Barış Süreci mi Çözüm Süreci mi?
Çözüm Süreci Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayı/talimatı ile devlet heyeti ve Öcalan arasında 2013 Ocak ayında başlayan ve PKK’yı silahsızlandırmayı hedefleyen sürecin adıdır. Bu adlandırmada başta mutabakat olmamış, HDP cenahı “Barış Süreci” diyerek görüşmeleri farklı bir bağlama oturtmak istemiş ise de 2013 Mayıs ayından bu yana AK Parti/Devlet, HDP/PKK/İmralı gibi tüm aktörler “Çözüm Süreci” adlandırmasını kabul etmiş ve bugüne kadar kullanagelmişlerdir.
İsimler çoğu zaman kendini aşan bir niteliğe kavuşur. İyi bir isimlendirme bazen bir olayın ruhunu, felsefesini, arka planını, tarihsel mirasını birkaç kelime ile ifade imkanı verebilir. Bu nedenle isimlendirme arayışı ve tartışmaları özellikle siyaset ve diplomaside özel bir hassasiyetle ele alınır. Çözüm Süreci isimlendirme hikayesi üzerinde bir yoğunlaşma, bize Kürt Meselesinin bitip bitmediği hususunda da bir kapı aralayabilir.
Geleneksel devlet aklının/referansının ısrarla “Terör Sorunu” olarak adlandırdığı bu meseleye AK Parti; 2001 yılında yazdığı programda “Kimimizin Terör Meselesi, kimimizin Doğu/Güneydoğu Sorunu, kimimizin de Kürt Meselesi dediği sorun…” diyerek o tarihte isimlendirme tartışmasından uzak durmayı tercih etmiş, ancak içerik olarak yeni ve derinlikli bir yaklaşım getirmiştir. İsimlendirme hususundaki bu ortayolcu yaklaşıma rağmen, programın ilgili maddeleri, birkaç küçük ayrıntı dışında, bugün için dahi ileri sözler söyleyen önemli bir metindir. AK Partinin kuruluş tarihindeki “meşruiyet” arayışlarını dikkate aldığımızda isimlendirme tartışmasından uzak durulması daha iyi anlaşılabilir.
Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi
Başbakan Erdoğan “Kürt Meselesi” ifadesini ilk kez 2005 Aydınlar buluşması ve ardından Diyarbakır ziyareti ile kullanmaya başladı ve bu kullanım 2011 Genel Seçimleri Aday tanıtım törenine kadar devam etti. 2009 yılında demokratik açılım olarak başlayıp Milli Birlik Kardeşlik Projesi olarak devam eden süreçte Erdoğan, sanatçılardan sporculara, gazetecilerden işadamlarına sayısız buluşma ile tabuları yıkan ve paradigmayı yerle bir eden konuşmalar yaptı, katılımcılar da geniş bir fikir özgürlüğü içerisinde konuşmalara katkıda bulundular.
İsimlendirmede 3. dönemin işaret fişeği 18 Nisan 2011’de Ankara Arena Spor Salonunda atıldı. Burada yapılan konuşmada Erdoğan “Bu ülkede Kürt meselesi artık yoktur, benim Kürt kardeşlerimin meseleleri vardır” diyerek yeni söylemi kullanmaya başladı.
PKK’nın 2011-2012’de "Devrimci Halk Savaşı"nı ilan etmesi ile sertleşen dil, 2013 Ocak ayında İmralı görüşme trafiğinin başlaması ile normalleşse/yumuşasa da Erdoğan “Kürt sorunu yoktur” söylemini farklı üsluplarda da olsa devam ettirdi.
Her ne kadar bugün bize 16 Mart 2015’te Cumhurbaşkanı olarak yaptığı Balıkesir konuşmasındaki “Ama hâlâ varsa yoksa Kürt sorunu! Kardeşim ne Kürt sorunu? Artık böyle bir şey yok” sözü hatırlatılsa da; aslında Erdoğan 2011 yılından bu yana “Eskiden red, inkar, asimilasyon politikaları vardı biz bunları sonlandırdık, artık Kürt Sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin sorunları vardır” diyerek bu ifadesini açıklamaya ve kullanmaya devam etmiştir.
Her kesimi kapsayan "mozaik paketler"
Erdoğan’ın bu ve benzeri konuşmalarından Kürt meselesini bir vatandaşlık meselesi olarak kodladığı, bireysel hak ve özgürlüklerde yapılacak düzenlemelere sonuna kadar açık olduğu, ancak grup hakları olarak adlandırılabilecek, anadilde eğitim veya bölgesel yönetim modellerine karşı mesafeli durduğu söylenebilir.
Yine Erdoğan’ın genel söylem ve politikalarına bakıldığında; Kürtlere dair düzenlemeleri demokratik dönüşüm sürecinden ayırmak istemediği, iyileştirme paketlerinde sadece Kürtleri konu almaktan kaçındığı, Demokratikleşme Paketlerinin çoğunlukla Kürtler, dindarlar, Aleviler, gayrimüslimler son dönemde de Romanları da kapsayan "mozaik paketler" olduğu görülmektedir.
