Bir ada devletinde yaşayan Japonlar taze balığı çok severlermiş.
Fakat yakın kıyılarda her zaman bol balık bulmak mümkün olmadığı için balıkçılar, çok büyük balıkçı tekneleri yaptırarak uzağa açılmışlar; açıldıkça da dönüş süresi uzamış.
Dönüş süresi uzadığı için balıkların tazeliği kaybolur ve tutulan balıklar iyi para getirmezmiş.
Balıkçılar bu sorunu çözmek için teknelerinde soğuk hava deposu kurmuşlar fakat Japon halkı taze balıkla dondurulmuş balık farkını hemen anlamış.
Bu defa soğuk hava depolarını söküp, tekneyi bir akvaryuma çevirmişler.
Tutulan balıklar akvaryumda pek hareket etmeden öylece bekledikleri için lezzetleri, taze balığa göre yine değişik oluyormuş.
Japonlar bu balıkların akvaryumda da tıpkı denizde oldukları gibi hareket etmelerini sağlamak için akvaryuma küçük bir “köpek balığı” atmışlar. Bu köpek balığı sefer süresince balıklara saldırır hatta bazıları yermiş fakat sonunda balıklar, Japon balık haline dipdiri olarak geliyormuş.
Balıkçılar tuttukları balıkların bir kısmının köpek balıkları tarafından yenilmesinden hiç rahatsız olmamışlar çünkü birim satış fiyatları yüksek olabiliyormuş.
TEK PARTİ HÜKÜMETİ VEYA GÜÇLER BİRLİĞİ
Cumhurbaşkanı Ak Partili.
Doğal olarak bütün bakanlar ve bütün bürokrasi adeta Ak Parti’nin bir uzantısı gibi.
Yargı Ak Parti etkisine müzahir.
TBMM’de Cumhur ittifakı çoğunluk.
TRT, Anadolu Ajansı, RTÜK ve diğer bütün kamu iletişim kurumları adeta iletişim başkanlığının emrinde.
Özel sektörün sahip olduğu kurumsal medyanın %95’i ya Ak Parti’nin bir yan kuruluşu gibi ya da sindirilmiş ve etki altına alınmış.
Uzatmayalım; Ak Parti bu belediye seçimlerini de kazanırsa, ülkeyi tam bir tek parti devletine dönüştürmüş olacak.
Bu durumun ülkenin ve halkın uzun vadeli yararına olmadığı kesin.
Peki, Ak Parti’nin uzun vadeli menfaatlerine uygun mu?
“Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar” sözüyle AK Parti’nin geldiği durum ne kadar benzeş.
Zaten Sayın Cumhurbaşkanı “metal yorgunluğu” kavramıyla bu durumu anlatmak istiyordu.
Aşırı gücün getirdiği kolay zaferler, insanları adanmışlıktan alıkoyduğu doğrudur. Metal bile bir süre sonra ‘ilk hal’ine dönmek istiyor. Fakat insan metal bile değildir; Necip Fazıl’ın tabiriyle “üç beş damla kan”dan ibaret bir yaratıktır.
İnsanın anlam dünyası inanç ve ideallerden soyutlanıp, hazcı bir hayat tarzına evrilirse hızla çürür ve kokuşur.
Dışarıdan izleyen bir gözlemci olarak “Aşırı Güç”ün Ak Parti’ye de yaramadığını gözlemliyorum.
Her muktedir lider gibi Sayın Erdoğan’da Ak Parti’de kendisine rakip olabilecek herkesi “trenden attı” ve muhtemelen gücünü korumak bakımından doğru yaptı.
Yetinmedi ve aykırı bir fikre veya harekete meyledebilecek herkesi tasfiye etti.
Ak Parti’nin ilk kurulduğu yıllarda, arkadaşlarımla, Parti’yi bir Anonim Şirket gibi değerlendirir ve hayali hisse dağılımları yapardık: Hisselerin %51 - 66’sını Sayın Erdoğan’a, %20 - 25’ini Sayın Abdullah Gül’e, %5 -10’unu da Sayın Bülent Arınç’a tahsis eder geriye kalan hisseleri de diğer kuruculara, dağıtırdık.
Şu anda Ak Parti’nin bütün hisseleri Sayın Erdoğan’a aittir.
Tabanın ve kamuoyunun üzerinde ittifak edebileceği Partinin bir ikinci adamı da yok, onuncu adamı da yok.
Fakat partinin 11. ve 111. sırasında yer alan “yüz büyük Türk” var ve hepsi de Sayın Erdoğan’dan sonraki Parti lideri olacağına inanıyor.
Bu olgudan dolayı herhangi bir kimsenin biraz öne çıkmasını önce bu “yüz Türk büyüğü” engel olmaya çalışıyor.
Bu yüz Türk büyüğü şimdiden, başkanlık yarışının yapılacağı güne finansal ve örgütsel cephane biriktirmekle meşgul.
MUHALAEFET VE SEÇİMLER
Öyle bir siyasi ortam oluştu ki, gün geçtikçe, iktidar değil muhalefet partileri zayıflıyor.
Bu zayıf muhalefetin bu kadar güçlü bir Ak Parti’yi zayıflatması ve yenmesi zaten mümkün görünmüyor.
Muhalefet bazı Belediyeleri kazanabilir ve bu belediyeler onlar için bir “saçak altı” imkânı sağlayabilir.
Fakat belediyeleri kazanırlarsa, bu, Ak Parti’ye bir can suyu olur ve Ak Parti’nin hükümranlık dönemi uzayabilir.
Çünkü Ak Parti’nin belediyecilik yapmak için aslında, belediye seçimlerini kazanmaya ihtiyacı yok.
Hükümet şehirlerdeki bütün büyük ve albenisi olan projeleri Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yaptırabilir; finansal olarak önemsiz ve halk nezdinde algısı önemsiz işleri de belediyelere bırakabilir.
Belediye seçimlerini kazanmanın uzun vadede Ak Parti’de atalet, yolsuzluk ve çürümeyi artıracağı kesindir.
Fakat belediye seçimlerini kaybetmeleri durumunda, muhalif başkanların sağlayacağı köpek balığı etkisiyle partide bir canlılık ve çeviklik oluşabilir.
Muhalefetin Ak Parti’yi zayıflatarak yenilgiye uğratamadığı kesin o zaman yöntem değiştirip güçlendirerek yenmenin yollarını araştırsınlar.
Ey muhalifler, Ak Parti’yi yenmek için Ak Parti’ye oy veriniz.