Çocukluğumdan beri köpek baktım, evimizde kedilerimiz de oldu. Şu an da var zaten. Ama birkaç yıl önce kaybettiğimiz son köpeğimiz Merlin’den sonra öyle çok acı çektik ki, yeniden köpek sahibi olmak konusunda (kızımızın ısrarlarına rağmen) tereddütlerimiz var.
Merlin’i sabahları yürüyüşe ben çıkarırdım. Dünyanın en uysal ve tatlı hayvanlarından biri olduğu için onun tasmasını da açardım çoğunlukla, benimle birlikte yürürdü. Ama tabii, köpekten, serbest köpekten tedirgin olan insanlar da var, onlara saygım büyük, onları fark ettiğimde veya uyarıldığımda hemen Merlin’in tasmasını takardım yeniden.
Ama bazen bu insanlar çok sert tepki gösterebiliyordu ve yine bazen ben de sakinliğimi kaybedebiliyor, o insanların bana söylediklerine cevap veriyordum. Bir seferinde böyle sert tepki gösteren ve bana hakaretler edip Merlin’e tekme atmaya kalkan birine, ‘Belki size de tasma takmak lazım’ dedim. Bu cevabım için gurur duymuyorum, ama bunu dedim.
Geçen gün okuduğum bir haberde kenarda kendi halinde sakin sakin oturan bir köpeğe durduk yerde sopalarla saldıran üç adam anlatılıyordu. Haberi yayınlayan 10Haber, ‘Başıboş insan sorunu’ başlığını kullanmıştı. Sahiden böyle bir sorunumuz olduğunu düşündüm.
Sokak hayvanları söz konusu olduğunda ülkemizin inkar edilemez bazı gerçekleri var. Bence bunları üçe indirmek mümkün:
1. Bir yandan burası kahir çoğunluğunun hayvansever olduğu, yüzyıllardır sokak hayvanlarıyla birlikte yaşamaya, onlara sevgi verip karşılığında yine sevgi almaya alışkın insanların ülkesi. Unutmayın, kahir çoğunluğumuz böyle.
2. Ama bir yandan burası sokak hayvanı sayısının çok arttığı, bu hayvanların her türlü hastalığa açık olduğu, kendi uygarlık seviyesindeki diğer ülkelere göre hala kuduz hastalığı riskinin bulunduğu yegane ülke olan, zaman zaman sokak hayvanı saldırılarının yaşandığı bir yer. Bu gerçekleri örtmenin anlamı yok.
3. Üçüncüsü ise azınlık da olsalar, sokak hayvanlarına karşı saldırgan, onlara eziyet etmekten, hatta onları öldürmekten hoşlanan (başıboş) insanlar da yaşıyor aramızda. Kedileri köpekleri fare zehiriyle öldürmeye kalkanlar mı istersiniz, sokak hayvanlarını dövenler mi, hatta arabasına bağlayıp yolda sürükleyen mi, eziyetin bin türlüsü var.
Dediğim gibi sokak hayvanlarına sahip olmak bu ülkenin yüzyıllardır kültürünün bir parçası. Ben Türkiye’nin Batısında Yunanistan ve Güney İtalya dışında başka bir ülkede sokak hayvanı görmedim, ne kedi ne köpek.
Hayal bu ya, mesela İstanbul’da bütün İstanbulluların katılacağı bir referandumda ‘Şehrimizin simgesi sokak kedisi mi olsun sokak köpeği mi’ diye sorulsa, menemenin soğanlı mı soğansız mı yapılması gerektiği tartışmasından daha büyük bir tartışma çıkacağına eminim mesela. (Benim oyun köpekten yana.)
Türkiye’de de, İstanbul’da da baskın olan şey hayvanseverliktir, sokak kedi ve köpeklerini sevmektir. Tersini düşünmeyin, biz hayvanseverler şimdilerde iktidar medyası tarafından ‘Mama lobisi’ olarak nitelensek bile bu ülkede çoğunluğuz. (Kaldı ki bugün bu yayınları yapan o iktidar medyasının da, binalarının yakınındaki sokak hayvanlarına su ve mama verdiğini de biliyorum.)
Bugün bu konuyu tartışıyoruz, çünkü Meclis’te sokak hayvanlarıyla ilgili vahim şeyler öngören bir yasa teklifi konuşuluyor.
Mevcut sokak hayvanları yasamız, bu konuda sorumluluğu belediyelere veriyor ve belediyelerin sokak hayvanlarını bulundukları yerden alıp, onlara gereken aşıları vs yapıp onları kısırlaştırmasını, sonra da aldığı yere geri bırakmasını öngörüyor.
Uzun yıllardır yürürlükte olan bu yasa belediyeler tarafından uygulanmadığı için bugün sayıları 10 milyon diye tahmin edilen sokak hayvanı patlaması sorunuyla karşı karşıyayız. Belediyeler sokak hayvanlarını aşılayıp kısırlaştırmış olsaydı, bu kadar çok sokak kedisi ve köpeği olmazdı.
Şimdi bu yasanın yerine şunu koyuyoruz: Belediye yine sokak hayvanını yakalayıp toplayacak, onu aşılayacak ve kısırlaştıracak ama aldığı sokağa geri bırakmayacak, onun yerine kuracağı barınma merkezlerinde tutacak. (Teklife göre sadece hastalıklı ve saldırgan hayvanlar öldürülecek.)
Teklifte tartışmalı başka maddeler de var ama gelen değişikliğin en önemli tarafı, hatta özü bu.
Peki ama bir önceki yasa, yani aslında bugün de yürürlükte olan yasa uygulanamamışken yerine gelen ve aslında belediyelere daha da büyük yük getiren yeni yasa nasıl uygulanacak?
Ben söyleyeyim: Uygulanamayacak.
Belediyelerin bu yasayı uygulayacak ne yeterli insan gücü ne de parası var.
Hele kedi ve köpekleri toplu halde öldürmeye kalkışmak, o belediyelerin sonunu getirir; öyle bir kamuoyu tepkisiyle karşı karşıya kalırlar ki, altından kalkamazlar, yeniden seçilmeleri bile riske girer.
Ama maalesef bu yeni yasa teklifinin getirdiği bir büyük risk var: Başıboş insanlar iyice kontrolsuz kalabilir, sokaklarda kedi köpek katliamını onlar yapmaya başlayabilirler.
Mevcut yasamız, hayvana eziyeti suç olarak tanımlıyor, yetersiz bulunsa da bu suçun bir cezası da var. Ama yeni yasa, bu suçu ortadan kaldırmasa bile sokak hayvanını tehdit olarak gören bir ruha sahip olacağı için, hayvanlara eziyetin, hatta katliamın cezasız kalma olasılığı yok diyemeyiz.