“Fiyat istikrarını sağlamak için kanunun öngördüğü çerçevede bütün kural ve ilkelere uyacağız, buna söz veriyoruz; ey sıcak para, ey carry trade’çiler, gelişinizi sağlamak ve daha çok kazanmanız için gerekli olan faizleri yükselttik ve yükselteceğiz, ilaveten, gelişiniz sayesinde, kurlar da düşeceği için çok yüksek oranda para kazanacaksınız.”
Ya da “şimdiye kadar Türkiye’yi kurtarmak amacıyla yapılan deneme yanılma uygulamalarından vaz geçiyor ve eski klasik TCMB uygulamalarına dönüyoruz.”
Saatlerdir Sayın Naci Ağbal ne dedi ne demek istedi diye madde madde yazıyorum fakat madde çokluğu anlamı ve adreslenmiş niyetleri sadece muğlaklaştırdığı için anladıklarımı iki cümlede özetledim.
Sayın Ağbal yabancı yatırımcıların, yapmalısınız, diye tavsiye ettiği her şeyi bu sunumda vaat etti
Bu basın toplantısı tamamen uluslararası finansal yatırımcıları ve bu yatırımcılara görüş ve mütalaa sunan yurt içindeki kurumların yetkililerini hedeflemiş.
Çünkü Türkiye bedeli ne kadar yüksek olursa olsun bu yatırımcıların gelmesini istiyor, kendini, buna mecbur hissediyor.
YABANCI FİNANSAL YATIRIMCILAR GELİR Mİ?
Türkiye’nin dış borç istatistikleri akranları içinde en kötüsü, hem borçların GSYH’ya oranı %60 civarında hem de rezerv/dış borç oranı akranlarının yarısı kadar.
Yabancı uluslararası yatırımcılar, Türkiye gibi, borç verdikleri gelişmekte olan ülkelere şu tavsiyede bulunuyorlar: “Aldığın borcun % 60’ını harca fakat % 40’ını da rezerv olarak koru; koru ki benim paraya ihtiyacım olup çıkmak istersem para hazır olsun.”
(Dış borcun ne kadar verimsiz ve yıpratıcı olduğunu bundan daha iyi gösterecek bir olgu yok: % 6 faizle alınmış bir dış borcun maliyeti bu durumda %10’a çıkıyor)
Türkiye uzun yıllar bu tavsiyeye üç aşağı beş yukarı uydu fakat son yıllarda bu oran bozuldu ve şu anda rezerv/dış borç oranı % 40 değil % 20.
Türkiye yabancı yatırımcılara diyor ki: Gelirseniz sizin bozduracağınız dövizleri harcamayıp rezervime ekleyeceğim, böylece, rezerv/borç oranı yükselmeye başlayacak.
Yabancılar da diyor ki: Gelirdik fakat rezerv/dış borç oranın % 20’ye düşmüş. Rezervi bu kadar düşmüş bir ülke her an ödemelerinde sıkıntıya düşebilir.
Yani döviz gelmediği için rezerv artmıyor, rezerv artmadığı için de döviz gelmiyor.
FİYAT İSTİKRARI SAĞLANABİLİR Mİ?
Türkiye’de neredeyse herkes fiyat istikrarı sağlanmadan, yani enflasyon indirilmeden ekonominin istikrara kavuşmayacağına inanıyor.
Bu fikir ittifakı güzel, o zaman soralım, madem enflasyon bu kadar önemli bir olgu, Ak Parti’de ne yiğitler geldi geçti; Ali Babacan, Nazım Ekren ve Mehmet Şimşek, niçin enflasyonu düşüremediler. Üstelik o yıllarda, Türkiye, parmakla gösterilen bir ülkeydi?
Ben de geçmişte enflasyon düşerse faizler düşer, Dolarizasyon düşer, sermaye piyasaları güçlenir vs. gibi sonsuz faydaları zikredip hükümeti, enflasyonu düşürmek konusunda teşvik etmişimdir.
Fakat derinlemesine verileri inceleyip üzerinde düşününce, Türkiye’de, enflasyonun kalıcı olarak % 5’e yakınsamasının imkânsız olduğunu anladım.
Birincisi kur artışlarının durdurulması veya kontrol edilmesi için en az üç yıl cari fazla verilmeli. Verilebilir mi? Hayır.
İkincisi, hükümetin, şu ya da bu şekilde, keza üç yıl boyunca, tüketimi tetikleyecek kredi promosyonları ya da vergi indirimleri yapması engellenebilir mi? Hayır.
Üçüncüsü, Gümrük Birliği ve Serbest Ticaret anlaşmaları iptal edilip, ithalat üstündeki baskılar azaltılabilir mi? Hayır.
Dördüncüsü, ithal ürünlere hayran bir tüketim toplumuna dönüşmüş Türkiye halkı, bu eğiliminden vazgeçer mi ya da talep ettiği ürünler yurtiçinde üretilmeye başlanır mı? Hayır.
Beşincisi, geçmişteki enflasyon oranına veya teamüllere göre "fiyatlamalarda endeksleme" yönteminden hem kamunun hem de şirket ve bireylerin vazgeçmesi mümkün mü? Hayır.
Altıncısı, bu beş maddenin gerektirdiği iktisadi ve sosyal politikalar bu dönemde kararlılıkla yürütülebilir mi? Hayır.
O zaman Türkiye’de enflasyon düşmez ve Türkiye’yi kurtarmak başka bahara kalır.