Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine kesinlikle karşı olduğum için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi ve bu olgudan dolayı “Altılı Masa”yı kategorik olarak desteklediğimi burada defalarca yazdım.
Çünkü “Güçler Birliği” anlamına gelen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin, ülkeleri ve toplumları zayıflattığına hatta çürüttüğüne inanıyorum.
Öte yandan Millet İttifakı bileşenleri, seçimleri kazanmayı kendi başarılarından ziyade Ak Parti’nin ekonomideki başarısızlığına bağlamış görünüyorlar. Onlara katılmıyorum.
Çünkü yanılıyorlar.
Seçimden önce ve henüz hiçbir şey kesinleşmeden kendilerini darı ambarında sanan CHP kamuoyunun “gayri resmi bazı destekçileri”nin yanıldıklarını anlamaları için seçim sonuçlarını beklemeyi doğru bulmuyor ve görüşlerimi onlara da sunmak istiyorum.
Günlerdir bu köşede Hükümetin eşi benzeri görülmemiş ölçeklerde para dağıtacağını ve enflasyondan zarar görmüş kitleleri, geçici bir süre için de olsa memnun edeceğini anlatıp duruyorum.
Millet İttifakının umut bağladığı kötü ekonomi yönetimi, yüksek enflasyon ve “ekonomik kriz söylemleri” sanıldığı kadar halkın siyasi tercihlerini keskin bir şekilde değiştirmeyebilir ve galiba değiştirmeyecek.
Hatta bazı bakımlardan vatandaşların büyük çoğunluğunun, hükümetin “gel vatandaş kamu kaynaklarını beraber yağmalayalım” teklifine sıcak bakacağı ve bu teklifin peşine takılacağı muhtemeldir.
Bunun ilk ipuçlarını sosyal konut ve arsa projelerine gelen müracaatlardan anladık.
İlaveten.
Dışarıdan Türkiye’nin verilerine bakan bir göz, enflasyon ve konut kiraları hariç, pek çok “iktisadi verinin olumlu” olduğunu görür.
Bütün iktisadi faaliyetlerin sonuç verisi olan büyüme verisi çok iyi durumda: Türkiye ekonomisi sekiz çeyrektir aralıksız büyüyor ve bu sekiz çeyreğin ortalaması da %6,3.
Bu yılın ilk çeyreğinde %7,5 ve ikinci çeyreğinde de %7,6 büyüme sağlandı.
Önümüzdeki bir yılda da, artacak kamu harcamalarının etkisiyle, ekonomide büyümenin devam edeceği kesindir.
İşsizlik: Covid 19 Salgını nedeniyle daha önceki zirvesi olan 28,3 milyon mevsim etkisinden arındırılmış çalışan sayısı, 2020 Nisan ayında 25,3 milyon kişiye düşmüştü.
O günden Ağustos 2022’ye kadar geçen sürede, çalışan sayısı 28 aydır aralıksız artmaktadır; bu sayı Ağustos 2022’de 31 milyon kişiyi aşmıştır.
Son bir yıldaki artış da iki milyon yirmi bin kişidir. Sadece 2022 yılında artan çalışan sayısı bir milyon yirmi bin kişiye ulaşmıştır.
İthalat edilen ürünlerin iç piyasadaki ticareti, dağıtımı ve pazarlaması ile ihraç edilen ürün ve hizmetlerin üretimi, iktisadi faaliyetleri diri tutuyor, vs. vs.
“ŞU ENFLASYON VE KİRA OLMAZSA…”
Hükümet bir yıl boyunca kiralara en çok %25 zam yapılabileceği kararını alarak kira sorununu çözdüğünü sanıyor.
Ev sahipleri katiyen bu kurala uymuyor. Mevcut kiracılar da ev sahiplerine bazen hak veriyor. Taraflar, sorunlarını didişme ve pazarlıkla halletmeye çalışıyorlar.
Şu anda boş ev kiraları bir yıl öncesinin neredeyse üç katı ve gerçekten kiracıların üzerine bir kâbus gibi çöken bu “astronomik kira artışlarına bazı aileler katlanamıyor.
Hükümet de, “kiraları da hallettik bir tek enflasyon sorunumuz var, onu da halledeceğiz” diyor; halledemeyeceğini bildiği halde.
Halkın üzerine kâbus gibi çöken pahalılığın, “geçinme” üzerinde yarattığı büyük tahribatların üstünü örtmek için Hükümet, sürekli yeni projeler geliştirmeye çalışıyor.
Millet İttifakını oluşturan partilerin ekonomiyle ilgili eleştirilerinin büyük bir bölümü, bir kısım akademisyen ve iktisatçının bulgularına dayandığı için hem tutarlı değil, hem güncel değil, hem doğru değil hem de yararlı değil.
Örnek: Sayın Kılıçdaroğlu “Kur Korumalı Mevduat (KKM) ekonominin kalbine yerleştirilmiş bir atom bombasıdır” dedi.
Yanlış.
Tamamen yanlış.
Ekonomiyi bir uçuruma yuvarlamaya çalışan siyasilerin aldığı kararları değil de, ekonomiyi uçurumun kenarından döndürmek için, bürokratların geliştirdiği bir “kurtarıcı ürün” olan KKM’yi, üstelik yanlış çıkarımlarla eleştirmek isabetli değil.
Muhalefetin en çok eleştirdiği diğer konular:
Bütçe açığının çok yüksek olması. Doğrusu bütçe açığı %3’ler civarında seyretmektedir ve olağanüstü bir artış gözükmüyor.
