2021 birinci çeyreğinde Türkiye %7 büyüdü. Tohumları geçen yıl salgın döneminde atılan bu büyüme dinamiklerinin, normal şartlar altında, etkisini altı ayda yani Mart 2021’de kaybetmesi bekleniyordu.
Fakat 2020 yılında, kredi ve mevduat artışında eşi benzeri görülmemiş hacimlerin oluşturduğu güçlü etki, 2021 yılının tamamını etkileyecekmiş gibi görünüyor.
Çünkü hesaplamalarıma göre ikinci çeyrek 2021’de %14 - %17 bandında bir büyüme gerçekleşecek.
Böyle giderse, yıllık büyümenin de %8 civarında gerçekleşeceğini tahmin ediyorum.
SALGIN TEDBİRLERİ
Mart 2020’de, salgının Türkiye’ye de geldiği kesinleşince hükümete tavsiye niteliğinde iki yazı yazmıştım: “Ey Hükümet para olup gökten yağ – 26 Mart” ve “Savruk ve odaksız tedbirler - 21 Mart”
Dönüp bu yazıları tekrar okuduğumda hükümetin, ikisi hariç neredeyse bütün tekliflerimi uygulamaya geçirdiğini; hatta ödenecek bütün vergilerin ertelenmesi ve bir kısmının hibe edilmesiyle de “cömertlik” konusunda beni aştığını söyleyebilirim.
Talep eden her kredi müşterisinin borcunun yeniden yapılandırılması önerimizin kabul edilme oranı da %80 gibi yüksek oranlarla tahminlerimi aştı.
Makul faiz/kar payı oranları konusunda hükümet işi abarttı ve resmen, bankalardan firmalara ve şahıslara kaynak aktardı.
Bankalar verdikleri her yüz TL’lik kredide, yıllık bazda en az %5 zarar ettiler.
TCMB’ye, aktiflerinin %10’u kadar menkul kıymet alması önerimiz de dakik olarak uygulandı.
Uygulanmayan iki önerimden birincisi, kredilerin sadece kamu bankaları tarafından değil tüm bankalar tarafından verilmesi için objektif teşviklerin devreye girmesiydi: “Verilecek krediler KGF garantisinde olmalı ve %7 olan tazmin üst sınırı %15’e, %12 olan da %20’ye yükseltilmeli.”
Benim önerim tercih edilmedi ve “Aktif Rasyosu” adı altında, bankalara, tabir caizse zorbaca bir uygulama dayatıldı.
Böyle olunca da 2020’de kredilerdeki artış hacmi, tarihi bir rekor kırdı: 711 milyar TL
Daha önce 2017 yılında da KGF’nin desteğiyle firmalara krediler verilmiş ve Türkiye o yıl %7,4 büyümüştü; kredi artış miktarı o güne kadar görülmüş en yüksek artıştı: 272 Milyar TL.
İhtiyacı olsun ya da olmasın herkese, düşük faiz oranlarıyla dağıtılan bu 711 milyar TL kredi yüzünden 2020’de 50 milyar dolar dış ticaret açığı verdik; krediyi alanlar ithal lüks ürün aldı, daha akıllı olanlar aldıkları krediyi harcamayıp altın ve döviz alarak para kazandı.
Fakat bu altın ve döviz talebi ekonominin dolarize olmasına, ekonomi yönetiminin afallayıp döviz rezervlerini satmasına (128 milyar dolar tartışmaları) yol açtı.
Yurtdışında yerleşik finansal yatırımcılar da ellerindeki TL ile 40 milyar dolar alıp yurtdışına çıkardı, bu da uluslararası rezervlerimizin azalmasına ve kırılganlığın artmasına sebep oldu.
2020 yılında yaklaşık bir milyon işletme ve dokuz milyon gerçek kişiye dağıtılan bu 711 Milyar TL kredi, hala harcanmaya ve işlem yapmaya devam ettiği ve kurları artırdığı için yüksek enflasyonun ve tabi ki yüksek faizlerin de temel sebebidir.
“Sürdürülmesi imkânsız yüksek büyüme” üzeri şekerli kaplanmış potansiyel ekonomik krizlerin en zararlı tetikleyicisidir.
Bu yüksek büyüme 2020 -2021 döneminde en az 95 milyar dolar dış ticaret açığı 62 milyar dolar da cari açık verilmesine sebep olacaktır. Ocak 2020 ve Nisan 2021 itibarıyla 68 milyar dolar dış ticaret açığı ve 45 milyar dolar da cari açık oluşmuş durumda.
Yüksek büyüme istihdam oranını da artırır, artırmaktadır ve artıracaktır fakat aslolan, doğru olan, kalıcı olan istihdam artışı da sürdürülebilir olandır.
Sürdürülemez ve kırılgan nitelikteki her tür büyüme, kesinlikle gelir dağılımını da bozar.
Mesela bu krizde eşya üretenler, satışı hızlı olan ürün ve eşya satanlar ve tasarruflarını döviz ve altında tutanlar normalin üstünde para kazanırken; hizmet sektöründeki bazı sektörler ve tasarruflarını TL’de tutanlar büyük zararlara uğramış, ellerindeki sermayeyi tüketmiş ve ödenemeyecek kadar çok borç altına girmiş olabilir.
Sürdürülebilirlik, salgın, kamu destekleri ve gelir dağılımı konusuna devam edeceğiz.