Geçtiğimiz 2 Kasım’da Güldür Güldür Şov’da Cumhuriyet’in kadına verdiği önemi anlatan bir skeç vardı. Sunucu Ali Sunal, “Şimdi 101 yıl önceye giderek bu ülkede kadınların neler başardığını görelim” diyerek sahneyi, oyunculara bıraktı. Bir öğretmen, kara tahtada yeni harflerin yazılı, yan tarafta fişlerin asılı olduğu sınıfa girdi. Sonra müdür geldi. Okuma yazma öğrenmek için gelen kadınların bahçede beklediğini söyledikten sonra bu kadınların bu işi yapamayacaklarını iddiâ etti. Öğretmen, Kurtuluş Savaşı’nda cephâne taşıyan kadınların, elbet iki harfi ögreneceklerini söyleyince salonda alkış koptu.
Ders bittikten sonra müdür, yine sınıfa geldi. “Bunlar okuyup ne yapacak? Mebus olacak hâlleri yok ya! Hem mebus olsalar ne yapacaklar? ‘Çorbaya iki kaşık tuz atılacak’ diye kânun mu çıkaracaklar?” şeklinde dalga geçince Öğretmen, “İnşallah Cumhuriyetle birlikte bu mîzâh da değişir.” dedi.
Skeç bittiğinde yine alkışlar, gözyaşları… Salonda herkes ayakta..
Beni aldı bir gülme!
Evvelâ bir yanlışı düzelteyim. Harf inkılâbı, 101 yıl evvel 1923’de değil, 96 yıl evvel 1928’de yapıldı. Skeçteki cümlenin başına “maalesef” ekleyerek devam edeyim. Maalesef Cumhuriyetle birlikte bu mîzâh değişmedi. Mebus olmak isteyen kadınlarla aynen skeçteki gibi alay edildi. Alay edenler ise zannedilenin aksine, tutucu batı düşmanı erkekler değildi. Modern Cumhuriyet erkekleriydi.
16 Haziran 1923’de kurulan Kadınlar Halk Fırkası’nın münevver hanımları, Cumhuriyet ilân edilince Meclis’e girmek istediler. Kafasında tek parti ideâli olan yönetimden izin çıkmadı. Bu istek, taşkın ve bölücü bulundu. Erkeklerin hâkimiyetindeki basın, Cumhuriyetin cesur münevver hanımlarını ciddiye almadı.
Kadınlar Halk Fırkası Genel Sekreteri Şükûfe Nihâl, kuruluş gâyesini ve 9 maddelik parti programını teferruatlı bir şekilde açıklamasına rağmen, tamâmı erkek yazarlardan oluşan Akbaba dergisi, 9 maddelik bir parti programı yayınlayarak fırkanın kurucusu Nezîhe Muhiddin ve arkadaşlarıyla dalga geçti. Fıkra gibi olan 9 madde şöyleydi:
“Hâkimiyet bilâkayd ü şart kadınlarındır.
Her zevç, zevcesine itaate mecbûrdur. (Her koca, karısına itaate mecbûrdur.)
Bütün ev işleri, erkeklere âittir.
Erkek, kadının müsâadesi olmadıkça harem dâiresinden dışarı çıkamayacaktır.
Muâşakatın sürat ve emniyetini temin için her mahallede gişeler açılacaktır.
Dulların istikbâli temin edilecektir.
Ziynet eşyâsının ithâli serbesttir.
Taaddüt-i zevcât memnûdur. (Dört kadınla evlilik yasaktır.)
Her kadın, indellüzûm (gerektiğinde), kırk yaşına gelen zevcini (kocasını) tekâüde sevke (emekliye ayırmaya) veya gayri faale tefrike (ayırmaya) yetkilidir.”
Bugün kadın hakları savunucusu olan Cumhuriyet gazetesi, KHF’nı tahkîr ve tahfîf eden yayınlar yaptı. "Türkiye'nin hayâtında çok mühim meselelerin mevcut olduğu bir zamanda hanımlarımızın mebûsluk propagandası veya reklamı ile meşgûl olmalarını pek ciddiyetsiz" buldu. "Hanımların mebûsluğu hiç fenâ olmaz, Meclis'te sık sık moda etrâfında münâkaşalar cereyân eder. Hanımların balolarda smokin mi yoksa dekolte tuvalet mi giymelerinin daha uygun olacağına dâir, meselâ İstanbul mebûsesi ile İzmir mebûsesi arasındaki harâretli mücâdeleyi bütün erkek mebûsların merak ve tebessümle dinleyeceğine şüphe yoktur." ifâdelerini kullandı. Kadın mebûsları, kumaş türleri üzerine tartışırken karikatürize etti.
Faaliyetine izin çıkmayan Kadınlar Halk Fırkası mensupları, Türk Kadınlar Birliği adını alarak mücâdeleye devam ettiler. Meclis’e girme ideâlinden vazgeçmeyen Birlik başkanı Nezîhe Muhiddin hakkında 1927’de Türk Kadınlar Birliği’nin 500 lirasını kişisel amaçlarla harcadığı gerekçesiyle soruşturma açıldı. Nezîhe Muhiddin, istifâ etmek zorunda kaldı. Yunus Nâdi, Cumhuriyet gazetesinde bu istifâ meselesi hakkında, "Oh diyoruz, aman kurtulduk! Artık her gün kusma eğilimi içinde bunalmaktan kurtulduk." yorumunu yaptı.
Basının ve yönetimin baskısı o kadar etkili oldu ki Türk Kadınlar Birliği’nin yeni yönetimi, kadınların Meclis’e girmeyi henüz hak etmediğini söylemek zorunda bile kaldı.
Meclis’e girmek isteyen kadınlarla dalga geçen Cumhuriyet gazetesi, yönetimden kadınlara izin çıktığında ise en büyük kadın hakları savunucusu oldu elbette.
İşte bu yüzden, seyircileri ağlatan skeç, beni acı acı güldürdü.