Şu anlaşılıyor: Gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve gerekse Ak Parti, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasına kesin gözüyle bakıyor.
Daha doğrusu, aslında Tayyip Erdoğan’ın stratejisi bu, seçimin ikinci tura kalmasını sağlamak. Bunun için de muhalefetin seçimi birinci turda kazanmasını engellemesi kazım.
Nasıl engelleyecek? Çok sayıda adayın çıkıp “Erdoğan’a oy vermem” cephesini mümkün olduğu kadar bölmesini sağlayarak yapacak bunu. Çünkü anketlere baktığınızda, biraz anketine göre değişmekle birlikte “Erdoğan’a asla oy vermem” diyenler yüzde 60-65 arasında değişiyor.
Bu geniş cepheden kopabilecek en büyük parça HDP aslında. Yüzde 10’u aşkın HDP seçmeni bu partinin kendi adayıyla seçime girmesi halinde doğal olarak ona oy verecek. İkinci bir parça, HDP ile birlikte duran diğer sol muhalefet. Onların da yüzde 1-2 civarı oyu olduğu düşünülüyor. Bir de Fatih Erbakan’ın partisi var; normalde yüzde 1 bile olmayan bu partinin yükselmiş olmasını diliyor Erdoğan. Ve son olarak Ümit Özdağ’ın partisi, Muharrem İnce’nin partisi, Mustafa Sarıgül’ün partisi var. Bunlar içinde Ümit Özdağ bir çıkış yakalamış gibi duruyor ve bu üç partinin toplamda yüzde 5-7 arası Erdoğan karşıtı oyu olduğu düşünülüyor.
Yani bu saydığım isimlerin ve partilerin hepsi aday çıkarırsa, kendisine karşı çıkan geniş cepheden yüzde 15’in üzerinde oyu bölebilir Erdoğan ve seçimi ikinci tura bıraktırabilir.
Cumhurbaşkanı, ikinci turda “Erdoğan mı, Kılıçdaroğlu mu” sorusunun sorulması halinde kendisinin kazanacağını düşünüyor; çünkü ilk turda kendisine oy vermeyen ama sağ muhafazakar kesimlerden gelenlerin bir CHP’liyi seçmektense ya bağırlarına taş basıp kendisine oy vereceklerini ya da seçime katılmayacaklarını, yani hiç oy vermeyeceklerini hesaplıyor. Erdoğan’ın bir başka hesabı da Kürt oylarıyla ilgili. İkinci turda Kürt seçmenin seçime ilgisi azalabilir; eğer örneğin Abdullah Öcalan çıkıp “Bu bizi ilgilendirmeyen bir seçim, oy vermesek de olur” derse, HDP seçmeni üzerinde etki yaratabilir ve seçime katılımın düşmesi de Erdoğan lehine olur.
Erdoğan’ın bu ikinci tur stratejisinin bir başka tarafı, seçimin bir miktar öne alınmasını gerektirmesi. Normalde 18 Haziran’da yapılacak seçim ikinci tura kalacak olursa 2 Temmuzda yeniden sandık başına gitmek gerekiyor. O da Kurban Bayramı tatilinin son günü. Herhalde 70 bin kişi Suudi Arabistan’da, Hac’da olacak; yüzbinlerce insan da memleketinde, köyünde veya yaz tatilinde. Erdoğan için de, aslında muhalefet için de alınacak risk değil.
Geçen gün Ak Parti’nin genel başkan yardımcılarından oluşan MYK’sında üç tarih alternatifi konuşulmuş. 30 Nisan, 7 Mayıs veya 14 Mayısa seçimin geri çekilmesi söz konusu.
Muhalefet bu üç tarihe de oy vermeyeceğini daha önce ilan etti, o yüzden büyük olasılıkla Cumhurbaşkanı Meclis’i fesh ederek ülkeyi seçime götürecek. Bunun için de Şubat ayının son günlerinden itibaren 2 hafta içinde kararını ilan etmesi gerekiyor. Çünkü o seçim dedikten 60 gün sonraya gelen ilk pazar günü seçim yapılıyor.
Erdoğan’ın bir başka hesabı, başörtüsü ve aileyle ilgili Anayasa değişikliğini de, eğer referanduma gidecekse seçimle eş zamanlı yapmak. O yüzden bu değişikliğin de Şubat sonunda Meclis gündemine gelmesi bekleniyor. Referandum takvimi 45 gün ama aynı civara genel seçim de geliyorsa YSK’nın bu oylamaları aynı gün yapması normal olacak.
Bu hesaplar öyle gizli saklı yapılmıyor, zaten her şey ilgili herkesin önünde cereyan ediyor. O bakımdan yapılacak hiçbir şey muhalefet açısından bir sürpriz olmayacak. Muhalefetin stratejisi ve önceliği tam da bu yüzden Cumhurbaşkanlığı seçimini birinci turda kazanmak olacak.
Nasıl Erdoğan kendi hedefine ulaşmak için bir yol haritasına sahipse, normalde muhalefet de bu haritanın tam tersini gösteren, yani “Ben Erdoğan’a oy vermem” diyen yüzde 60-65’i mümkün olduğunca firesiz tutacak bir strateji peşinde olmalı. O strateji içinde HDP’nin de oy vermekten geri durmayacağı, yani kendi adayını çıkarmayacağı bir ortak aday bulunmak durumunda.
Bu aday Ekrem İmamoğlu idi ama tepesinde sallanan siyasi yasak ihtimali onu riskli aday haline getirdi. Açıkçası Kemal Kılıçdaroğlu HDP’nin oy vereceği bir aday ama onun dezavantajı Türkiye’nin sağ muhafazakarlarının CHP Genel Başkanı’na oy vermek konusunda pek istekli olmaması. Oysa o muhafazakarların oyu en az HDP oyları kadar önemli. Yani Kılıçdaroğlu’nun adaylığı Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak anlamına gelebilir.
Muhalefet bugün Ahmet Davutoğlu’nun ev sahipliğinde oldukça önemli bir toplantı yapacak. Bu toplantıdan bir ortak program dahil bazı önemli uzlaşma metinlerinin çıkması bekleniyor.
Seçimin erkene çekilme ve seçim takviminin sıkışması ihtimali de düşünüldüğünde, altılı muhalefetin bir aday bulup onun üzerinde uzlaşması ve o adayın kampanyasının hem finanse edilip hem de uygulanması için zaman fena halde daralıyor.