme, iyileştirme ve geliştirme yapması mümkündür.
YAPISAL REFORM VE KATMA DEĞERLİ ÜRÜN
Sanırım Türkiye’de yapısal reform isteyenlerin ima ettiği başarı, Ar-Ge’ye ve İnovasyona dayalı katma değerli ürün üretme yeteneğidir.
Katma Değerli Ürün neydi, hatırlayalım: “Üretim aşamaları karmaşık ve katmanlı, çok sayıda bileşeni ve işlevi olan, rakiplerde bulunmayan ‘özkatkı’lar içeren ve satıldığında, satış fiyatıyla maliyeti arasında anlamlı ölçüde fark olan yani kârı yüksek olan ürünlere katma değerli ürün diyebiliriz.”*
Sektörlerde kişi başına katma değer tablosunu da geçen hafta bu köşede yayınladım.
Böylece yapısal reform ihtiyacı konusundaki bilgimiz arttı. Artık zihnimizi yapısal reform konusuna kolaylıkla tahsis edebiliriz.
Ettik ve soruyoruz: Peki, arzu edilen Katma Değerli Ürün üretme üretkenliğini ne sağlar?
Cevaplar her zaman olduğu gibi klişe gibi duruyor: Eğitim, hukuk, demokrasi, İstanbul sözleşmesi, vs.
Bu cevabı verenlerin “katma değerli ürün geliştirme, üretme, pazarlama ve tutundurma ekosistemini” bilmedikleri hemen anlaşılıyor.
Fakat verilen cevabı irdelemeden, konu hakkında ilerleyemeyiz. Çünkü cevabın, konuyla ilişkisi çok önemli. İlk yazıda konuya gireceğiz.
*https://www.karar.com/yazarlar/mehmet-ali-vercin/katma-degerli-urun-nasil-uretilir-1593394