Geçen yazıda, enflasyon korkusuyla, ülkelerin, bilerek ve isteyerek ekonomilerini resesyona sürüklemeye çalıştıklarını, tartışmıştık.
Bugün cevabını arayacağımız soru Türkiye’nin resesyona girme ihtimali olacak.
Resesyon ihtimalini güçlendiren muhtemel olgular:
1) İhracatın %55’sini, resesyon yaşanacağı kesin olan OECD ülkelerine yapıyoruz. Ucuz enerji ve işçilik ile lojistik avantajlarına rağmen Türk firmalarının ihracat artış hızları duraksayabilir.
2) İmalatçı Türk firmaları da diğer ülke firmaları gibi, hammadde fiyatlarının artması veya malsız kalma ihtimaline binaen, depolarını, mamul ya da yarı mamullerle tıka basa doldurmuş durumda.
İlaveten, TL’nin değer kaybetmesinden asgari düzeyde zarar görmek ve fiyat artışlarından yararlanmak için, dağıtım ve pazarlama zincirindeki toptancı, pazarlamacı, market ve hatta tüketiciler bile mal stoklamışlar.
Hammadde fiyatlarının düşmesi sürecinde “mal stoklayan herkes” zarar edeceği için yeni mal siparişleri ciddi oranda azalacak ve bu, yurtiçi satışları yavaşlatacaktır.
3) OECD ülkeleri ekonomide daralma sağlamak için faizleri artırdı. Faiz artışları, Türkiye’nin yurtdışı borçlanmalarını ya çok azaltacak ya da pahalılaştıracaktır. Her iki durumda da yurtiçi iktisadi faaliyetler, olumsuz etkilenecektir.
4) Türkiye’deki yüksek enflasyon, hanelerin reel gelirlerini, kesin olarak azalttığı ve azaltmaya devam edeceği için yurtiçi tüketim harcamaları da azalacaktır.
Resesyon ihtimalini zayıflatan olgular:
1) Seçim yılında hükümet, ekonomide istikrarı sağlamak için ılımlı da olsa bir daralmayı veya soğumayı tercih etmeyecek; tam tersine ekonomiyi enflasyon ateşiyle ısıtmaya çalışacaktır.
2) Son bir yılda Türkiye’de 2.717.000 kişi istihdam edilerek iş gücüne eklenmesiyle ilave maaşlar, yeni talepler oluşturacaktır.
3) Son yedi ayda asgari ücrete %94, memur ve emekli maaşlarına %78 zam yapıldı; parasal da olsa bu ücret artışları iktisadi faaliyeti kısmen canlı tutabilir.
4) Bir yıl önce 2.480 Milyar TL olan Türk Lirası kredilere ilaveten bankalar, 1.400 Milyar TL ilave kredi vererek iktisadi faaliyeti alevlendirdi.
5) 2020’nin son çeyreğinden bugüne kadar, yedi çeyrektir firmalar, daha önce eşi benzeri görülmemiş miktarlarda kâr ettiler. Bu kârların çok az bir kısmı temettü olarak dağıtıldı. Bakiyesiyle de, ya yatırım harcaması yapıldı ya da yapılıyor.
Yeri gelmişken firma yetkililerine, yatırımlarını ertelemelerini öneriyorum çünkü tecrübeli sanayiciler de bilir ki “işler hızlı gittiğinde (yani çok para kazanılan dönemlerde) güğümler doldurulur, işlerin kesat gittiği dönemlerde de, güğümdekilerle, yatırım harcaması yapılır.”
Kesat dönemlerine girilirken kredi alarak yatırım yapmak çok risklidir, hâlbuki resesyon ortamında yatırımlara başlayarak, resesyon sonrası döneme hazırlık yapmak çok büyük avantaj sağlar.
Makine taleplerinin yüksek olduğu dönemlerde, makine fiyatları çok yükselir, teslim süreleri uzar ve satıcılar, tabir caizse çok şımarır.
Fakat kesat dönemlerinde makine üreticisi değil, müşterisi kraldır.
Yani GSYH’nin %30’una denk gelen yatırım harcamalarında bir azalma olmayacaktır.
6) Türkiye’nin iç pazarı, küresel düzeyde düşen hammadde fiyatlarından, hep, olumlu etkilenmiştir.
7) Önümüzdeki aylarda Türkiye’nin hammadde ithalatı kesin olarak azalacaktır. Fakat rakip ülkelere göre sanayiciye sunulan ucuz enerji ve verimli ucuz işçilik ihracatın azalmasını engelleyebilir.
8) Bu yıl turizm gelirleri, geçen yıldan 15-20 milyar dolar daha fazla olacaktır. Önce turistlerin, ardından da turistlerden para kazananların harcamaları, ekonomik aktiviteyi artıracaktır.
9) Rusya ve petrol ihracatçısı Arap ülkeleriyle gelişen iyi ilişkiler, Türkiye’nin ihracatına, önemli miktarda katkı sağlayacaktır.
10) Son beş ayda sanayi üretimi, %11 oranında arttı; İlk çeyrek GSYH büyüme oranı en az %7 ve yıllık büyüme oranı da en az %5 artacaktır, vs.
Etkili olabilecek belli başlı bütün olguları bir arada değerlendirdiğimizde, Türkiye ekonomisinin, 2023 yılında yapılacak seçimlere kadar, yavaşlaması mümkün fakat daralması mümkün değildir.