Türkler neden Avrupa’dan vize alamıyor: Kendimize baksak...

İsmet Berkan

Geçen yıl, süresi biten 5 yıllık Schengen vizemi yenilemek için Almanya’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nun temsilcisi şirkete başvurdum; aradan 5 yıldan fazla zaman geçtiği için parmak izimi verdim, vize ücretini ödedim.

Bu arada Almanya’nın Ankara’daki Büyükelçiliği benim vize başvurusundan bulunduğumdan haberdardı, oradan konuştuğum elçilik görevlisi diplomat bana İstanbul’daki arkadaşlarını bilgilendireceğini söyledi.
Biz gazeteciler çoğunlukla vizelerimizi böyle alıyoruz. Bir çeşit ‘torpil’le yani.

Birkaç hafta sonra pasaportumun gönderildiğine dair mesaj geldi. Derken kargo şirketi pasaportumu teslim etti. Zarfın içinde pasaportumla birlikte yeşil bir kağıt vardı, vize başvurumun reddedildiğini söyleyen.

Yine geçen yıl, Amerikan Başkonsolosluğuna süresi epey önce dolan vizemi yeniden almak için başvurmak istedim. En erken randevuyu bu yılın şubat ayına veriyordu internet sitesi. Yine de müracaat ettim. Çünkü Ağustos ayında oğlum ABD’de üniversiteye başlayacaktı, onu götürmek istiyordum.

Neyse ki bir süre sonra randevu tarihim geçen yılın Mayıs ayına geri çekildi. Randevu saatinde konsolosluktaydım. Pasaportumu teslim ettim. Görevlinin standart sorularını yanıtladım. Ama sonra görevli bana vize başvurumun ‘idari incelemeye alındığını’ belirten bir kağıt verdi. Kağıdın tepesinde aslında başvurumun reddedildiği ama yine de bir kez daha inceleneceği söyleniyordu.

Schengen vizemi başka bir ülkenin konsolosluğundan aylar sonra alabildim. Amerikan vizesi için de ‘idari inceleme’ 6 aya yakın sürdü, sonunda o vizeyi de aldım. Şimdi biten İngiltere vizemi yenilemem lazım ama çekiniyorum.

Geçmiş torpilli gazetecilik günlerimde hafta sonu kapalı konsolosluktan acil vize almış biriyim; gerektiğinde bu ülkelerin diplomatik temsilciliklerinin neleri yapabildiğini gayet iyi biliyorum yani.

Peki bu sefer neden böyle olmuştu?

İki önemli faktör var.

Birincisi daha az önemli: Gerek Amerika ve gerekse AB ülkeleri, salgın döneminde iç yönetim değişikliği yapıp vize işlerini diplomatların denetiminden kendi iç güvenlik teşkilatlarının denetimine vermişti. ABD vizesine Homeland Security Bakanlığı, Schengen vizesine ise ülkelerin göçmen işlerine bakan bakanlığının memurları karar veriyordu. Bu da vize düzeninin tamamen değişmesine neden olmuştu.

İkinci ve daha önemli faktör, ülkemizin durumu, daha çok da ülkemizdeki beyaz yakalı orta ve orta üst sınıfların ruh haliyle ilgiliydi. Sadece benim kişisel yakın çevremden 5 aile son 5-7 yıl içinde yurt dışına göç etti.

Geçen gün haberi vardı, 17 yaşında lise öğrencisi olarak Erasmus programına dahil olup İtalya’ya giden bir genç adam Almanya’ya iltica etmişti.

Amerika, belki tarihinde ilk kez Türkiye’den kaynaklanan yoğun bir yasadışı göçmen akımı altındaydı.

Meksika sınırında yakalanan ve ABD’ye göç etmek istediğini söyleyen Türklerin sayısı 20 bini bulmuştu.

Hem Avrupa hem de ABD açısından Türkiye’nin beyaz yakalıları, orta ve orta üst sınıfları artık ‘potansiyel göçmen’di. Eskiden sizden banka hesap dökümü, tapu senedi vs istenirdi, şimdi banka hesaplarınız ve tapularınız lehinize değil aleyhinize birer faktör artık.

O yüzden ‘Avrupa bize neden vize vermiyor’ diye sormazdan önce kendimize sormalıyız: Biz neden Avrupa’ya göç etme konusunda bu kadar hevesliyiz?

Hadi genç olursunuz, aile sorumluluğu taşımıyorsunuzdur, Avrupa’ya gidip sıfırdan bir hayat kurmaya kalkışabilirsiniz. Ama hayır, bizde gençler kadar orta yaşlılar, hatta emekliler bile göç etmeye hazır durumda.

Malumunuz zaten, kaç yıldır haberleri çıkıyor, doktorlar yurt dışına gidiyor, mühendisler gidiyor, yazılımcılar gidiyor… Neden peki?

Bir de şu açıdan bakın: 2013 yılına kadar Almanya’daki Türkiye kökenli doktorlar, mühendisler Türkiye’ye çalışmak için geri dönüyordu. Amerika’daki araştırmacılar Türk üniversitelerine geliyordu. Şimdi onlar da gelmiyor.

Bu somut duruma ilişkin artık klişe olmuş bir açıklamamız var: Türkiye’de kendilerine gelecek görmüyorlar, hor görülmekten hoşlanmıyorlar, ülkede özgürlükler ve demokrasi geri gidiyor…

Bu açıklama klişe haline gelmiş olmakla birlikte çok da yanlış değil.

Evet, halkın yüzde 52’si gidişattan memnun belki ama Türkiye hemen hemen her alanda kalite kaybı yaşıyor. Bu kalite kaybının en belirgin olduğu alan eğitim. Türkiye’de üniversite eğitimi hiçbir biçimde ‘üniversal’ değil artık, yerel. Bakın, Hacettepe Üniversitesi’nden beyin cerrahı bir profesör hanım İngiltere’ye göç etti, doktorluk lisansını alabilmek için 6 ay hastanede hasta bakıcı gibi çalıştı. Oysa Ankara’da doktor olmak üzere öğrenci yetiştiriyordu.

İmkanı olan herkes çocuğunu yurt dışına üniversiteye gönderme peşinde. Üniversiteyi yurt dışında bitirmeyi başaranlar da o ülkede kalmaya devam edebilmenin yollarını arıyor sürekli.

Aslında daha yoksul kesimler için Schengen vizesi almak düne kadar zaten imkansız bir şeydi, onlara potansiyel göçmen gözüyle bakıldığı için pek çoğu bu yüzden başvurmuyordu bile. Şimdi potansiyel göçmen olarak görülme sırası gezmek için veya iş için Avrupa’ya gitme gücü olanlara geldi. Vize redlerini bu kadar çok duyuyor olmamızın nedeni de bu kişilerin toplumsal statüleri, yoksa yıllarca yoksulları işitmediğimiz gibi işitmezdik bile.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (24)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.