Def’i mefâsid celb-i menafiden evladır” ilkesi, İslam Hukuk ve ahlak Felsefesi niteliğindeki MECELLE’nin bir ilkesidir. Zamanla ve tecrübeler ışığında İslam Hukukunun çıkarımla elde ettiği bir hükümdür. Uzun tartışmalardan sonra “zararların önlenmesi, yarar elde etmeye çalışmaktan önceliklidir” çıkarımı hukuki bir norm olarak Mecelle’ye girmiştir. Zıt yönlü iki olgu olan yarar ve zararın mukayese edilmesi, bazı bakımlardan İslamın ahlaki bakış açısını da yansıtır.
Neredeyse herkes, TCMB’nin faizleri indireceğinden emin. Bugünkü faiz indirimi; bir ihtiyaçtan çok, Külliye Ekonomistlerinin iradesini yansıtıyor.
Yönetimin “Faiz sebep, enflasyon neticedir. Faizler inerse, enflasyon da iner” söylemi artık bir tartışma konusu değil; bitmiş ve kazanılmış bir tartışmanın “hüküm cümlesi”dir. Bu bakış açısının ilk çıkarımı; “enflasyon tek haneye inerse, faizler de hızla tek haneli rakamlara iner” görüşüdür.
Faizler bugünden itibaren, tek haneli rakamı görünceye kadar indirilecektir.
Faiz İndiriminin Etkileri
Bu indirimler sonucunda piyasalar ilk çeyrekten itibaren hareketlenecektir.
Piyasalardaki canlanma, ithalatı ve devamında toplam talebi artıracağından; enflasyon, 2021’in sonlarına kadar tek haneli rakamlara inemeyecektir, kanaatindeyim.
Piyasalar da enflasyon oranının tek haneye inmeyeceğine kanaat getirirse; faizlerdeki yükseliş ihtimali görüşü güçlenecektir. Bu da bizi bitmek tükenmek bilmeyen yararsız ve yıpratıcı faiz artırım tartışmalarına sürükleyecektir.
Enflasyonun en büyük kötülük olduğu ve kontrol altına alınmadan; ekonomide kalıcı herhangi bir iyileşmenin mümkün olmadığı benim analizlerimin toplam anlamıdır.
Çünkü bilerek ve isteyerek enflasyona sebebiyet vermek sadece başarısızlık değil aynı zamanda kötülüğe göz yummaktır.
MECELLE’nin baş müellifi Ahmet Cevdet Paşa’ya “Büyüme mi önceliklidir, enflasyonu kontrol altına almak mı?” sorusunu sorsak, acaba bize ne cevap verirdi?
Büyüme dönemlerinde, çalışanların işlerini korudukları, işyerlerinin daha iyi performans gösterdiği, aynı anda kamunun gelirlerinin arttığı; ardından kamu harcamalarının artığı ve diğer pek çok faydanın oluştuğu doğrudur.
Fakat büyüme döneminin sonunda enflasyon yükselecekse, yükselen enflasyon geleceğe yönelik plan yapmayı zorlaştıracaksa, ardından yeni yatırımlar azalacaksa, azalan yatırımlar sonucunda insanlar yeterince iş bulamayacaksa daha mutedil bir büyüme daha iyi olmaz mı?
Paranın değeri düşecekse, alınan ücretlerin satın alma gücü azalacaksa yani fakirlik artacaksa, zenginler daha zengin ve fakirler daha fakir kalacaksa, gelir dağılımındaki bu adaletsizlik toplumun huzurunu bozacaksa, “bir süreliğine” daha ölçülü bir büyüme daha makul olmaz mı?
Enflasyonun artması sonucu büzülen piyasalar daha az vergi verecekse, ülkenin ve ülkedeki şirketlerin itibarı düşecekse, kredi ve fon bulamayacaklarsa, buldukları fonların da maliyeti daha yüksek olacaksa ve devletin etkisi, ekonomik ve askeri gücü azalacaksa enflasyonu düşürmeye çalışmak vacip, yani zorunlu değil mi?
Bu kadar çok kötülüğü içinde barındıran enflasyonun insanları yanlış yollara sevk etme ihtimali varsa bundan kaçınmaya çalışmak yöneticilerin üzerine farz değil mi?
Bir süreliğine mahrumiyetlere, yani düşük büyümeye razı olup sonrasında sürekli ve ölçülü büyüme oranlarına yönelmek daha doğru olmaz mı?
Paşa’nın Muhtemel CEVABI: Enflasyona sebebiyet veren politikalardan kaçınmak, kısa dönemli büyüme çabalarından daha önceliklidir, olurdu kanaatindeyim.
İslam’a göre faizsiz bir yol mümkünken, zaruret halleri dışında, faiz almak da vermekte günahtır. Ama yine de bu işlem; faiz alanın, verenin ve yardımcı olanın sorumlu olduğu “sınırlı bir günah alanıdır” Enflasyon, hem faize, hem hırsızlığa, hem fakirliğe, hem ahlaksızlığa hem de toplumun ahlaken ifsat olmasına sebebiyet verebilecek bir olgu olduğu için hem zulüm hem de “mefsedet”tir.
Enflasyon olgusu, İslamın hoş görmediği ekonomik eylemler ile mefsedetlerin tamamını içerir.