Evet, dünyamız sanayi sonrası çağa geçiyor. Nasıl sanayi devrimi bir günde ve ansızın olmadıysa, şimdi ‘Bilgi Çağı Devrimi’ adı verilen devrim de bir günde olmadı, 60’lı yılların sonunda başladı, bugün itibarıyla hala devam ediyor.
‘Devrim’den kasıt, mevcut üretim ilişkilerinin ve elbette o ilişkilerin yarattığı ekonomi ile sosyal düzenin baştan aşağı değişmesi, tamamen yeni bir başka düzene geçilmesi.
Bu anlamda dünyamızda iki tane devrim oldu.
Birincisi 10-12 bin yıl kadar önceki tarım devrimiydi. İnsanlar göçebelikten yerleşik düzene geçtiler, refah arttığı için nüfus patlaması yaşandı, böylece devlet adını verdiğimiz organizasyonlar ortaya çıkmaya başladı.
İkincisi bundan 250 yıl kadar önce başlayan sanayi devrimiydi. Tarımsal üretimin yarattığı ekonomi oransal olarak küçüldü, yerini sanayi aldı. Nüfus patlaması yaşandı yine, çünkü refah arttı, ‘şehirleşme’ diye bir olgu ortaya çıktı, milliyetçilikten demokrasiye, siyasetin siyasi partiler eliyle yapılmasından insan haklarına kadar bütün yeni sosyal kontratların arkasında sanayi devrimi var.
Ne demek sanayi sonrası çağ? Ne demek bilgi çağı devrimi?
‘Sanayi sonrası çağ’ sanayi üretiminin öneminin ikinci plana düştüğü dönemin adı. Nasıl sanayi devrimi tarımsal üretimi bir ekonomik faaliyet olarak ikinci plana ittiyse, bilgi çağı da sanayi üretimini ikinci plana itiyor.
Bu çoktan gerçekleşti aslında. Dünyanın en değerli şirketi Apple, gerçekte tek bir fabrikaya bile sahip değil. Fabrikalar hep başkasının, onlar Apple lisansı ile üretiyor, ama katma değer sanayiye değil o lisanslamayı yapan bilgiyi üreten ana şirkete gidiyor.
Hadi Apple elektronik alanında yüksek teknoloji şirketi. Gelin ‘düşük teknoloji’ye bakalım: Japonya menşeli hazır giyim devi Uniqlo’nun sahibi Fast Retailing’in şirket değeri 85 milyar dolara dayanmış durumda. Dünyanın dört bir yanındaki dükkanları, kapısından giremeyeceğiniz kadar kalabalık olan, inanılmaz satış rakamlarına sahip bu şirketin tek bir fabrikası bile yok. Sattığı bütün ürünleri başkalarına ürettiriyor ama parayı kendisi kazanıyor.
Böyle onlarca sektörden yüzlerce şirket örneği verebilirim size. Tek bir üretim tesisi, tek bir fabrikası bile olmayan ama ‘sanayi ürünü’ satan şirketler.
Gerçek şu ki, bu şirketler sanayi veya teknoloji şirketi falan değiller. Bu şirketler, ‘bilgi’ şirketi. Bilgi üretiyor, bilgi satıyorlar.
Bir zamanların dev sanayi şirketleri bu düzen içinde birer taşerona dönüşüyor; bilgi şirketleri ise yavaş yavaş her şeyin sahibi olmaya doğru ilerliyor.
Bilgi ekonomisi ve bilgi çağı devrimi işte bu. Konunun bilgisayarlarla ilişkisi son derece sınırlı. Mesele, bilgi üreten insan meselesi.
Az önce söyledim, tarım devrimi ve sanayi devrimi beraberinde nüfus artışı getirdi; çünkü her iki devrim de kol emeğine ihtiyaç duyuyordu ve refahı arttırıyordu.
Ama şimdi içinde yaşadığımız bilgi çağı devrimi hiç öyle bir ihtiyaç duymuyor; hatta tam tersine çalışacak insan sayısını mümkün olan en aza indirmeyi hedefliyor. Refahı ise çok daha küçük azınlıklar için arttırıyor; çünkü herkesin becerebileceği kol emeğine değil sadece az sayıda insanın yapabileceği beyin emeğine ihtiyaç duyuyor.
Dünya üzerinde aslında milyarlarca insan, zamanın hızlı ilerlemesinden, bilimsel ve teknolojik gelişmelerden şikayetçi; çünkü yeni dünyada kendilerini ‘işe yaramaz’ hissediyorlar, işsiz kalıyorlar, amaçsız, hedefsiz ve geleceksiz kalıyorlar.
Onlar, şikayet etmekte, endişe etmekte sonuna kadar haklılar. Ama şikayetlerini giderecek bir şey ufukta gözükmüyor. O yüzden dünyada mutsuzluk artıyor, korkarım daha da artacak.
Üstelik, bilgi çağı devrimi kendisini yaratan bilgi işçilerine de acımıyor. Yapay zekanın son 20 yılda katettiği mesafe, makine öğrenmesi adlı yöntemin başarısı, kol emeğini değil bilgi emeğini tehdit ediyor en önce.
Örneğin sigorta şirketleri eskiden aktuerya hesapları denen hesapları yapmaları için matematikçiler istihdam ederdi. Bu yüksek bilgi seviyesindeki, hepsi de üniversite mezunu insanlar gayet mekanik bir iş yapıyordu. Şimdi o işi algoritmalar yapıyor; yani en önce matematikçiler işsiz kaldı.
80’lerin, 90’ların çok yüksek gelir elde ettiği için kıskançlıkla izlenen insanlarıydı borsalarda alım satım yapan ‘trader’lar, hatta haklarında filmler bile çekildi. Bugün çoğu işsiz, onların işini algoritmalar yapıyor.
Türkiye, bundan 250 yıl önce başlayan sanayi devrimini fena halde ıskalamış, bu sebeple gelişip zenginleşen Batı ülkeleriyle arasındaki farkı 20. yüzyılda Cumhuriyet aracılığıyla kapatmaya uğraşmıştı ama kapatamamıştı. Şimdi bilgi çağı devrimini de ıskalıyoruz. İşi sadece bilgi üretmek olan çok az şirketimiz var.
Bizim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız, marifetmiş gibi ulusal bir hedef olarak ‘Endüstri 4.0’ı belirledi. Endüstri 4.0, yani sanayinin robotlaşması.
Onu bile başaracağımız şüpheli ama esas hedef, bilgi ve tasarım şirketi sayısını arttırmak olmalıydı.