Soru: Türkiye dünü, bugünü ve geleceğiyle bir ihracat ülkesi midir yoksa bir ithalat ülkesi midir?
GEÇMİŞ 2003-2020
İthalat 3.268 Milyar $
İhracat 2.432 Milyar $
Fark: 836 Milyar dolar daha fazla ithalat.
Soru: Son 18 yılda, ihracattan 836 milyar $ daha fazla ithalat yapan bir ülke, bir ihracat ülkesi olabilir mi?
GELECEK 2021-2024
İthalat: 1.144 Milyar $
İhracat: 939 Milyar $
Fark: 205 Milyar $ daha fazla ithalat.
Gelecek dört yılda, 2021 -2024, Orta Vadeli Plan’a (OVP) göre dış ticaretinin bu şekilde olmasını uman bir ülke bir ihracat ülkesi olabilir mi?
BUGÜN, OCAK - AĞUSTOS 2021
İthalat: 170,1 Milyar $
İhracat: 140,2 Milyar $
Fark: 29,9 Milyar $ (sekiz ay)
Ülkesini, dış ticaret açığı vermeye “ilelebet mahkûm” eden bir zihniyetin ihracattaki mütevazı başarılar hakkında övünme hakkı var mı?
HÜKÜMET İHRACATÇILARI MI İTHALATÇILARI MI DESTEKLİYOR?
Hiç tereddütsüz ithalatçıları destekliyor.
Bunun bin bir delili var.
Birincisi TL faiz oranlarıdır.
Soru: Faizleri enflasyon oranının altına indirmek ithalatçılara mı yarar?
Cevap: Kesinlikle.
Gerekçeyi ve süreci adım adım ve tane tane anlatmak istiyorum.
Enflasyon oranının altındaki faiz oranları toplam talebi artırır, yani iktisadi faaliyetleri artırır, yani yatırım ve tüketim harcamaları artırır; bu da, ithal edilen mal ve hizmetlere olan talebi artırır.
İthal ürünler talebi artınca, ithalat da artar ve ithalatçı kârları patlar; bu da ithalatçıları, daha fazla ithalat için teşvik eder.
Artan ithalat dış ticaret açığını, o da cari açığı artırır.
Cari açığı yani dış borcu artan bir ekonominin kredibilitesi sorgulanmaya başlar, reytingi düşer, CDS primleri yükselir; ardından da alınan dış borçların faizi yükselir ve içeriden dışarıya, yüksek faizler yoluyla, reel varlık transferi gerçekleşir. Sonuçta, ülkede hem işsizlik artar hem de yoksullaşma başlar.
REEL FAİZ ORANLARI İHRACATÇILARIN LEHİNE MİDİR?
Cevap: Evet.
Hem ülkenin hem de ihracatçıların lehine ve yararınadır?
Reel faizlerin artmasıyla kişi ve kuruluşlar ellerindeki parayı harcamak istemez, tam tersine nemalandırmak için vadeli hesaba yatırır; ilave iş yapmak için de gidip kredi almaz. Çünkü kredi maliyetlerinin yükselmesi, iç piyasada toplam talebi düşürür; bu da potansiyel kâr ihtimalini.
Sonuçta, reel faizler iç piyasada toplam talebi düşürür; bu da ithalatın miktar ve oranını düşürür.
Toplam talebin düşmesiyle imalatçı-ihracatçıların yurtiçine sattıkları ürünler de azalır, bu olgu, ‘ihraç edilebilecek ürünler kapasitesi’ni artırır yani yurt içine satılamayan malların yurt dışına satılması fırsatını doğurur.
Denilecektir ki, yurtiçinde satılabilen her ürün ihraç edilemeyebilir; buna cevabımız şudur: Türk tüketicisinin talep edip tükettiği fakat ihraç pazarlarının talep etmediği ürünleri üreten imalatçılar varsa; elbette batacaktır, batmalıdır da. Onlara ayrılan kaynak, daha verimli başka alanlarda kullanılabilir.
İthalata kaynak tahsis edenler de, bu kaynakların atıl kalmaması için ihracatı destekleyecek faaliyetlere katılabilir; mesela bazı ürünleri ithal etmektense yurt içinde üretmeye başlayabilir, ihracatçı şirketlere ortak olabilir vs.
Bir süre sonra toplum imalatçı-ihracatçıları odağına alır ve ülke, sanayileşme ve ihracat yoluyla büyümeye başlar.
Bu süreçte, dış ticaret fazlası hedeflenir ve cari fazla oluşabilir; Türkiye’nin kredibilitesi artar, reytingi artar, CDS primleri düşer, (böyle bir süreçte yeni borç alınmayacağı için eski borçlarının döndürülmesi esnasında) dış borçlanmanın faizleri düşer.
Carry trade, yani sıcak para sahipleri de böyle bir ekonomide yatırım yapmayacaktır fakat doğrudan yatırımlar, satın almalar ve birleşmeler artacaktır. BİST’te işlem gören hisselerin fiyatı artacaktır.
Enflasyon ve ardından faizler düşecektir.
İmalat ve ihracatın artış süreci, zamanla enflasyonu ve TL faizleri düşürecektir; düşük enflasyon ve düşük TL faizler de, sanayileşme ve ihracatı artıracaktır. Bu süreçler işsizliği azaltacak ve büyümeyi sürdürülebilir bir yola sokacaktır.
Türkiye ihracat da yapabilen fakat özde, ithalatçı cenneti bir ülkedir.