Rekabetçi kur ithalatı düşürür, bu, hem ithal ikamesi niteliğinde yurt içi üretimi hem de ihracatı artırır. Bütün dünyada bu böyle olmuştur, yanlış ekonomik programlara rağmen, Türkiye’de de, zamanla ithalatın azalacağı ve ihracatın artacağı kesindir.
Fakat olmuyor, ithalat, yeterince azalmıyor; kredi maliyetleri ve kurlar inanılmaz derecede hızla yükseliyor fakat ithalat düşmüyor; üstelik Nisan ayında 141 milyar TL’ye yükselmiş olan aylık kredi artışı, Ekimde 20 milyar TL’ye düşmesine rağmen…
Niçin?
KREDİ VERİLERİ
2019 yılının tamaımında TL krediler sadece 203 milyar TL artmış, döviz kredileri 10 milyar dolar azalmıştı.
TL Mevduat ve katılım hesapları da 210 milyar TL ve 30 milyar dolar artmıştı.
2020’nin ilk on ayında TL krediler “660 milyar TL” artarken döviz kredileri neredeyse aynı kalmıştır.
2020 yılının ilk sekiz ayında TL kredilerde yaşanan net artış rakamları:
Ocak 37
Şubat 60
Mart 60
Nisan 142
Mayıs 74
Haziran 99
Temmuz 95
Ağustos 48
8 ayda alınan 615 milyar TL kredi nerede kullanılmış olabilir?
Sıfır veya ikinci el otomobil, tarla, arsa, işyeri ve konut alımında; fabrikalarda üretilen veya stoklanmış mal alımlarında, ithal edilmiş ve satılmayı bekleyen başta tüketici elektroniği olmak üzere her türlü ürünün alımında vs.
Bu kredilerin bir kısmıyla da, azalan stokları takviye etmek ve artan talebi karşılamak için yurt dışından mal ithal edilmiş veya sipariş verilmiştir.
Mayıs, Haziran ve Temmuzda açılmış akreditiflerin ve verilmiş siparişlerin bedellerinin Eylül ve Ekim aylarında ödendikleri doğrudur hatta Kasım ve Aralıkta bile beklenen ürünler olduğu şüphesizdir.
İKİNCİ DALGA HARCAMA FURYASI
BDDK verilerine göre 2020 yılında gerçek ve tüzel kişilerin mevduatı 500 Milyar TL (315 milyar TL ve 24 milyar dolar) civarında artmıştır. Bu birikimlerin ücret ve kârlardan oluşmadığı çok açık; acaba, bu mevduat ve katılım hesapları nasıl oluşmuştur?
Medyada yazıp çizen ekonomistlerin ihmal ettikleri çok önemli bir olgu var: Alınan kredilerle satın alınan malları yukarıda tek tek saydık. Neredeyse hiçbir analiz, tarlasını, arsasını, işyerini, evini, ikinci el otomotivi ürününü, ithal ya da yerli mal stoklarını satan kişilerin elde ettikleri nakitlerle ne yaptıklarını irdelemiyor.
Mevduatlardaki bu artışın büyük bir kısmı, yukarıda sayılan malların satışından elde edilmiş meblağlardır; bu satıcıların önemli bir bölümü, sattıklarından elde ettikleri paralarla, yeni mal ve ürün alımları yapacaklardır.
Mesela otomobil, traktör yenilenecek veya daha kaliteli bir ev ve ev eşyaları alınacaktır vs.
İşte ithalatın bir türlü azalmamasının temelinde bu alımlar için yapılmakta olan harcamalar yatmaktadır; bu faaliyetleri “ikinci tur mal alım furyası” olarak değerlendirebiliriz.
Her satın alım, bir başkasının gelirine dönüştüğü için, bu ticaret, kendi kendini besleyen bir çevrime dönüşmüş olsa da zamanla sönümlenecektir.
EFT VE HAVALE
TCMB kayıtlarına göre, 2020 yılının son sekiz ayında “ortalama günlük EFT adedi” %44 artışla 2,9 milyon adetten, 2020’de 4,3 milyon adede yükselmiştir.
Keza, 78 milyar TL olan “ortalama günlük EFT hacmi” de %35 artarak 103 milyar TL’ye yükselmiştir.
Veriler, iktisadi faaliyetlerin çok güçlü bir şekilde devam ettiğini gösteriyor; son aylarda, kur ve faizler yükselse de EFT işlem hacmi azalmıyor hatta Kasım ayında bile bu artış yıllık %30’u aşıyor.
SONUÇ
TCMB başkanlığına Sayın Ağbal’ın atanması ile Sayın Albayrak’ın istifasının oluşturacağı değişiklikler ve diğer gelişmelerin içerdiği ve ima ettiği yönelim; Türkiye Ekonomisinin 2021 yılı sonuna kadar, bir dış ödemeler sorunu yaşayabileceği ihtimalini tamamen azaltmadı.
Dış ödemelerde yaşanacak “tıkanma günü”ne kadar, üreticiler, TL’nin değer kaybetmesinin avantajıyla ithal edilen pek çok ürünü, yeniden, yurtiçinde üretme çabalarını artıracaklardır.
Türkiye böyle firmalara sahip olduğu için çok şanslı.
Doğrusu bazı ekonomist ve akademisyenlerin kur artışlarının ithalatı kalıcı olarak düşürmeyeceği ve ihracatı artırmayacağı imalarına ve açıklamalarına, katiyen katılmıyorum.