Ücret artışları arz yönlü enflasyon artırır

Mehmet Ali Verçin

Kamunun bulduğu her kaynağı, toplumun en dezavantajlı ve yoksul kesimlerinin kalkınması için tahsis etmesi gerektiğine inanıyorum.

Bu kanaatimden dolayı, bu köşede EYT’yi ve CHP’nin “Aile Destekleri Sigortası” önerisini destekledim.

Bu yıl Temmuz döneminde kamu çalışanları ve emekliler %24,70 zam alırken asgari ücretlilere zam yapılmadı; yapılmamasını kıyasıya eleştirdim.

Aileler arasında fark edilir ölçüde ve sürdürülebilir nitelikteiktisadi eşitsizliğin azalması” için kamunun, sahip olduğu her imkânı kullanması gerektiğine inanıyorum.

Sınıfsal bakış açısıyla ekonomik faaliyetleri değerlendiren pek çok kişi ücret artışlarını, enflasyonun sebebi olarak görmüyorlar. Akla ve vicdana uygun başka analizleri var: Enflasyon, “şirketlerin aşırı kâr politikaları” ve “zenginlerin aşırı tüketiminden kaynaklanıyor” diyorlar.

TCMB ve geleneksel iktisatçılarsa, “ücret artışlarıyla oluşan parasallaşma toplam talebi artırır; artan talep de enflasyonu artırır” iddiasındadırlar.

Her iki iddianın da haklı tarafları olmasına rağmen, her iki iddia da tam kapsayıcı değil; yani her iki iddianın da sahipleri yanılmıyorlar fakat enflasyonu tam izah edemiyorlar.

Bu iki iktisadi iddia, belirgin bir şekilde ideolojik önyargılar içeriyor ve ekonomideki işleyişi ve etkileşimi tam yansıtmıyor olabilir.

Bu iddiaları “zihinsel bir deney”le test edelim.

Varsayalım ki beyaz eşya ana sanayine yedek parça üretecek bir tesis kurmak istiyoruz.

Bunun için gerekli olan binayı on yıllığına kiralayalım.

İhtiyaç duyacağımız bütün makine ve teçhizatı da yurtiçi veya yurtdışı leasing firmalarından temin edelim.

Üretimde kullanılacak bütün hammaddeleri de tedarikçilerden alıp depoya yığalım. İşletme sermayesi ihtiyacı için de bankalarda kredi limitleri tahsis ettirelim.

Bu zihinsel ve mikro işletme düzeyindeki deneyde, patronların kefaleti ve kredibilitesi çok değerli varsayıldığı için hissedarlar, şirkete hiç sermaye koymuyorlar.

Sonuçta bir kuruş sermaye konmadan yatırım tamamlandı ve üretime geçildi.

Yıl boyunca alınan krediler ve yapılan satışlardan elde edilen gelirlerle yedek parça üretim ve teslimatlar aralıksız devam etti.

Ara Çıkarım: Bu aşamada fark edilmesini umduğum bir olgu var: Bina kirası, makine ve teçhizat leasing faiz/kâr payı oranı, satıcılardan alınan hammaddenin fiyatı ve vade farkı, işletme kredilerinin faiz oranı, vergi oranları, devletin belirlediği yönetilen yönlendirilen enerji, su vs. gibi maliyetlerin tamamı dışsaldır.

Yani kurduğumuz fabrikanın satın aldığı bütün bu girdilerin fiyatı dışsaldır yani başka işletmeler ve kurumlar tarafından belirleniyor. Fabrika da, kendi ihtiyaçlarını, piyasadaki en iyi fiyatları araştırarak satın alıyor.

Bu fabrika yönetiminin, fiyatını kısmen de olsa belirleyebildiği tek maliyet veya girdi: İşçilik ücretlerinin oluşturduğu maliyetlerdir.

Öte yandan ve aynı zamanda, bu fabrikanın üretebildiği katma değeri de sadece çalışanlar sağlayabiliyor.

Üretim yeteneği veya moda tabiriyle verimliliğin, yani “oluşan katma değerli ürünün” tek kaynağı işçiliktir.

FİYAT VE ÜCRET İLİŞKİSİ

Fabrika, piyasaya girebilmek ve ürünlerini tutundurabilmek için ilk yıllarda “sıfır kâr-sıfır zarar” prensibiyle hareket ediyor.

Bu aşamada “Bakkal Hesabı” bir yılsonu gelir tablosu oluşturalım: Bina sahibine kirası ödendi, Leasing şirketine borç taksitleri ödendi, piyasaya olan borçların tamamı ödendi ve bankadan alınan kredinin faizleri/kâr payları ödendi.