Çok yönlü iyileştirmeler ile toplumun olumsuz fikir/algı üretmesinin önüne geçilmiş, diğer yandan PKK ile pazarlık veya mücadelesinin etkisi/kazanımı ile bu hakların hayata geçirildiği propagandası boşa çıkarılmaya çalışılmıştır.
Bu arka plan ile; Erdoğan PKK’yı silahsızlandırma girişimlerinin sonuncusu olan 2013 girişimine “Barış Süreci” adı verilmesine karşı çıkmış, daha önce kullandığı “Kürt Açılımı”, “Demokratik Açılım”, “Milli Birlik ve Kardeşlik projesi" gibi isimlendirmeleri de tekrar etmeyerek bu süreci sadece PKK’nın silahsızlandırılması süreci olarak kodlamaya/sınırlandırmaya çalışmıştır.
12 yıllık mirası 'Barış Süreci' anlatmaz
İlk günden bu yana bir çok konuşmada; süreç ile hedeflenenin PKK’nın silahları bırakması devamında da siyasi zeminin güçlendirilmesi olduğu defalarca ifade edilmiş buna da itiraz edilmeyerek zımnen de olsa onay verilmiş ise şimdi yapılanlar ve yapılmayanlar başlığı üzerinden saldırılara kılıf aramak ne kadar doğru olur?
Barış Süreci ismi her ne kadar kulağa hoş ve cazip gelse de bunun 12 yıllık AK Parti mirasına uygun olmayacağı açıktır. AK Parti 2002'den bu güne sayısız yasal anayasal değişilik ile büyük bir demokratik dönüşüm, restorasyona imza attı.
Bu dönüşüm sadece Kürtleri değil, ulus devlet ideolojisinin mağduru olan Dindarlar, Aleviler ve Gayrimüslimleri de kapsadı. Yapılan devrim mahiyetinde işlerin yanında başta yeni Anayasa olmak üzere yapılması gereken çok sayıda önemli iş de bekliyor. Hele Kürt meselesinde anayasal engeller nedeni ile bekleyen iş sayısı daha fazla. Dolayısı ile bu görüşmelere Barış Süreci demek bir yanı ile gerçekleşen dönüşümü yok saymak ve gelişmelere haksızlık olacağı gibi diğer yandan yapılması gereken ve bir kısmı uzun zaman alacak işleri de sürece kambur etmek gibi riskler doğuracaktı. Ayrıca muhataplık başlığında tartışacağımız gibi 77 milyonu ilgilendiren "Yeni Türkiye"nin inşasının elinde silah olan bir örgütle pazarlık konusu olması da tabii ki kabul edilemezdi.
İmralı, HDP ve PKK'nın tercihi
İmralı/HDP/PKK ilk başta Barış Süreci ismini ısrarla kullanmış, Çözüm Süreci kavramına da karşı çıkmışlardır. Ancak daha sonra “silahların/silahlı mücadelenin ömrünü doldurduğu”, Birey ve grup haklarının, yerel yönetim modellerinin, çatışmalı döneme dair restorasyonların demokratik zeminde yapılabileceği inancı ve söylemi ile “Çözüm Süreci” isimlendirmesini kullanmaya razı olmuşlardır. Özellikle 2013 Newroz bildirisinde geleceğe dair somut bir perspektif vermekten özellikle kaçınılmış, süreç pratik bir yol haritasından ziyade paradigma değişikliği olarak sunulmuştur. Bugün de bu cenahta itirazi kayıt konulmadan Çözüm Süreci ismi kullanılmaya devam edilmektedir.
Özetle Erdoğan bir yandan Türkiye’de hakim parti olmanın getirdiği, hassasiyetleri gözetici politikalar nedeni ile diğer yandan kendi pozisyonunu açık etmek, muhatabın da sınırlarını belirlemek üzere isimlendirme hususuna hep özel bir önem vermiştir. Bu yazının boyutlarına sığmayacak bir incelemede; isimlendirmeye dair çıkışların, isim tercihlerinin veya kullanım değişikliklerinin devamındaki süreçlerde politikalar ile de teyit edildiği/örtüştüğü tesbit edilebilir.
Çözüm Sürecinde neredeyiz? Hedef neydi? Niye böyle oldu? Süreçte kim ne yaptı veya yapmadı? Kim suçlu? Bundan sonra ne olacak başlıklarını konuşabilmek için sürecin isimlendirilmesinden başlamak gerekiyordu. Mazrufu yazmadan önce zarfa bakmak bir zorunluluktu. Bu nedenle buradan başladık, imkan olursa bu soruları, muhataplık tartışmasını, kamu düzenini, Dolmabahçe buluşmasını, süreçteki roller ve görevleri yazmaya devam edebiliriz.
SERİNİN DİĞER YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ
https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serancami-1-isimlendirme-meselesi-358
https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-6-yapilanlar-devlethukumet-363
https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-6-yapilanlar-devlethukumet-363
https://www.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-8-pkknin-surecte-tutumu-3652
https://www2.karar.com/yazarlar/m-emin-ekmen/cozum-surecinin-serencami-9-akil-insanlar-deneyimi-367