Düşünün AK Parti her konuda, bilhassa ekonomide sürekli başarılı oluyor ve bu başarıları yetmezmiş gibi hukukun üstünlüğü ve özgürlüklerin geliştirilmesinde devrim üstüne devrim yapıyor; bu durumda seçim üstüne seçim kazanmasını ne engelleyebilirdi?
Kapasite ve politikalarının niteliğine bakıldığında, mevcut muhalif parti ve zümrelerin, böyle bir gidişatı durdurma ihtimali de, doğrusu, çok güçlü görülmüyor.
Fakat başarılı olmanın ve sürekli övülmenin, övülenin kimyasında yarattığı özgüven; sonuçta, yönetim bilimleri ve ahlak felsefelerinin “çürüme” dediği olguyu ortaya çıkarıyor.
Aşırı övülmüş ve zaten yüksek olan özgüveni daha da artmış Sayın Cumhurbaşkanımızın, böyle bir atmosferde “layüsel” bir makama yükselmesi kaçınılmazdı, öyle oldu.
Bugün, Sayın Cumhurbaşkanımızın yakınında veya çevresinde, savunduğu fikirleri eleştirip daha mutedil politikalar önerecek bir Allah’ın kulu kaldı mı acaba?
Sayın Cumhurbaşkanımızın çevresinde ne dini hassasiyet bakımından, ne iktisadi alanlarda temayüz etmiş nitelikler bakımından ne de hukukun üstünlüğüne dayalı bir yönetim sistemi kurma konusunda itibar ve yetkinlik sahipliği bakımından kim var acaba?
Ekiplerin tamamı sanki bir “övgü” ordusu ya da alınan her kararı gerekçelendirme görevlilerine benziyorlar.
YANLIŞLANAMAZ GÖRÜŞLER BİLİMSEL DEĞİLDİR
Sayın Cumhurbaşkanımız dünyada aklı başında hiçbir iktisatçının, Türkiye gibi bir ülkeye önermeyeceği “faiz sebep enflasyon neticedir” görüşünü savunma aşamasını geçerek, uygulama aşamasına geçti.
Biz de hem bu sütunlarda hem de başka mecralarda, bu görüşün akli ve dini hiçbir temeli olmadığını; TCMB faiz indirimlerinin “riba” kavramıyla uzaktan ve yakından bir ilgisi olmadığını, gerekçesiz faiz indirimlerinin bir işe yaramayacağı gibi zarar vereceğini anlatıp duruyoruz.
Son iki aydır artan kurlar, bu hafta zirve yaptı.
Herkes, bilhassa AK Parti çevresinden arkadaşlarım, endişe içinde kur artışlarının nereye kadar devam edebileceğini ya da bu işlerin nasıl durdurulabileceğini sorup duruyor.
Cevap veriyorum. Bir, önce yıpranmamış bir ekip TCMB’ye atanmalı, iki, atanan kişilere yasal iş güvencesi sağlanmalı ve işlerine, kesinlikle karışılmamalı.
Üç, piyasalar da bu kişilerin özerk ve özgür olacağına inanmalı.
Dört, TCMB’nin yeni yönetimi de muhtemelen şöyle bir açıklama yapacak: “Bu yıl ilave faiz indirimleri yapacak ekonomik bir temel kalmamıştır, enflasyonu düşürmek için gerekirse, hem faizleri artırıp hem de ilave sıkılaştırma tedbirleri alacağız” diyecektir.
Eğer böyle bir eylem planı açıklanırsa bir dolar 10 TL’nin altına düşer, kesinlikle düşer, garanti ediyorum düşer.
$ kuru da 8 TL’nin üzerinde kaldığı sürece, cari açığı azaltma hedeflerine asla zarar vermez, garanti ediyorum vermez.
TÜKENİŞ VE ÇARESİZLİK
Bazı AK Partili arkadaşlarım, umutsuzca “Reis bu kararları almaz” diyorlar. “Peki, siz AK Partili değil misiniz, partinin seçilmişleri değil misiniz niçin gidip bunları anlatmıyorsunuz?” diye soruyorum.
Yetkili ve etkili bu AK Partili arkadaşlarımın verdiği cevaplardan, korktuklarını veya en azından böyle bir teşebbüsün yararına inanmadıklarını anladım.
Diğer yetkililere anlatın onlar gidip anlatsın dedim. Bana sordular: “Mesela kime gidelim?”
Öyle anlaşılıyor ki, her şeyin başlayıp bittiği tek bir makam ve bu makamın yakın bir çevresi var. Bu çevre, aldığı kararları hem partiye, hem partinin TBMM meclis grubuna hem de bürokrasiye (bakanlıklara) tebliğ ediyor ve itiraz istemiyor.
Mutedil partililer, bu gidişle, mütevekkil bir umutsuzlukla, her şeyi kaybedeceklerini kesin olarak anlamış durumdalar.
90’lı yıllarda, arada bir ziyaret ettiğimiz bir müşterimiz, tüm çalışanların görebileceği bir levhaya, sürekli yenilenen görüşlerini, yazıyor ve bu sayede mesaj vermeye çalışıyordu.
Bir gün gittik ve levhanın boş olduğunu görünce sorduk: Niçin?
Bugün maaş zamlarını açıkladık. Maaş bordromuz vermek istediğimiz bütün mesajları içeriyor, dedi.
Bugün bu köşeyi boş bırakıp, sadece bir $=13,49 TL diye yazsaydım, galiba aynı etki oluşurdu. Çünkü ekonomideki bütün başarısızlıklar, kur artışlarında mündemiçtir.