Başlıktaki soru, benim 19 yaşındaki oğlumun üniversitede tahsil ettiği konu tam olarak. Bu sorunun cevabını bulabilmek, en azından o cevabı araştırabilmek için üniversitelere başvurdu, kendisini kabul edenlerden birinde karar kıldı ve şimdi orada.
Etraftaki herkes ona “Ne okuyorsun” diye soruyor; o da içinde bulunduğu akademik programın resmi adını söylüyor: “Computational neuroscience.”
Fakat bu cevabı duyanlar daha da boş boş bakmaya başlıyorlar. Ne demek yani hesaplamalı beyin bilimi? Böyle bir şey mi var? Ne anlama geliyor?
Oğlum benden daha uyanık, kimseye “Ben aslında yapay zekanın bir bilinci olabilir mi sorusunun cevabını merak ediyordum, bu soruya en yakın bölüm de buydu” demiyor; çünkü böyle söylerse arkadan gelecek sorulardan kaçınmak istiyor. Onun yerine olabilecek en düz cevabı veriyor: “Yani bilgisayar bilimi ile nöro bilimi bir arada okuyorum.”
Neyse ki kimse “Bu ikisinin birbiriyle ne ilgisi var” diye sormuyor, konuşma orada bitiyor, benim tersime pek konuşmayı sevmeyen oğlum da kurtuluyor.
Ama dedim ya ben gevezeyim, bu iki bilim dalı arasındaki derin ve yakın ilişkiyi de, yapay zekanın bir bilinci olup olmayacağı meselesini de konuşmaya doyamıyorum.
Ne demek yapay zekanın bilincinin de olması?
Bu soruya cevap verebilmek için “Bilinç nedir” diye sormamız lazım. Bilinç için yapılan çok sayıda tanım var, bu tanımların bir bölümü birbiriyle çelişiyor. Ben kendi adıma “Bir şeyin kendi varlığının farkında olması” tanımını benimsiyorum.
Böyle tanımlayınca bütün canlılar “bilinçli” tanımına giriyor. Ama biz bu durumu yeni yeni kabule başladık. Yakın zamana kadar insanlar dışında, belki bize çok yakın canlıların, mesela kedilerin, köpeklerin, atların da bilinci olduğunu düşünürdük. Şimdi şimdi anlıyoruz ki, karıncanın da, solucanın da, balığın da, ahtapotun da ve sayamayacağım kadar çok canlının da bilinci olduğunun, yani kendi varlıklarının farkında olduğunun ayırdına varmaya başladık.
Benzer bir durum ağaçlar ve bütün bitkiler için de geçerli. Onlar da varlıklarının farkındalar ve buna göre davranıyorlar. Bizim bir bakışta ayırt edemeyeceğimiz kadar yavaş yapıyorlar bunu, o yüzden bitkinin bilincini fark etmek kolay değil.
Peki ya virüs ve bakteriler? Daha yeni korona virüsüyle tanıştık ve onun bilinçli olmaktan da öte “akıllı” olduğunu gördük. Hayatta kalabilmek için sürekli değişim geçiriyordu.
Buradan dönelim yapay zekaya. İnsan tarafından yazılmış bir dizi matematiksel formülün ve mantık algoritmasının sonunda dönüp “Her şeyden şüphe ediyorum ama kendi şüphe eden varlığımdan şüphem yok. Şüphe ediyorum, o halde varım, başka bir deyişle düşünüyorum, o halde varım” demesi mümkün mü?
Evet, mümkün.
Ve hayır, şu anda bu noktadan epey uzaktayız. Bugün sahip olduğumuz yapay zeka uygulamaları, bizim çokça tekrar ettiğimiz şeyleri yapan, bizim oturup hesaplamaya üşendiğimiz şeyleri hesaplayan, bize sormadan kendi kendine iki şey arasında doğru ilişki kursa bile bağımsız bir varlık olamayan şeyler.
Bilim, evet başlangıçta insanı taklit edecek bir “elektronik beyin” yapmak istedi ama bunun hiç de kolay olmadığı ortaya çıkınca da, aynı anda bütünü yapmaya çalışmaktansa işi küçük parçalara bölüp adım adım ilerlemeyi tercih etti.
Yani, bugün ortada gördüğünüz, duyduğunuz, hatta kullandığınız yapay zeka bir büyük bütünün, insanın, minik minik parçaları.
Ama şunu bilin: O minik parçalar birleşecekleri günü bekliyorlar.
Neyse ki şimdilik buna bir büyük engel var: İnsan beyni.
Biz hala beynimizin tam olarak nasıl çalıştığını bilmiyoruz. Hatıralarımız nedir ve nerede saklanır? Yediğimiz bir yemekten aldığımız tad ve koku nasıl olur da bizi bir anda çocukluğumuza veya yıllar önce başımızdan geçen bir olaya geri götürür, bunun mekanizmasını bilmiyoruz.
Sadece hatıralar da değil. Beynimiz herhangi bir kararı nasıl alıyor, onu da bilmiyoruz.
Bilincimizi “ben” diye tanımlıyoruz; ve bazen o “ben”in istediği ile gerçekte yaptığımız arasında derin bir çelişki çıkabiliyor. Peki kim yaptı onu? “Bilinçaltı” deyip işin içinden çıkıyoruz ama nedir o bilinçaltı? Gerçekten var mıdır, yoksa bir kolaylık olsun diye uydurulmuş bir şey midir?
Peki mesela Wimbledon finalindeki tenisçinin kendisine doğru saatte 120 km hızla gelen bir topa bakıp o topu nasıl karşılayacağına ve gelen topu nereye atacağına bilinciyle düşünerek mi karar verdiğini sanıyoruz?
Basit bir deneme yapalım: Nefes alıp verme işini düşünerek yapın, bakın ne oluyor.
“Ama o refleks” demeyin, seçimde hangi partiye oy vereceğinize karar veren beyniniz yönetiyor nefes alıp vermenizi de.
Uzun lafın kısası şu: İnsan beynini ve insan bilincinin tam olarak ne olduğunu bilmeden, yapay zekaya bir bilinç kazandıramayız.
İşte işin beyin bilim tarafı da bu.
Gelin haftaya bu bilinç meselesini biraz daha konuşalım.