Bütün bu giderler ödendikten sonra elde 100 birim para kaldı.

Şirketlerde, çalışanların yarattığı katma değer üç kesim arasında paylaştırır: Çalışanlar, devlet ve hissedarlar.

Bu 100 birimlik katma değerin 10 birimini amortismanlara ayırdık ve şirketin bünyesinde kaldı.

50 birimi de işçilere net ücret olarak ödendi.

İlaveten, işçilerin brüt maaşlarından kesilen, gelir vergisi, SGK primi, zorunlu BES, işsizlik sigortası, işveren payları adı altında Kamuya 25 birim ödendi.

Şirket kâr elde etmediği için Kurumlar vergisi ve “Temettü Stopajı” ödemeyecek.

Fakat mal ithal ederken Gümrük Vergisi ve varsa Fon, Kredi kullandığı için BSMV, mahsuplaşma artığı KDV, varsa ÖTV, BES payları, işsizlik sigortası payları vs. için de elde kalan paranın 15 birimi Kamuya ödendi.

YILSONU ÜCRET ZAMLARI ve ENFLASYON

Enflasyonun %45 olduğu bir ortamda işçilere de minimum %45 zam yapılması sadece “ahlaki açıdan” değil “iş barışı” için de bir zorunluluk.

Yeni yılda yeni bir fiyat için maliyetleri bir daha gözden geçirelim.

Kira, ortalama enflasyon oranında arttı: %55 (tahmin)

Devlet vergi oran ve dilimlerinde hiçbir değişiklik yapmadı ve yeniden değerleme katsayısını: %44 olarak belirledi.

Alına kredilerin bileşik faizi: %60 olarak devam edecek.

Dışarıdan satın alınan her mal ve hizmet, yıllık ortalamada, enflasyon oranı kadar artacak: %45.

NOT: Bu zihinsel deneyimiz, “tümevarım ilkeleri üzerine inşa edildiği için” diğer bütün işletmelerin de, bizim örnek işletmemiz gibi “neredeyse aynı” denecek kadar benzeş maliyetlere sahip olduğunu varsayıyoruz.

Bütün firmaların verilerini toplulaştırmanın anlamlı olmasını sağlayan olgu da bu benzeşimdir.

Bu varsayımda içkin olan benzeşimden dolayı dışarıdan satın alınacak bütün mal ve hizmetlerdeki ücret artışlarını da %45 olarak varsayıyoruz.

Görüldüğü gibi bir mikro iktisadi aktör olarak bir işletmenin ürün fiyatları, artan ücretlerin de etkisiyle artmak zorundadır; artan ücretler de enflasyonu artırır. Yani ortaya çıkan enflasyon bir talep enflasyonu değil bir arz enflasyonu olur.

Bu yıl Temmuz döneminde kamu personeline ve emeklilere devlet tarafından kanun gereği; sendikalılara da sözleşme gereği zamlar yapıldı.

İlaveten, zorunlu olmadığı halde başta bankalar olmak üzere pek çok işletme de çalışanlarına zam yaptı.

2025 Yılbaşında Hükümet, kamu çalışanlarına en çok %16 civarında zam yapacaktır. 2025 bütçe büyüklüğü de %32 civarında artacak. Bu veriler ışığında geçen hafta yazdığım yazıda olduğu gibi enflasyonu %24 - %30 aralığında tahmin etmeye devam ediyorum; %45 değil.

Sonuçta beyaz eşya ana sanayisine mal tedarik eden örnek fabrikamız ve benzeri 200 firma, fiyatlarını %40 - %50 civarında artırmak zorunda oldukları için “beyaz eşya satıcısı ana firma” da fiyatlarını bu oranlara yakın bir oranda artırmaya çalışacaktır.

Sonucun sonucu: Ücreti artan çalışanlar, gidip daha fazla mal aldığı için değil aynı malı hatta daha azını aldığı halde fiyatlar arttığı için enflasyon artar; bu artışın en önemli etmeni de ücret artışlarıdır.

Ücret artışları da, talep yönlü enflasyonunun değil arz yönlü enflasyonunun en önemli sebebidir.

Ücretler mi enflasyonu, enflasyon mu ücretleri artırır çok doğru ve yazdıklarımıza yakışan bir sorudur fakat geçmişe gidip ilk günahın kim tarafından işlendiğini soruşturmanın, ders almanın ötesinde, bu aşamada bir faydası olduğu şüphelidir.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (10)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.