Türkiye dış politikada hayli tecrübe edindi. Bir kere her şeyden önce vekalet savaşlarının ne idüğünü kavradı. Terör örgütlerinin küresel olmaya hamleden güçler ya da devletlerce nasıl kullanıldığını öğrendi.
Kendi de bir takım girişimlerde bulundu. MİT tırları meselesinde olduğu gibi kendi içinden engellemelerle karşılaşsa bile bunu aşacak tedbirleri çabuk geliştirdi.
MİT’in ‘Kale’si hayırlı olsun. Benim çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği mıntakada kurulmuş.
Etimesgut’a bağlı Bağlıca o zamanlar küçük bir köydü.
Etimesgut’un Elvan, Eryaman, Dodurga, Bağlıca, Etiler, Oğuzlar, Süvari, Piyade, Topçu, Yapracık, Şeyh Şamil, Yukarı Yurtçu, Orhun, Fatih Sultan Mehmet, yavuz Sultan Selim, Alsancak, Altay ve 30 Ağustos gibi mahalle ve köyleri var.
1070’li yılların başında hemen her mahallesinde kütüphane kurmuş, gençler için spor kulüpleri oluşturmuştuk. Hemen bütün gençliği kültür ve sporda buluşturmuştuk. Asgari müşterekleri tespit, çoğu zaman gereksiz kavgaların önüne geçer.
Şimdi bizim Etimesgut’umuza koskoca bir kale kurmuşlar.
Bizim zamanımızda ise kalemiz açık hava sineması biçimindeydi.
Köy ve mahalle adlarını görüyor musunuz? Her biri köklerimizin nişanesi isimler bunlar…
Kale’nin açılışında Sayın Erdoğan bir konuşma yaptı ve ardından medyadaki bir takım sözde yorumcular ve stratejistler de kimi devlet sırlarını açık eden tutum ve davranışlara girdiler.
Artık operasyonel istihbarat hamlelerine gireceği açıkça ilan edilen bir istihbarat kurumunun elini kolunu bağlama anlamına gelebilecek bu türden açıklamalar doğru mu?
Devran böyle dönmeyebilir yarınlarda…
O zaman suç teşkil eden hamlelere kim sahip çıkacak?
Libya’da Türkiye askeri güç bulundurma kararı aldı.
Bu karar doğrudur. Türkiye’nin Libya ile deniz komşusu ilan edilip Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmesi de…
Doğru olmayan nedir?
Suriye’den çıkarılması gereken dersin çıkarılmamış olması… Libya’da henüz yapmadığı operasyonel istihbaratı hakkında MİT’i deşifre etmesi…
Türkiye Suriye’de veya Irak’ta mezhepçi bir tutum ve davranışa yol açacak hiçbir güç gösterisinin içinde bulunamaz.
Kudretli yumruğunu gerektiğinde indirir ama bu Sünni kesimin koruyup kollanması anlamına gelmemelidir.
Suudi Arabistan ile İran arasındaki savaş psikolojisi, bazı ülkelerdeki Sünnilerin Süleymani’nin öldürülmesi fiilinden sonra sokaklara dökülüp bayram yapmasına yol açsa da Türkiye Sünnileri asla böyle bir akıl tutulmasına kapılamazlar.
Türkiye’nin varoluş sebebini ortadan kaldıracak etnik ve/veya mezhepsel konumlanmalara en küçük bir fırsat vermesi bile Türkiye yönetişiminin cevaz vereceği, tolerans göstereceği bir şey olamaz.
Türkiye Suriye’den ve Irak’tan ders almış olmalıdır.
Şüphesiz stratejik derinlik, dinamik ve enerjik diplomasi, oyun kurucu merkez ülke rolü, kabuğunu kırma çabasındaki bir dış işleri için yeni ve dişi kavramlardır. İçinin doldurulması için de elbette zamana ihtiyaç vardır.
Yeni Osmanlıcılık, bölgesel güç, Büyük Türkiye, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyası, İslam Birliği gibi kavramlar geçen çeyrek asırda önce akademyanın sonra da 34/B’ye göre onların siyasetteki izdüşümlerinin nezdinde Türkiye’nin yüksek maliyet getiren bir takım heveslere kapılmasına yol açtı.
Libya’da kabile trafiğini bir düzene sokacak olan ne bir demokratik düzen ihtimali var, ne de Kaddafi gibi demir yumruk…
Hele hele Rusya ile sınırında ister istemez bir işbirliğine giren Türkiye, Libya’da başta Rusya olmak üzere münasebette bulunduğu birçok batılı ülke tarafından desteklenen taraflara cephe alması birçok risk faktörü taşımaktadır. Bu riskin göze alınması için devlet iradesinin uzun vadeli bir plana sahip olması umulur. Bu var mı? Libya’da köklerimiz, tarihi emanetlerimiz, bir takım hatıralarımızın olması bu uzun vadeli planın varlığına delil değildir. Bizim ona bakarsanız Nazlı Budin’imizde de derin hatıralarımız var, Beç’te de.. Nemçe illerinde de, Silistre’de de, Yemen’de de… Fizan’da kalmak için bugünkü sebebin Doğu Akdeniz’deki oldu bittiye sessiz kalmamak gerektiği tezi doğruysa bunun önce KKTC’nin elini güçlendirecek hatta Kıbrıs’a hem askerî üsler, hem de deniz ve hava üsleri kurmaktan geçtiğini bilmiyor muyuz?
Avrupa Birliği, Güney Kıbrıs’ı üye yaparken dünyayı başlarına yıkacak onlarca haklı gerekçemiz vardı, doğru dürüst itiraz bile etmedik.
Kıta sahanlığı konusunda, Münhasır Ekonomik Alanlar ilan edilirken de kılımızı kıpırdatmadık.
Libya hamlesi geç de olsa doğrudur, ama taraflar arasında Suriye örneğinde olduğu gibi sıkışmak doğru değildir.
Kavga sebeplerinin barışa gerekçe olabileceğini Etimesgut’ta yeni konuşlananlara Etimesgut’un kadim ruhu ve aklı anlatmalı. Anlatmalı ama nasıl?