Siyasî tarih nice ihanetlerle doludur, daha doğrusu tamamı ihanetler silsilesidir.
Liderler genellikle yalnızdır ve etraflarının oluşumunda edilgendir.
Her ne kadar oligarşinin King Kanunu tersini söylese de genellikle etraflarını kendileri belirleyemezler.
Belirlediklerini sanırlar sadece.
El’an geçerlidir bu; bakınız milletvekili listesini bilfiil düzenleyen liderler bile partilerinden istifa eden o vekiller karşısında nasıl da arkadan hançerlenmiş hissediyorlar kendilerini…
Onların varoluşlarında da, mayalarında da benzer ihanet sarmalı mevzubahistir de ondan pek de şaşırmazlar aslında.
Güç merkezleri kimin lider olarak sivrileceğini az çok tahmin eder; daha teşebbüs halinde iken etrafı bir takım tayin edilmiş kölelerle doldurulur.
Tayin edilmiş köleler ile zaten kula kulluk bakımından baştan beri teçhiz edilmişler bir takım ittifaklar geliştirirler.
Sadakat gösterileri gırla gider.
Yalandan bir de yönetişim piramidi meydana getirilir.
Hemen bütün siyasi partiler böyle bir süreci yaşarlar.
Eski zamanların yönetim tanrıları da böyleydi.
Sezar ile Brütüs işte!
En yakınlar en uzaktadır aslında.
Bir Habeş atasözü var: “Köle efendisinin karşısında yerlere kadar eğilirken gaz çıkarır.”
Yani ihaneti karnında besler, büyütür, yeri ve zamanı geldi mi kusar!
Bütün siyasi tarihimiz ihanetler ve sadakatler sarmalında yürür gider.
Kromozomların dizilişi gibi…
Ne güzel bir sarmaldır o!
Birbirlerinden asla vazgeçemezler.
En sadıklar yani en hainler olup çıkar.
Zira başlangıçta birçok projeye, hazırlanışa, yürüyüşe, çileye, suikaste, tuzağa, edinime, kazanıma, yani kampanyaya imza atmışlardır birlikte…
Güç birlikte devşirilmiştir açıkçası…
Giderek bütün bu paylaşımlar lider için de yoldaşı için de taşınamaz hale gelir.
Siyaset cambazlıktır demiş ya Bismark; işte o yüzden iki cambazın bir ipte oynaması pek müşgildir.
Gün gelir bu kadar sadakat ve dâvâ söyleminin olduğu bir yerde neden bu kadar hain türedi diye şaşar etraf, etrafın etrafı, ve onun da etrafı…
Hiçbir siyaset gerçeklik üzerine kurulmamıştır, zira kuranlar gerçek kişiler değildir. Sonunda halk bir gerçeğe yani gerçek sandığına inanacaktır. İşte o zaman yollar ayrılır. Edith Sitwell: “halk herhangi bir şeye inanacaktır, sonuçta kendisi, gerçek üzerine kurulmamıştır.” Derken bu sürece parmak basar aslında…
Hep böyle olmuştur. En yakınlar en uzağa düşmüştür.
Tersi de doğru: en uzak fikirler, adamlar, örgütler, güçler birdenbire en yakınlara geliverir.
Ahlâk ile menfaat bileşkesi olması beklenen politika, sonunda menfaat için ahlâkı; bırakın ahlâkı, kendi varlık sebebini ayaklar altına almayı bilir.
O zaman ya Makyavelizm hâkim gelecektir ya da halk yeni gerçekliğe hazırlanacaktır. Fakat kimse iktidarını öyle kolay kolay bırakmaz istemez.
Merhamet ahlâkın yüksek olduğu zeminlerin kavramıdır. Sadakat, işte o merhametle var olan hakikate sadakat anlamındadır. Fakat güç travması, sadakati ahlâktan ve merhametten ayırıp köleliğe indirger.
DÖRTLÜK
Merhamet ve sadakat iki kardeşti evveli
Yansa kardeşinin bağrı yanar tüm tevekkeli
Sanki kin ve haset sardı cemiyetin bağrını
Şimdi riya galiptir ve ihanetse kuvveli