Bankalar kredi ve mevduatlarda bir yıla kadar olan süreye kısa vade, beş yıla kadar olan süreye orta vade ve beş yılı aşan sürelere de uzun vade demektedirler. İngiliz halkının beş büyük rüyasından biri, futbolda, Almanya’yı beş sıfır yenmekmiş. Türk bankacılarının da en büyük rüyası topladıkları mevduat ile verdikleri kredilerin vadesinin aynı olmasını görmekmiş. Hazır rüya bağlamında düşünüyorken niçin mevduatın vadesini 10 yıl ve kredilerin vadesini daha kısa olmasını istemiyoruz? Sanırım öğrenilmiş çaresizlikten.
Çünkü bugün toplanan TL mevduat ve katılıma hesaplarının ortalama vadesi 45 günü, yani 1.5 ayı geçemiyor. Kredilerin ortalama vadesi ise bir yıl civarında.
Dönüp bankalara en büyük sorununuz nedir diye sorup aşağıdaki şıkları verirsek her şıkkın taraftarları ortaya çıkabilir.
a) Yurtdışından alınan borçların vadesinin kısalığı ve faizinin yüksekliği
b) Yakın izlemede ve kanuni takibe alınmış kredi tutarlarının yüksekliği ve artış oranı hızı.
c)Sermaye yeterliliğinde aşınmanın etkisiyle yeterince büyüyememe
d) Karlılıkta ciddi azalış
Eğer e) hepsi, diye bir şık daha eklesek, bu şık en yüksek oranda tercih edilir. Son iki yıldır yaşanan ekonomik çalkantılar, Bankaların yapısında ve işleyişinde yeni olumsuzluklar oluşmasına sebebiyet verdi.
Türkiye’nin finansal aktiflerinin %70’i mevduat ve katılım hesaplarında, %25’i sermaye piyasası araçlarında ve sadece %5’i pay senetleri piyasasında değerlendiriliyor. Sistemin merkezinde de Bankalar var.
Borç alacak dinamikleri üzerine inşa edilmiş bir ekonomik yapının merkezinde bankalar varsa; bu bankaların, sıhhati çok önemlidir.
Bankalar mevduat ve katılım fonu toplayıp, başta yabancı bankalar olmak üzere kurum ve kuruluşlardan kredi alarak, tahvil çıkararak, likit fonlar kurarak ve sermayelerini artırarak oluşturdukları fonları; ya müşterilerine kredi olarak veriyor veya Devlet İç Borçlanma Senetleri, DİBS, satın alıyorlar.
Bankalar bu mekanizmalarla, kabaca, 384 milyar doları döviz ve altın, gerisi TL olmak üzere 676 milyar dolar karşılığı fon toplamışlar. Bu döviz ve altınların 195 milyar dolarını yurt içinde mevduat ve katılım fonu olarak; geriye kalan kısmının çok büyük çoğunluğunu yurtdışından, değişik mekanizmalarla temin etmişler.
Yurtdışından temin edilen bu dövizli fonların çoğunun vadesi kısa ve faizleri yüksektir, uzun vadeli olanlarınsa faizleri, adeta, astronomiktir. Borç olarak temin edilmiş kısa vadeli fonlar, her zaman bankaları likit kalmak zorunda bırakıyor.
Son iki yılda yurt dışından borçlanmanın genel şartları da oldukça ağırlaştı.
Bankalar topladıkları ve krediye dönüştürdükleri tutarın yaklaşık olarak %20’si ile sorun yaşıyor olabilir. Bugün itibarıyla kanuni takibe atılmış donuk alacakların oranı, eylül itibarıyla %5 ve yılsonunda bu oran %6’ya çıkacak. Bu oranlar çok yüksek.
Taksiti gecikmiş ya da yakından takip edilen alacakların yaklaşık olarak yarısı yeniden yapılandırılmış durumdadır, yaklaşık olarak toplam kredilerin %7’si. Diğer yarısı da normale dönebilir, yeniden yapılandırılabilir veya kanuni takibe atılabilir.
Görüldüğü gibi bankaların sorunlu kredileri şu ya da bu şekilde bir çözüme kavuşacak. Masada açık olarak duran dosyalar azaldıkça; bankaların yeni işler için iştahı artabilir.
Faizlerin çok kısa zamanda on puan düşürülmesi, bankalara, bu sorunlarını çözmeleri konusunda büyük yardımları dokunabilir. Çünkü bankaların ortalama vadesi bir yıl olan Türk Lirası kredilerin faizleri değişmezken; vadesi bir buçuk ay olan kaynak maliyeti devamlı düşüyor. Verilmiş kredilerin ortalama getirisi %24 civarındayken kaynak maliyetleri %12 civarına indi ve ek %5 ilave kazanç sağladı. Bankaların bu kazançları kâr yerine karşılık olarak ayırma hakları var. Makul olan, yöneticilerin geleceği düşünerek karşılık ayırmalarıdır.
Ele aldığımız konularla analizi tamamlayamadık. Diğer başlıkları da gelecek yazımızda işlemeye çalışacağım. Üstelik bankaların en derinindeki sorununa tam değinemedim.