TCMB gösterge faizini % 8,25’te bıraktı fakat son on beş günde, neredeyse bütün alanlarda faizler beş puan yükseldi, veriler:
Mevduat Faizleri: %7’lerden %12’lere,
Rotatif Ticari Krediler: % 9’lardan %14’lere,
Konut Kredileri (en düşük): %8’lerden %13’lere,
Araç Kredileri (katkı paylı): %11’lerden %16’lara, İhtiyaç kredileri: % 13’lerden %18’lere,
Gösterge Hazine Tahvili : %9’lardan %14’lere kadar yükseldi.
Bu beş puanlık artış kurları neredeyse hiç etkilemedi. Çünkü bu artış yanlış kararların düzeltilmesi niteliğindedir. Kötü yönetim sonucu oluşan dengesiz ve çarpık yapılar ilave faiz artırımları getirecektir.
Bu düzeltmeler sayesinde TL birikim sahipleri de beş puan değer kaybetmek zorunda kalmayacak.
TCMB gösterge faizi hariç yapılması gereken her şeyi gözü kara bir şekilde yapıyor, bu iyi bir şey; aksi takdirde enflasyon %20’lere yükselebilir. Kötü olan, TCMB’nin, gösterge faizlerini yükselterek kısa sürede daha etkili sonuç alabileceğini bilmesine rağmen yan yollarda çalışmak zorunda olmasıdır.
OLUP BİTENLERDEN NE ANLAMALIYIZ?
Birincisi “çok düşük faiz ve yüksek kredi” şeklinde yapay ve zoraki olarak kurgulanan piyasa çöktü. TCMB, para politikası araçları ve makro ihtiyati tedbirlerle ekonomiyi tekrar dengelemeye çalışıyor.
İkincisi faizler beş puan artmasına rağmen etkisi çok sınırlı kaldı; mesela döviz kurları artmaya devam etti.
Üçüncüsü faizler yükselmeye devam ederken dolar kuru 7,40 seviyelerinde yerinde sayabilir ve hatta biraz düşebilir. Yılsonuna kadar kurların %5 ve üzeri artma ihtimali, %5 ve üzeri azalma ihtimalinden daha güçlü değil. Çünkü önümüzdeki beş ayda, muhtemelen, ithalat azalıp ihracat artacak ve cari fazla oluşacaktır.
Dördüncüsü faiz artışlarına rağmen, bazı piyasalarda başlamış olan canlanma, pek çok sektörde en az beş ay daha fakat azalan bir ivmeyle devam edecektir.
Beşincisi hükümet tam olarak olan bitenin farkında değil ve farkına varırsa ne yapacağı kestirilememektedir. Yani hükümetin ekonomiyi önce istikrara kavuşturup sonra da yavaş yavaş büyütmeye yetecek kadar sabrı kalmamış olabilir.
1979 SEÇİMLERİ
1977 yılında Bülent Ecevit liderliğindeki CHP %41,4 oranında oy alarak birinci parti olur fakat hükümet kuracak çoğunluğu bulamaz. İki küçük parti ve Adalet Partisinden koparılmış bağımsız milletvekillerinin desteği temin edilir ve büyük umutlarla 36 bakanlı bir hükümet kurulur.
Kabinedeki bakan bolluğuna karşın ekonomi her geçen gün kötüye giter. Piyasalarda mal kıtlığı ve karaborsa had safhaya çıkar. Şeker bulan çay, çay bulan tüp bulamaz, tüp bulan yağ, yağ bulan benzin bulamaz; üstüne üstlük sigara kıtlığı oluşur ve tiryakiler karaborsadan her fiyata sigara almak zorunda kalır.
Derken 50 kişilik senato ve boşalan beş milletvekilliği için ara seçim tarihi belirlenir: 14 Ekim 1979.
Ana muhalefet partisi Adalet Partisi, seçilecek beş milletvekilinin tamamını kazanması durumunda hükümetin düşeceği hesapları yapılmaya başlanır.
Aydın, Muğla Manisa ve Konya’da Adalet Partisi favoriydi fakat Edirne CHP’nin kalesi ve son seçimde CHP’ye %53,8 oy vermişti. Basında ve toplumda ne seçilecek 50 senatör ne de diğer dört milletvekilinin seçimi önemseniyordu; varsa yoksa Edirne seçimleri konuşuluyordu.
Dört gözle Adalet Partisinin Edirne mitingi bekleniyordu. Demirel, Edirne’ye doğru yola çıkarken tüm nefesler tutulmuştu.
Süleyman Demirel kürsüye çıkar çıkmaz bütün meydan “bej bej bej bej” diye haykırmaya başlar. Demirel ne dese desin meydanlar sadece “bej bej bej” diye bağırıyor ve başka bir şey demiyordu.
Edirne’den sonra Adalet Partisinin seçim sloganı adeta “beş beş beş beş” olup çıkmıştı. Her bölge kendi aksanıyla beş beş beş diye bağırıyor ve başka bir şey demiyordu. Çünkü beş milletvekilinin beşini de Adalet Partisi kazanırsa Ecevit hükümetinin düşeceğine inanılıyordu.
Bu seçimde Adalet Partisi, 50 senatörün 33’ünü ve beş milletvekilinin tamamını kazandı.
Yönetme yetkinliği ve ruhunu kaybetmiş olan CHP sayısal olarak da küçülünce, hükümet, beklendiği gibi istifa etti.
Durup dururken bu seçimi niçin hatırladım, ben de bilmiyorum.