Ocak-Eylül 2023 dönemi GSYH büyüme oranları açıklandı.
Son çeyrek olan Haziran-Eylül dönemimde ekonomi %5,9 ve Eylül’den Eylül’e son bir yılda da %4,3 büyümüş.
%5,9 yüksek bir oran olduğu için hükümet övünmeden duramamış.
Peki, Hükümet övünmekte haklı mıdır?
Hiçbir veriyi irdelemeden “eğer yurtiçinde ürettiğimiz ürünleri tüketerek ve/veya ihraç ederek büyümüşsek” Hükümet övünmekte haklıdır.
Ve.
Yurtiçindeki kapasite kullanım oranlarını artıramadan ve/veya yurtdışından ithal ederek tüketmişsek haklı değildir, diyelim.
Bir ülke kendi imalat sanayisinin kapasitesini ve kapasite kullanım oranlarını hiç artırmadan ve bunun yerine yurtdışından ithalat yaparak da büyüyebilir.
Türkiye son bir yılda 50 milyar doları yatırım malları, 47 milyar doları tüketim malları ve 268 milyar doları da hammadde ve yarı mamul olmak üzere tam 365 milyar dolar sanayi ürünü mal ithal etmiş.
Son bir yılda GSYH (Gayrisafi Yurtiçi Hasıla) 1.075 Milyar dolar olarak gerçekleşmiş.
GSYH içinde imalat sanayinin payı, yaklaşık %20 olduğu için değeri de 215 milyar dolar eder.
ZİHİNSEL BİR EKONOMİ DENEYİ
Varsayalım ki ithal edilen ve Türkiye’de üretilen bütün sanayi ürünlerini 1 Ocak 2022 günü toplayıp bir masanın üstüne yığdık. Bu durumda masanın üzerindeki malların toplam değeri (365 ithalat+215 imalat) 580 milyar dolar olur.
Masanın üzerindeki malların bir kısmını (250 milyar dolar) yurtdışına ihraç ettik ve geriye kalan kısmını da yurt içinde tükettik. Yani bir yıllık bir sürede 330 milyar dolarlık, (580-250) yatırım ve tüketim malı sanayi ürününü yurtiçinde tükettik.
İhraç edilen ürünler içinde “ithalatın payı”nı da %50 varsayalım; bu durumda, yurtiçinde üretilen sanayi ürünlerinin değeri 125 milyar dolar olur.
125 milyar dolardan arta kalan 90 milyar dolarlık sanayi ürününü de (215 milyar dolar toplam imalat - 125 milyar dolar ihracat) yurt içinde tüketeceğiz.
Tekrar hatırlayalım, yurtiçinde tükettiğimiz sanayi ürününün toplam değeri 330 milyar dolardı. Bu 330 milyar dolar içinde, yurtiçi imalat sanayinin katma değeri de 90 milyar dolardır.
Oranlarsak görürüz ki, yurtiçinde tükettiğimiz toplam sanayi ürünleri içinde yurtiçi imalat sanayimizin payı %27,3’tür, (90/330=%27,3). Diğer bir söyleyişle, ithalatın payı da %72’7’dir.
Rakamları yuvarlayalım ve unutmayalım, “Türkiye’de tüketilen sanayi ürünleri içinde ithalatın payı %70’tir.” Yazarak belirtelim: Yüzde yetmiştir.
Unutmayalım ve tekrar edelim, tükettiğimiz sanayi ürünleri içinde ithalatın payı yüzde yetmiştir.
İthal ürünler tüketerek ekonomimizi büyüttük, bu ne anlama gelir?
Yurtdışındaki fabrikalar üretmiş, yurtiçindeki gerçek ve tüzel kişiler de tüketmiş anlamına gelir.
Aslında bu davranış ve tercihler, sanayileşerek büyümeyi değil tüketerek büyümeyi öncelediği için sürdürülmesi çok zor politikalardır.
Bu malları satın almak için, faizi yüksek olsa da, borç para bulmanın bir sınır vardır; borç verenler er ya da geç, borç vermeyi durdurabilirler.
Gün gelir parasıyla bile size mal vermek istemeyebilirler, vs. vs.
Peki, Türkiye devletiyle ve vatandaşıyla ne yapmaktadır?
Mesela ayağını yorganına göre uzatmayı düşünüyor mu?
Yoksa “bizim lüksümüzü bozmayın; sıkıntıya girmek istemiyoruz, lütfen borç para bulun ve ithalatı finanse edin” mi demektedirler?
Cevap biliniyor.
DEĞERLİ TL BİR BAŞ BELASIDIR
Fakat yeni bir bela oluşmak üzere ve buna dikkat çekmek istiyorum. O da TL’nin her geçen gün değerlenmesidir.
Sosyal medyaya yansıdığı kadarıyla TL’nin değerleneceğine dair, yabancı büyük bankalar ve kurumlar neredeyse her hafta yeni bir rapor ve öneri yayınlayarak TL’ye yatırım yapılmasını öneriyorlar.
Uzatmadan söyleyeyim ki TL’ye yatırım tavsiyeleri, aslında, Türkiye’nin önerdiği %10 civarında faizi beğenmeyenlere yapılan, daha yüksek getirili teklif ve önerilerdir.
Yani TL’ye yatırım yapanların, yıllık bazda en az %10 veya üzeri bir para kazanabilecekleri vurgulanıyor.
Yüksek faiz ödeyerek veya para piyasası oyuncularına yüksek getiri sağlayarak “ütülme”ye ilaveten TL’nin aşırı değerlenmesi, gerçekten de çok önemli bir sorundur.
TL’nin aşırı değerlenmesi demek, ithal ürünlerin ucuzlaması ve ihraç ürünlerinin pahalılaşması demektir.
Tam da ithal ürün tüketme tiryakisi halkımızın aradığı ve istediği bir ortam oluşuyor.
Biz bu senaryoyu daha önce yaşadık. Sayın Şimşek, daha önce yaşadığımız bu ve benzeri politikaların kurgulayıcılarından biriydi.
Umarım ve dilerim, yeni dönemde, ekonomi, geçmişten gerekli dersler alınarak yönetilmektedir.