Önden yüklemeli faiz indirimi” kavramını, TCMB, yerindelik ve zamanlama açısından makul olmayan; faiz indirim işlemini savunmak için tedavüle sokmuştu.
TCMB’nin yaptığı anketlere göre, beklenen enflasyon, yılsonu için %10 ve iki yıl sonra için %8,5’tir. Bu veriye rağmen, önceki yazımda, 2020’nin ilk çeyreğinde, “tek haneli faizleri görme talimatı”nın yerine getirileceği ve TCMB’nin faizleri, %9’lara kadar indirebileceğini yazmıştım.
Varsayalım ki, TCMB, “bankanın %5 olan uzun vadeli enflasyon hedeflerine paralel olarak, faizleri önden yüklemeli olarak %6’ya indirdim” demiş olsun.
Birinci Kritik SORU: Enflasyonun %12 olduğu bir ortamda, faizler %6’ya indirilirse gerçek ve tüzel kişiler ne yapar?
Faizleri %9’lara indirmek ile %6’ya indirmek arasında nitelik olarak bir fark yoktur. Fark nicelikte.
Faizler %6’ya indirilirse
kıyamet mi kopar?
Enflasyonun %12 olduğu bir ortamda, faizlerin önden yüklemeli olarak %6’ya indirilmesi; TL birikimlerin satın alma gücünü uzun vadede eritecektir.
Bu durumda, kişilerin neredeyse tamamı, her zaman yaptıkları gibi öncelikle döviz ve altın alırlar. Bazıları da paranın satın alma değeri daha fazla düşmeden “parayı mala bağlar”lar; tüccarlar hammaddeye, kişiler otomobil, bilgisayar, beyaz eşya gibi ürünlere.
Para sahipleri, birikimlerinin değerini korumakla yetinmez; mümkünse birikimlerini yatırıma yönlendirerek çoğaltmak isterler.
Bu yatırımlar döviz ve hisse senetleri gibi finansal; altın ve gayrimenkul gibi fiziki yatırım harcamaları olabilir.
Döviz ve altın hariç; faizlerin aşırı bir oranda düşürülmesinden dolayı başlayan bu beklenmedik tüketim ve yatırım harcamaları, hükümetin kredi verdirerek yaptırmak istediği fakat yeterince başaramadığı bir gelişme olur.
Borçlanarak harcayacak kişilerin yerine, parası olan kişilerin harcamaları, ekonomide doping etkisi yaratır. Her harcayanın parası, başkasının geliri olacağından; her bir harcama, bir sonraki harcamayı tetikleyecektir.
2020’nin ilk çeyreğinde başlayacak bu harcamalar piyasalara, hiç kimsenin ummadığı ve planlamadığı bir canlılık ve hareket getirecektir.
Bu canlılık bütçe gelirlerini de artıracağı için, kamu tüketim ve yatırım harcamaları da daha rahat yapılacaktır. Özel sektöre ilaveten, kamu sektörünün tüketim ve yatırım harcamaları sayesinde, piyasalarda, ikinci tur bir hareket ve canlanma yaşanacaktır.
Hiçbir iktisadi gelişmenin etkisi tek boyutlu değildir; ardışık etkilerin bazıları yararlı, bazıları da zararlı olabilir.
Şerden hayır doğar mı?
İkinci Kritik SORU: Ekonomiyle ilgili alınan yanlış kararlar, beklenmedik dışsal etkilerle olumlu sonuçlar doğurabilir mi? Kısa vadede evet. Yukarıda anlattım. Uzun vadede, süresini bilmemekle birlikte, hayır. Anlatacağım.
Şahsi bilgim, görgüm ve öğrendiklerime göre ekonomide verilen her yanlış kararın mutlaka bir faturası olur.
Bu şartlar altında 2020 yılının “ilk yarı”sı için büyüme tahminim %6’dır. “İkinci yarı”yı tam kestiremiyorum. Ancak döviz kurlarında aşırı bir hareketlenme beklemiyorum. Fakat 2021 zor bir yıl olacak.
Otomobil, beyaz eşya, bilgisayar, makine ve cihazlar talebi ithalatı artıracaktır. Yüksek ithalat cari açığı, cari açık da dış borçları artıracaktır. Türkiye dış borç limitlerini doldurduğu için borç artış ihtimali, alacaklıları tedirgin edebilir. Bu olgu, orta vadede kur artışlarına; kur artışları da maliyet enflasyonuna sebep verebilir.
Hızlanan toplam talep, 6-18 aylık bir dönemde, fiyat artışlarına yani daha yüksek enflasyona sebebiyet verecektir.
2021 yılında hem kurların şişireceği maliyetler hem de harcamaların körükleyeceği talep kökenli enflasyonist etkilerin baskısı altında, ekonomide dengeler yeniden bozulmaya başlayacaktır.
Bozulan dengeleri düzeltmek için tekrar başa dönülecek ve bizim gibi kırılgan ekonomiler için antibiyotik niteliğinde olan “faiz artış tartışmaları sarmalı” tekrar başlayacaktır.
Üçüncü Kritik SORU: Kısa vadeli yararlar için, toplumun uzun vadeli çıkarları feda edilebilir mi? Dengesi bozulan bir ekonomi hayırlara vesile olur mu?