Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, ekonomide neyi başarmayı umuyordu; umduğu bu başarıyı Sayın Berat Albayrak’ın sağlayacağına nasıl inanmıştı? Bilmiyoruz fakat üzerinde düşünmeliyiz.
“Ekonomide Başarı” herkes için aynı anlama geliyor mu? Başarılı olmanın yolları hangi politikaları uygulamaktan geçer? Başarının göstergeleri nelerdir?
Bu soruya iktisatçılar ve hükümetin aynı cevapları vermeyeceği kesin.
Sayın Albayrak’tan neyi başarması istenmişti?
Devam edelim, Sayın Albayrak ve Uysal’ı niçin görevden alındı? Hangi performansları başarısızlık olarak kabul edildi?
Sayın Lütfi Elvan ve Sayın Naci Ağbal’ı atayınca, onlardan hangi performansları istedi? Sayın Ağbal neyi başaramadı da görevden alındı ve Sayın Elvan neyi başardı da işine devam ediyor?
Yukarıdaki bütün sorulara tahminlere dayalı yorumlu cevaplar verilebilir fakat en dürüst cevap “bilmiyoruz” cevabıdır.
Bu “bilmiyoruz” cevabı ekonominin geleceğini de bilmemeyi içeriyor, maalesef.
Naci Beye, yatırım ve istihdamın iyileştirilmesi için, “TCMB’nin eksi rezervlerini artıya çevirmesi ve dış sermayenin Türkiye’ye akmasını sağlaması” talimatı verilmiş olabilir mi?
Piyasa oyuncuları, Ağbal’ın uygulamak istediği para politikasını, “acı ilaç” benzetmesinden dolayı, Türkiye’nin bir dış ödemeler krizine girmesini engelleyici ve zaman kazandırıcı bir politika olarak algıladı ve bu yeni yaklaşıma göre pozisyon almaya çalıştı. Çok fena yanıldılar.
Çünkü Sayın Cumhurbaşkanının verdiği bu görevler “faizler artırmadan görevlerin başarılması” şartını da örtük olarak içeriyordu, piyasalar bunu atladı.
Yine de Sayın Ağbal, görevden alınan başkanlar Sayın Çetinkaya ve Sayın Uysal’dan farklı olarak Sayın Cumhurbaşkanına en yakın şahsiyetlerden biriydi, herkes bu politikaların Cumhurbaşkanının emri ve onayıyla yapıldığını sanıyordu.
Bütün yanlışların temeli temelsiz iyimser algılardır.
Naci Ağbal görevde kalsaydı, piyasalar, faizler daha fazla artmayacağını ve enflasyonun, yaz aylarından itibaren düşme eğilimine gireceğine; bunun da TCMB’ye, yıl sonuna doğru faizleri 4-5 puan düşürme fırsatı tanıyacağına inanıyordu.
Bu arada sıcak para dediğimiz fon akımlarının kurları düşüreceği ve 2020 yılındaki düşük baz sayesinde, Türkiye’nin, 2021’de en az %5 büyüyeceğine inanılıyordu.
Bu sayede, 2022’ye ötelenmiş belirsizlik ve zafiyet ihtimalleri bile iyi yönde dönüşebilirdi, vs.
Belki de bir mucize olur ve hükümet, 2023’e, salimen erişme imkânı bulabilirdi.
Peki bu projeksiyon hükümetin başarılı olması anlamına gelmiyor muydu? Geliyordu.
Peki, gelişmeler Ak Parti’nin lehine değil miydi? Lehineydi.
Peki, borsada %20 düşüş, dolarda 7,19’dan 8,11’e yükseliş ve iki yıllık devlet tahvillerinin faizinin %14’ten %20 yükselmesine sebep olacak görevden almanın gerekçeleri nedir? Hala, bilmiyoruz.
Hükümet, TCMB başkanının görevden alınması halinde, olacakları tahmin edemeyecek kadar beceriksiz mi yoksa bu sonuçları tahmin ederek ve dileyerek mi yaptı?
Bunu da bilmiyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı, kongrede, “Piyasalardaki dalgalanmalar Türkiye gerçeğini yansıtmıyor” dedi, galiba haklı; çünkü bu bilinmezlikler, daha kötü bir akıbeti ima ediyor.
Bilinmeyen olguların çokluğu ve ekonominin geleceğiyle ilgili tahmin yapamayan piyasaların, bugünkü seviyede tutunması bile nimet sayılır.
YENİ TCMB BAŞKANINDAN VE YENİ BAKANLARDAN NE BEKLENECEK?
Yeni bakan atamalarının beklendiği bu saatlerde, doğrusu, bunun da cevabını bilmiyoruz. Muhtemelen hükümet de bilmiyor.
Dolaşımdaki fikir: “dış ticaret açığının azaltılması için kurların artması ve kurların artması için de faizlerin düşürülmesi gerekiyormuş.”
Piyasa oyuncusu olup tedirgin olmamak mümkün mü?
Hangi şahsiyetlerden oluşursa oluşsun, Türkiye ekonomisinin kan kaybını durdurmaya yetecek sürede görevde kalabilecek bir kadro olabileceğine inanan kaldı mı?
Belki de bunu, hükümet yetkilileri biliyor ve bu bilgi sayesinde, gelecek seçimleri icraatlar sayesinde değil fakat “geniş ittifaklar sayesinde” kazanmayı umuyor ve planlıyorlar, peki, bu önerme doğru mu?
Bunu da bilmiyoruz.