Kızılelma

Lütfü Şahsuvaroğlu

Çağdaş Kızılelma ve Yeniden Ülkücülük / Millî Stratejik Sivil Konsept adlı eserim yayınlandığında 28 Şubat sürecindeydi Türkiye ve askerî cunta korkusundan bugün kahraman kesilenlerin hemen tamamına yakını ‘gık’ını çıkaramıyordu.

Muhtıra vermeğe alışmış sözde derin yapı post-modern bir darbe hazırlamıştı. Batı Çalışma Grubu adında bir ordu içi yapılanmada handiyse bütün aydınlar fişlenmişti. Batı Çalışma Grubunu oluşturan Çevik Bir gizli iktidarın sözcüsü gibiydi.

O arada 28 Şubat sürecinin kitabı MASK adını taşıyordu. Söylemeye lüzum yok Millî Askerî Stratejik Konsept… Bizimkisi ise MSSK

Batı Çalışma Grubu, kitabı didik etti, Çevik Bir mahkemeye verdi vesaire…

Bizim dilci arkadaşların birçoğu MASK’tan da haberleri olmadığı için ne yapmak istediğimi anlamamışlardı. O zaman şöyle eleştiri getirmişlerdi: Dört kelimenin içinde sadece Millî, millî…

Millî Sivil Stratejik Konsept aslında ‘sosyolojik yapı analizi ile siyasa geliştirme bileşkesi’nden ibaretti, yani milletin sahip olması gereken – olduğu düşünülen ülküsünü inşa ve/ veya tahlil girişimi. Bir anlamda bu Türkler yahut Türkiye için bin yıldır ‘Kızılelma’dan başka bir şey değildir.

Son zamanlarda Malazgirt şaşaalı, tantanalı, yüksek masraflı bir şekilde özellikle de devlet erkânı tarafından kutlanıyor. Buna bir itirazımızın olması elbette düşünülemez. Millî tarih şuuru elbette bu anmalarla yükseltilebilir ancak.

Şüphesiz 1071 Ağustos’u ile 2022 Ağustos’u aynı millî şuur uyanıklığının ve “yüksek Türk kültürünün, yüksek Türk kahramanlığının” tezahürleridirler.

Fakat büyük milletler salt zaferleri ile millî şuur uyanıklığını perçinleyemezler.

Mağlubiyetlerinden ders çıkarmasını ve çekinmeden onları da yâd etmesini bilmek yüksek bir faziletin ürünüdür.

Mesela 1683 Ağustos’unu 12 Eylül’e bağlayan Beç hezimeti gerçekte milli şuur uyanıklığımızın zirve yapması için evvelemirde ele alınması gereken büyük bir ders. Sebepleri araştırmak ve orada işlenen vahim hataları bir daha işlememeye azmucezmü niyetlenmek icap eder.

Geçenlerde Mehmet Ocaktan müzik veçhesini yazdı. Kendi ortaçağımızdan kurtulmak gerekiyor.

Şüphesiz ortaçağ batı medeniyeti için ortaçağdır. O çağda hatta onun arefesinde İslâm âlemi ve onun akıncıları – alperenleri – dervişgazileri: Horasan Mayası büyük bir dirilişin muştusunu hazırlıyorlardı.

Fakat tarih felsefesi iyi olsa da, tarihperestlik her zaman hayırhah bir şey değildir.

Kızılelma, her devirde ayrı bir siyasal ve toplumsal yapı analizi gerektirir. Seyahatname’de Evliya Çelebi anlatıyor mesela, Viyana’ya giderken yolda rastlayıp kestikleri doğradıkları köylerin haddi hesabı yok… Bugün böyle bir Kızılelma Türk’ün modern çağdaş bir kızılelması olabilir mi?

1998 yılında ‘Türkiye Yazarlar Birliği Fikir Ödülü’ne layık görülen Çağdaş Kızılelma ve Yeniden Ülkücülükte de işlemeğe çalıştığımız asla 1970’lerin ve/veya bin yıl evvelinin Kızılelma’sı değildi.

Evet, bin hatta daha önceki bin yıl boyunca hedef hep Batı’ya doğru olmuştur. Fakat her biri kendi çağının dili, zihniyeti, eylemi ile…

Yani bir teori – pratik çözümlemesi yapmak gerekmektedir. Bu asrın idrakine söyletilecek bir şey olmalı…

“Kızılelma’ya hey Kızılelma’ya” diyen şair Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu bizim kuşağın destan şairi idi ve benim de can ağabeyim. Hemen her hafta İstanbul’a gelir, Hergün’ün Ocak sayfasını yapar iki gün üstatlarla görüşür dönerdim.

Yol kapağı İstanbul’a atmaktı
Erenköyde bir adam yaratmaktı

Derken Necip Fazıl’ın Erenköy’deki evini kastediyorduk.

Niyazi ağabey çıkar destandan
Ruh olup içime akar destandan*

Derken de Türk Edebiyatı Vakfında buluşmalarımızı…

Cemil Meriç, Necip Fazıl, Seyit Ahmet Arvasi Anadolu yakasında; Mustafa Kafalı(Dün hocamızı kabri başında andık), Erol Güngör, Ahmet Kabaklı, Necmettin Hacıeminoğlu, Yılmaz Özakpınar, Avrupa yakasında daha çok kabul buyururlardı.

Bir ‘kızılelma’mız olmalı; lâkin bu: ‘solmaz ve pörsümez yeni’ olmalı… Biteviye ‘yeni’

MSSK’te çağdaş Kızılelma bilime, sivil topluma, sivil inisiyatife, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, meşruiyete ve insan haklarına dayandırılıyor.

İmparatorluğun çökmesi ile birlikte ortaya çıkan ‘beka sorunu’ Cumhuriyet’in kurulması ile aşıldı. Üç tarz-ı siyaset emperyal vizyonu derunî kılarak reel politik zeminde ayakta kalma stratejisine evrildi ve iki Batı yönündeki fetihçi ruhunu Osmanlı’dan beri sürdürülen ıslahat ve reform hareketleri ile çağdaşlaştırmaya çalışıp devleti bir müessesevî açıdan zenginleştirme ameliyesi ortaya çıkardı. İlber Ortaylı Hoca’nın söylediği gibi: çöküşü yükselişinden bu açıdan muhteşemdi.

Cumhuriyet’in demokrasiyi geliştirerek daha çok çağdaşlaşması ise elbette son üç neslin büyük başarısıdır aradaki darbelere rağmen…

Fakat bin yılın en ‘absurd’ hareketi cemaat yani paralel yapı ise bütün kazanımları yerle yeksan etti.

Ne yazık ki bu süreç devam ediyor. Bir ders alış görmüyoruz. Mağlubiyetlerden ders çıkarmayı bilmiyoruz çünkü. Osmanlı Viyana’da gereken dersi çıkarmadığı için en büyük tarih felsefesi, Koçi Bey Risalesi’ni bir türlü geçemedi.

Yerli ve millî, Kızılelma, Malazgirt Marşı ve buna benzer değerlerimiz hayfa ki iğdiş edilip birer birer çöpe gidiyor. Ya da o layık olduğu heyecanı uyandırmıyor, o eski duygumuza ulaştırmıyor.

Kızılelma’nın ne idüğünü tartışmaya devam edeceğiz.

____
*Cemal Amca destanını internetten bulabilirsiniz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.