Verimlilik bir bakıma birim girdi miktarından, sürekli olarak daha fazla çıktı elde etme arayışı ve becerisidir; üretkenlik artışıdır.
Çok kişinin yaptığı işi teknoloji ve eğitim desteğiyle daha az kişiye yaptırmaktır; belli bir enerjiyle daha çok miktar ve sayıda üretmektir; daha küçük bir alanda aynı miktarda veya daha fazla ya da daha kaliteli üretim yapmaktır.
Bir bakıma bir işe tahsis edilmiş kaynakların getirisini artırmaktır.
Halk ağzıyla söylersek yatırdığımız paranın karlılığını artırmaktır, daha az parayla aynı kârı veya daha fazlasını kazanmaktır. Daha az zamanda aynı üretimi ya da daha fazlasını veya hem fazlasını hem de daha kalitelisini üretme çabasıdır, vs. vs.
Bunlar iyi ve doğru hedefler; muhtemelen bütün firmalarımız gece gündüz verimlerini artırmak için yeni yöntemler bulmaya çalışıyorlardır.
Fakat “büyük verimsizlikler”in adeta teşvik gördüğü bir ortamda, mikro çabalarla genel verimliliği artırmak ne kadar etkili olur, şüpheli.
Mesela Türkiye demir çelik sektörünün kapasitesi, devam eden yatırımlar da tamamlanırsa, 60 milyon tona yaklaşmış.
Peki, 2023 yılında üretim ne kadar?
Cevap: 33,7 milyon ton.
Yaklaşık olarak 26 milyon ton atıl çelik kapasitemiz var.
Buna rağmen 2024 üretim ve satış hedefi de 40 milyon ton.
Soru: Bir yatırımcı, bu kadar atıl kapasiteye ve çok düşük karlılığa rağmen mesela ilave 10 milyon tonluk yeni bir inşaat demiri yatırımına, isterse, hemen başlayabilir mi?
Cevap: Evet.
Hatta yatırım yaptığı şehirdeki kurumlardan başlayarak hükümet yetkililerine kadar herkes bu yatırımcıya plaket verme yarışına girer.
Peki, böyle bir ‘atıl yatırım’a ve bağlanan sermayeye yazık değil mi? Bu büyük bir verimsizlik değil mi?
Çimento sektörünün kapasitesi 120 milyon tonu aşmış durumda fakat üretim ve satışlar 70 milyon tonu geçemiyor.
Yani çimentoda en az 50 milyon ton atıl kapasite var.
Peki, bu atıl kapasiteye rağmen, bir yatırımcı yarın 10 milyon tonluk yeni bir çimento yatırımına başlayabilir mi?
Cevap: Evet.
Her evin önüne bir traktör çekmek israf ve verimsizlik değil mi?
Bunun gibi onlarca sektör var; ne hükümetin ne de Sayın Şimşek’in bu verimsiz yatırımları engellemek adına aldıkları herhangi bir tedbir var mı, bilmiyoruz.
VERİMSİZLİK BAKANLIĞI
Sanayi ve Teknoloji bakanı Sayın Mehmet Fatih Kacır “hedefimiz binde 3,5 olan OSB alanını %1’e çıkarmak” diyor.
Kimse tam olarak ne dediğini bilmediği için sadece alkışlıyor.
İfadeyi somutlaştıralım.
Türkiye’nin yüz ölçümünü 750 milyar metre kare varsayalım.
Hâlihazırda 2,5 milyar metre kare olan sanayi alanlarını Sayın Bakan, üç kat artırarak 7,5 milyar metre kareye yükseltmek istiyor.
Kimbilir belki de bu sayede Türkiye’yi üç kat daha fazla sanayileşmiş bir ülke yapabileceğine inanıyor.
Bugün Türkiye’de sanayi sektöründe çalışan sayısı 6,6 milyon kişidir. Çalışan sayısını da sanayi alanları gibi üç misli artırırsak rakam 19,8 milyon kişiye çıkıyor.
Peki, Türkiye’de bu kadar insan kaynağı var mı? Yok.
Şu anda imalat sektörünün bazı kollarında çalışanların neredeyse tamamı 40 yaş ve üzerindedir çünkü yeni nesiller imalat sektöründe çalışmak istemiyor, istemiyor ve istemiyor.
Bugün bizim imalat sanayimiz 6,6 milyon kişiyle 212 milyar dolar katma değer üretebiliyorken, Almanya 7,5 milyon çalışanıyla 750 milyar dolar katma değer üretebiliyor.
Yuvarlayarak söylersek Almanya’da bir sanayi işçisinin üretebildiği yıllık katma değer 100.000 dolar ve bir Türkiye’deki bir sanayi işçisinin de 32.000 dolardır.
Bu rakam 2019’da 25.084, 2020’de 24,913, 2021’de 28.028 ve 2022’de 30.133 dolardı.
Bazı OSB’lerde sıkışıklık olabilir ve yeni OSB’ler de kurulabilir fakat %1 hedefi isabetsiz ve gereksizdir; söylemeye gerek yok aynı zamanda da verimsizdir.
Sayın Bakan’a, “imalat sanayinde çalışan başına 32.000 dolar olan verimliliği 100.000 dolara” yükseltmeyi hedefleyiniz” tavsiyesi vermek, çok doğru gözükse de insaflı ve isabetli bir tavsiye olmaz.
Çünkü Türkiye boynuna takılmış GB ve STA prangaları yüzünden katma değeri en düşük ürünleri üretmeye mahkûm edilmiş bir ülkedir ve çalışan verimliliğini, ne yaparsa yapsın çok fazla artıramaz.
Sayın Şimşek’in X’te attığı beş cümleli bir gönderinin “verimlilik artışı” iddiasını da, bugün analize tabi tuttuk ve şimdilik konuyu kapattık.
Fakat özde, Sayın Mehmet Şimşek’i göreve geldiği ilk günden itibaren “enflasyonla mücadele konusunda” destekledim, destekliyorum ve desteklemeye devam edeceğim.
Fakat Türkiye ekonomisine, “TL’nin aşırı değerlendiği, dış borçların üç kat arttığı ve sanayileşmenin zarar gördüğü ikinci bir 2003-2013 dönemi yaşatılmamalı” uyarısını da tekrarlıyorum.