İnşallah fakat imkânsız.
TCMB Başkanı Sayın Ağbal teknik niteliği olmayan fakat inanç ve kararlılık ortaya koyan bir yazı yazdı ve herkesi yaptıklarına inanmaya çağırdı. Yazıdan bir alıntı “Sermaye girişlerinin istikrarlı ve güçlü bir hale gelmesi, yurt içi yerleşiklerin dolarizasyon eğiliminin tersine dönmesi ile birlikte döviz alım ihaleleri yoluyla rezervlerimizi artıracağız.”*
Olacak gibi değil fakat bu cümledeki vaat, çıkarım ve hedeflerin tamamı yanlış. İrdeleyelim.
“Sermaye girişlerinin istikrarlı ve güçlü bir hale gelmesi”
Bu iddiayı incelediğimizde, Sayın Ağbal’ın göreve geldikten sonra sıcak para girişlerinin peyderpey arttığını görmekteyiz; 5 Şubat tarihine kadar uluslararası rezervler tam 18 milyar dolar artmıştı.
5 Şubat’tan günümüze kadar geçen bir aylık sürede, ilaveten gelen döviz olmadığı gibi tam 9 (dokuz) milyar dolar azalmış yani gelen paranın yarısı kadar bir tutar geri gitmiş.
Gelen ve gelmesi beklenen paranın neredeyse tamamının sıcak para olacağına mı üzülelim yoksa gelmemesine mi, bu da bizim dilemmamız.
Sıcak paranın geleceğini ummak temelsiz bir beklenti değil. Eğer TCMB’nin örtük olarak vaat ettiği kurgu gerçekleşecekse; yani faizler her zaman enflasyonun üzerinde ve kurlar her zaman enflasyonun altında artacak şekilde bir eğilim oluşacaksa, sıcak para gelir, mutlaka gelir, bugün olmazsa yarın gelir.
Sadece bu “ütülme stratejisi”nde Türkiye, ne kadar ciddi onu merak ediyorlar. Çünkü bir ülkenin, bilerek ve isteyerek, kendi kendine bu kadar zarar verebileceğine, tüm yabancı para sahipleri derhal inanmakta zorlanıyor olabilir.
İkinci cümlecik,
“…yurtiçi yerleşiklerin Dolarizasyon eğiliminin tersine dönmesi…”
Dönmedi ve dönmeyecek.
Meraklılar ve başkan danışmanlarına, 23 Şubat tarihli, Ters dolarizasyon fikrini terslemenin temelleri başlıklı yazımı öneriyorum.
Türkiye tarihinde neredeyse hiç gerçekleşmemiş olan bu olgunun şimdi gerçekleşmesi için hiçbir sebep yoktur ve vatandaş dövizini satmayacaktır; gerçek budur.
Yazıda bahsettiğim örneği tekrarlayayım: Varsayalım ki vatandaş bu pazartesi 50 Milyar dolar satmaya karar verdi, TCMB bu dövizlerin tümünü satın alacak mı? Hayır. Çünkü satın alırsa piyasaya 375 milyar TL sürülecek, bunu istiyor mu? Hayır. Peki, bu parayı sterilize edebilecek gücü var mı? Hayır.
Elinde kullanabileceği sadece 80 milyar TL menkul kıymet var.
Yani vatandaş satsa bile TCMB, satın almayacağı veya alamayacağı bilindiği halde niçin ikide bir gündeme getiriliyor anlamak mümkün değil. Belki de metin yazarları konuyu bilmiyordur.
Dolaysıyla hini hacette işe yarama ihtimaline binaen TCMB döviz biriktirmek istiyorsa başka mekanizmalar var.
Son vaat, “…döviz alım ihaleleriyle döviz rezervlerimizi artıracağız”
TCMB’nin mutat döviz ihaleleri, piyasalarda hiç kimsenin döviz almadığı ve TL’nin aşırı değerlendiği dönemlere özgü bir uygulamadır, genellikle. İhale, sıkışıklık dönemlerinin bir enstrümanı değildir yani ihalenin faydası değil zararı olur. Başkan’a bunu söyleyebilecek bir danışmanı vardır umarım, bankada.
Döviz alım ihaleleri sadece istikrarsızlık oluşturur ve TCMB bunu asla denememelidir, veriler de denemeyeceğini gösteriyor; peki, niçin ikide bir “ihale kavramı” gündeme geliyor anlamak mümkün değil.
İhalelerin yapılmayacağı anlaşılınca TCMB’nin itibar kaybına uğrayacağı kesin; buna rağmen temelsiz ve geçersiz bir uygulama vaadi niçin gündemde tutuluyor?
İşin daha enteresan tarafı bu ihalelere hiç ihtiyaç yok.
TCMB rezerv oluşturmak istiyorsa, daha önce önerdiğim gibi Eximbank limitini 19 milyar dolara değil 40 milyar dolara çıkarsın. Bu sayede hem piyasalara minimum seviyede müdahale olur hem de ihracatçıya bol ve ucuz kredi imkânı oluşur; böylece bir taşla iki kuş vurulmuş olur.
Sayın Ağbal enflasyonu indirmenin önemiyle ilgili bir yazı yazdı fakat biz hep dövizden bahsettik.
Çünkü faiz artırımının birinci hedefi enflasyonu düşürmek değil, sıcak paranın Türkiye’ye gelmesini sağlamaktır. Sıcak para gelecek ve zaman kazandıracaktır fakat kazanılacak zaman doğru kullanılıyor mu, kullanılacak mı emin değilim.