Faizlere ödenen paralar çok fazla. Bu da doğru sayılmaz çünkü yıllardır yapılan faiz ödemelerinin bütçe içindeki payı %12-15 civarında seyrediyor.
Ya da faiz ödemeleri GSYH’nın %3,5’nin altında seyrediyor. Burada da bir değişiklik yok.
Altılı Masa partilerinin bu eleştirileri çok cılız ve neredeyse halka hiç dokunmuyor. Onlara, sadece hayat pahalılığı ve fahiş kiralara yoğunlaşmalarını öneririm.
Altılı Masa Partilerinin eleştiri konularını daha detaylı ve teknik olarak bir başka yazıda irdeleyeceğim için konuyu burada kesiyorum.
Görüldüğü gibi ne “Cumhur İttifakı” ne de “Millet İttifakı” için “çantada keklik” niteliğinde kolay kazanılacak bir seçim yok.
Şimdi tam da bu noktada, haklı olarak şu soru sorulabilir, “bizzat siz bu köşede Türkiye ekonomisinin çok kötü yönetildiğini ve tıkanma tehlikesi içerdiğini yazmadınız mı? Bu olumlamalar ne anlama geliyor?”
KEK TEORİSİ
Gerçekten de “ekonomi yönetimi” ülkeyi o kadar çok kötü yönetiyor ki, yanlış para politikaları sonucunda iç talep patladı ve içerideki bu talep artışı ithalatı patlattı.
Dışarıdan borç bulunamadığı için de eldeki rezervler harcanıyor ve harcanacak. Bulunan sınırlı miktardaki borç için de adeta tefeci faizi ödeniyor.
Dövizleri tüketen veya yabancılara yüksek faiz ödeyen bu yöntem ekonominin damarlarındaki kanı kurutur. Çünkü enflasyonun yarattığı rahatlama kısa sürelidir ve bir yıl sonra ekonomi her bakımdan tökezleyecektir.
Fakat bu anlattıklarımı, Türkiye Ekonomisinin Verilerini derinlemesine analiz eden bazı iktisatçılar görebiliyor.
Vatandaşın gündelik gelişmelere bakıp, gelecekte meydana gelecek sıkıntıları bilmesi mümkün ve muhtemel değil.
Ekonomiyi ve iktisadi varlıklarımızı büyük bir pastaya benzetirsek, denilebilir ki, Hükümet, masada duran pastanın şeklini hiç bozmadan sürekli içini oyuyor ve oyduğu kek parçalarını hem kendisi yiyor hem de vatandaşlara tattırıyor.
Muhalifler şüphelendikleri halde pastanın içinin oyulduğunu bilmedikleri için pastanın iyi pişirilmediği, küçük olduğu, malzemesinin kötü olabileceği, üzerinde fazla çizikler olduğu, adaletli paylaştırılmayacağı gibi eleştiriler yöneltiyor.
Vatandaşın gördüğüyse “pasta masada dokunulmadan duruyor” üstelik arada bir, hükümet, bu pastanın şeklini bozmadan kendisine pasta tattırıyor; sonuçta vatandaş bu ikramlardan memnun kalıyor.
Hükümet de ilelebet bu pastayı içten oyarak halkı kandıramayacağını biliyor ve pastanın iç kısımlarının oyulması işini seçim tarihine kadar devam ettirecek.
Peki sonra? Sonrası Allah Kerim.
Konumuza dönüyor ve soruyoruz, seçimi kim ve nasıl kazanır?
SEÇİM SİYASETLE KAZANILIR
Bugün seçim yapılsa ittifakların oyu % 40’lar civarında ve birbirlerine yakın oy alacaklar. Ne Cumhur İttifakının ekonomiyle ilgili yaptıkları ve söylemleri seçim kazanmaya yetiyor ne de Altılı Masa’nın eleştirileri.
Soru: Peki, bu “pata” yani “yenişememezlik” durumunu kim kendi lehine çevirebilir?
Cevap: Daha iyi siyaset yapanlar.
“Daha İyi siyaset” ne demektir?
Cevap: Ya bir ittifak diğer ittifakın bazı bileşenlerini yanına çekecek ve/veya oyunu azaltmaksızın ittifaklar dışında kalan HDP kitlesinin oylarını alacak.
Muhafazakâr kesimleri rencide etmeyeceği hatta ikna etmesi mümkün görünen Sayın Ekrem İmamoğlu’nun aday gösterilmesi iyi bir siyaset örneğidir. Keza Mansur Yavaş’ın milliyetçi kesimleri CHP’ye oy vermeye ikna edeceğinin görülmesiyle aday gösterilmesi de aynı iyi siyasetin bir diğer göstergesidir.
Keza önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Abdullah Gül’ün aday gösterilme çabası “iyi siyaset”e ve aday olmamasına yol açan gelişmeler de “kötü siyaset”e örnek olarak gösterilebilir.
Bugün ve her dönem için “iyi siyaset”in parametreleri değişmemiştir ve aynıdır.
Cumhur İttifakının adayı bellidir ve ittifakın iyi siyaset ve kesin sonuç için yapabileceklerinin sınırı yoktur, çaba göstermek haklarıdır.
Altılı Masa için geriye, ortada cevabı verilecek tek bir soru kalıyor: Cumhur İttifakından önemli oranlarda oy alabilecek ve demokrat kişiliğiyle HDP seçmenlerine umut aşılayabilecek bir aday kim olabilir?
Seçmenlerin şahsiyetine hakaret anlamına gelen “ceket seçtirme” retoriklerini kullanan siyasetçilerden de siyasi yorumculardan da sıkıldık.