‘Eve Dönüş Stratejisi’ bir zamanlar merhum Muhsin Yazıcıoğlu için hazırladığım bir strateji idi.
Yahya Kemal için ‘eve dönen adam’ denir ya, öyle bir edebî sevkulceyşin siyasî bir versiyonudur bu.
Eve dönmek, evin içini yeniden tanzim için gereklidir ama evden kopmuşlar için biraz da evini, evindeki değerleri, fotoğrafları ve hatıralarını yeniden canlandırmak demektir.
Eve dönmek önemlidir yani…
Uzun yıllar gurbet ellerde ter dökenlerin, macera arayanların dönüp dolaşıp geldikleri evlerde genellikle çok şey değişmiştir ve eve yabancılaşmış olarak dönmenin de bir takım ruhsal sıkıntıları söz konusudur.
Girdiği her seçimde yüzde birler civarında oy alan ve sempati alanı çok geniş olmasına rağmen bunu bir türlü siyasî ranta çeviremeyen bir siyasal hareketin mağlubiyetlerden ders alması icap eder elbette.
Muhsin Yazıcıoğlu, parti üyeleriyle birlikte hep bir hayal sükûtu yaşadı her seçim sonrası.
Kendilerini fâni dünyadan soyutlayarak hâl ilmi üzre olan(olması icap eden) tarikat erbabı bile ona “sen çok dürüstsün başkan, bu iş böyle olmaz; biraz yalan söylemelisin” diyebildiğine göre gerçekten siyasette böylesi liderlerin hep sükût hayali içinde olmaları kaçınılmazdır.
Muhsin Başkan da seçim sonrası istişârî toplantılarda üyelerden gelecek eleştirilere açık olduğu imajı verirdi ama ben biliyorum söylenecek her şeyi konuşulmadan tahmin ettiği için insanların lüzumsuz ama kendilerince pek gerçekçi siyasî tekliflerine ve tenkitlerine tahammül edemezdi.
O yüzden ilk beni konuştururdu:
Ben de onu rahatlatmak ve insanların gazını almak adına söze şöyle başlardım:
“Samuel Backett’in bir sözü var:”
“Denedin olmadı, bir daha dene, bir daha yenil. Bu sefer en güzel şekilde yenil!”
“Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” lafına alışmış olanlar Backett’in bu sözünden pek bir şey anlamazlar.
İktidar ‘Brutus psikolojisi’ üzerine oturur. Hemen her iktidar…
Sezar’ı devirenler arasında artık ilk hançeri kimin sapladığı tartışması, yerini, ‘bundan sonra ne olacak’ kavgasına bırakır ve erklerin bileşkesi Roma’nın akıbeti üzerine yoğrulur.
İnsanlar, siyasiler, troller sözde tartışıyorlar ama birbirlerini dinlemiyorlar.
Bir ‘eve dönüş tartışması’dır gidiyor. Ama ev nedir, eve dönmek ne anlama gelir, tartışma gerçek zemininde yapılmadığından herkes kaybediyor.
Merhum Cemil Meriç: “tartışmada kaybedenler kazanır” derdi. Zira kazanan zaten bir fikre sahip ve onun doğru, hâkim, geçerli olduğuna inanıyor. Kazandığı için de onu hep doğru sanmaya devam edecek. Oysa kaybeden yeni bir şey öğrenmiştir. Yeni bir şey öğrenen de kendini yenilemiş ve kendine bir değer daha katmış olur.
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zaferle her büyümede kaybediyor aslında.
Ruhunu kaybediyor.
Değerlerini kaybediyor..
Ölçülerini kaybediyor…
Kaybettikçe daha çok kazanmaya devam ediyor.
İçerde ve dışarıda kaybedenlerin güçlü ittifakıyla gücün o büyük deformasyonu içindeki bütün değerlerin ölümüne yol açıyor.
Her akrep çeşidi değil ama bazı akrep çeşitleri yavrularını yiyerek beslenir. Çıtır çıtır yerler. Kurbağalar da öyle… Fareler arasından da çıkar böyleleri, aç bırakılırlarsa ana, kardeş, evlat demez yerler.
İğdiş edilmiş bütün değerleri sadece basmakalıp sözlerden ibaret hale getiren iktidar yumağı, güç tutkusu, muzaffer alışkanlığı, giderek kendine dair her şeyi tüketmeğe devam eder ve sonunda bir kendisi kalır.
Kendisi yani cesedi…
Eve dönme talepleri, eve dönme söylemleri kimi zaman evden habersiz olanların dillerine pelesenk oluyor.
“Eve dön kardeşim, yuvaya dön…”
12 Eylül’de zindandan çıktıktan sonra edebiyat mahfili kurduk. ‘Şiir’e, yani ‘ev’e dönülürse yarın daha iyi olur diye düşünüyoruz. Kars’tan da bir genç gelmişti o sıralar. İş arıyor. Bulamadık ve sonunda Muhafazakâr Parti adında şimdiki MHP’nin atası parti var, oraya rica ettim çaycı olarak aldılar. Gel zaman git zaman takım elbiseli yönetici sınıfına geçti o genç. Sonra da bana “ağabey eve dön, yuvaya dön, bizi sen yetiştirdin, şimdi eve dönmelisin” derdi sıklıkla. Ben üzmemek için “ben hep evdeyim zaten, merak etme” derdim.
Zindandan eve dönmek, yabancılaşmadan sonra eve dönmek, evin seni kovmasından sonra eve dönmek, gurbete çalışmaya gidip sılaya dönmek… elbette her insan ve her coğrafyada ayrı ayrı hikâyeler içerir.
Herkesin bir eve dönüş hikâyesi olur. Nasıl evden kopma hikâyesi varsa…
Sonunda dönülecek bir ev kalmışsa herkes eve dönmek ister.
Sarayda yaşayanlar bile eninde sonunda evlerine döneceklerdir. Çünkü ev, her şeye rağmen ‘ev’dir.
Hamiş: Nihat Sami Banarlı’nın ‘Ev’ yazısı okunacak! ‘