Derler ki Çince de aynı kelime hem kriz hem de fırsat anlamları içeriyormuş.
Doğrusu hayatın kendisi de bu kavram bütünlüğünü, bazıları için sağlıyor.
Mesela salgın ve salgının ekonomiye etkileri sonucunda bazı zenginler, finansal varlıkları ve/veya eşya üretim kapasiteleriyle biraz daha zenginleştiler.
Mevduat, tahvil/bono/sukuk, eurobond, hisse senetleri, altın ve dövizi olanları, finansal varlık sahipleri olarak tanımlıyoruz.
TL mevduat sahipleri enflasyonun üzerinde para kazandıkları halde devalüasyon kadar para kazanamadılar.
Diğer finansal varlık sahiplerinin neredeyse tamamı, bu kriz ortamında, servetlerine servet kattı diyebiliriz.
Eurobond alanlar hem kur yükselişlerinden hem de yıllık %5 ile %10 arası faizlerden kazandılar.
Mart 2020’de 900’ün altına olan BİST endeksi yıl içinde 1550 puanı aştı, bazı hisse senetlerinin yüzde yüzleri aşan kârlar ettirdiği de görüldü.
Döviz ve altın varlığı olanların getirisi, malum.
Gıda, beyaz ve elektronik eşya ile mobilya üreticileri gibi esnaflar da, bu ürünlerin dağıtım ve satışından çok iyi paralar kazandılar.
İlk 500 sanayi kuruluşunun kârlılık oranları, pahalı petrol stokları ve sözleşmelerle yakalanan Tüpraş ve özel sebepleri olan bir avuç firma hariç 2019’a göre %50 arttı.
Hizmet üretenlerin de çok çok az bir kısmı.
DEVLETİN ŞİRKETLERE KATKI VE SÜBVANSİYONLARI
Sürekli devletin işletmeleri yeterince desteklemediği ve kaderine terk ettiğini iddia edip “devlet reel kesime kredi değil hibe şeklinde doğrudan yardım yapsın” önerisi yapanlara, bir destek de IMF’den geldi.
IMF küresel bir analiz çerçevesinde yayınladığı bir raporda Türkiye’nin, salgın ortamında vatandaşlarına GSYH’nın %2,5’u kadar yardım yaptığını ve bu istatistiki veriyle, dünyada vatandaşlarına en az destekleyen ülkeler arasına girdiğini raporladı.
Anadolu ajansı ise, raporda %9,4 olarak hesaplanmış likidite desteği oranını ön plana çıkardı ve bunun, dünyadaki iyi oranlardan biri olduğunu iddia etti.
Ardından yayınlanan Kamu Maliyesi Raporu’nda devletin yaptığı ve yapacağı yardımların değerinin 660 Milyar TL’ye denk geldiği açıklandı.
Acaba bu öneri, tavsiye ve iddiaların ne kadarı doğrudur ve bunlar ne anlama gelmektedir, irdeleyelim.
ANKET
Bütün işletmelere iki sorulu bir anket FORMU gönderilirse acaba nasıl cevaplar alınabilir?
1) Küçük büyük bakmadan bütün işletmelere 200 milyar TL hibe niteliğinde doğrudan yardım yapılsın. (Doğrudan yardım oranı, şirketlerin bilanço büyüklüğüne göre dağıtılacaktır.)
2) Veya firmaların krediye ulaşımı kolaylaştırılsın ve ihtiyaç varsa, mevcut borçlar yeniden yapılandırılsın. (daha az teminat, daha çok kredi, daha uzun vade, daha ucuz faiz/kâr payı oranları ve hızlı değerlendirme/cevap)
Soru: Firmaların çoğu bedava 200 milyar TL hibe parayı mı yoksa finansa kolay ulaşım seçeneğini mi tercih eder?
Firmaları kısaca tanıyalım: TCMB her yıl Türkiye’deki bütün firmaların bilanço ve gelir tablolarını toplulaştırıp yayınlamaktadır.
2019 yılı verilerine göre 730 bin firmanın satışları 8,2 Trilyon TL ve bilanço büyüklükleri 8,6 Trilyon TL’dir.
Bilançoya göre firmaların öz kaynakları 2,5 Trilyon TL, yurtiçi yurtdışı toplam finansal borçları 2,4 Trilyon TL ve diğer borçlar da 3,7 Trilyon TL’dir.
Türkiye’nin ilk 1000 firmanın toplam cirosu 1,2 Trilyon TL ve sonuncu firmanın cirosu da 200 milyon TL’dir, geriye kalan firmaların ortalama cirosunun çok düşük olduğunu aklımızda tutalım.
2019 sonu itibarıyla firmaların “Türk Bankaları”na yarısı döviz olmak üzere iki Trilyon TL borcu vardı.
Firmalar önlerindeki üç ayı bile planlayamayacak bir durumdaydılar ve hibe edilecek 200 milyar TL’nin bile yetmeyebileceği senaryolar uykuları kaçırmaktaydı.
Temel sorumuzu tekrar soruyoruz: Firmalar hangi seçeneği seçerdi ve bu seçimin, firmalar ve Türkiye ekonomisine etkileri ne olurdu?
Bu soruya verilebilecek “bedava sirke (200 milyar TL) baldan tatlıdır” cevabının yetersizliğini ve “bazı” zenginler biraz daha zenginleşirken; “bütün” yoksulların, nasıl daha fazla yoksullaştığının analizini Perşembe günü ele alacağız.