Bizde “hukuk devleti” ve “hukukun üstünlüğü” olarak geçen kavramın İngilizce karşılığı “Rule of Law”dur. İktidarı, kaynağını insan haklarından alan hukukla sınırlamak, hukukun en üstün güç olması yani.
“Rule of Law” kavramının geçmişi eski Yunan filozoflarından Aristo’ya kadar gider. Hocası Platon, “Devlet” adlı ünlü kitabında “bilge kral”ın tanımı gereği erdemli biri olacağını, dolayısıyla kanunlara uymakla yükümlü olmayacağını söylemişti. Oysa Aristo, “Hayır” der, “Kral da herkes gibi kanunlara uymalıdır.”
Aristo, “Kral da herkes gibi kanunlara uymalıdır” derken, başlangıçta kendine şu soruyu sormuştu: “En iyi kanunlarla mı yönetilmek daha iyidir, yoksa en iyi kral tarafından mı?” Cevabı belliydi: Kral her zaman “en iyi” olmayabilir, kaldı ki kaderimiz bir kişinin iyiliğine veya kötülüğüne bağlanamaz, kişiler değil kanunlar tarafından yönetilmek daha iyidir.
Kavram, Latince “Lex is Rex”ten de gelir. Yani “Kanun kraldır.” Bir başka deyişle, kral bile olsanız sizden büyük kanun var.
(Kavramın tanımı ve tarihsel gelişimi için meraklısına ABD’deki Stanford Üniversitesi’nin felsefe sözlüğü Plato’dan şu maddeyi tavsiye ederim: https://plato.stanford.edu/entries/rule-of-law/ Ayrıca Avrupa ülkelerindeki hukuk standartlarını belirleyen Venedik Komisyonu’nun ilgili sayfasına da bakmak isteyebilirsiniz: https://www.venice.coe.int/WebForms/pages/?p=02_Rule_of_law&lang=DE)
***
Danıştay geçen gün bir Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması aleyhine açılan davanın ilk aşamasını sonuçlandırdı, sözleşmeden çıkışın yürütmesinin durdurulması talebini 3’e karşı 2 oyla reddetti.
Meraklısı, şu web adresinden (https://www.danistay.gov.tr/assets/pdf/guncelKararlar/2021-06-29-09-20-9539359.pdf) kararın tamamını okuyabilir, ben yerimin de kısıtlılığı nedeniyle kararla ilgili belli başlı konuları tartışmak istiyorum.
Cumhurbaşkanı’nın tek başına bir işlemle bir uluslararası sözleşmeden Türkiye’yi çıkarması 3 açıdan tartışmalıydı:
1. Bu Meclis tarafından onaylanmış bir anlaşmaydı, yürürlükten kalkması da aynı yolla olmalı, yani Meclis tarafından yapılmalıydı. Cumhurbaşkanı’nın yetkisi yoktu.
2. Anlaşma bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ilgilendiriyordu; Cumhurbaşkanı’nın bu konularda kararname çıkarma veya karar alma yetkisi yoktu.
3. İdare hukukunun evrensel temel ilkesi olan “Bir işlem yapıldığı şekilde geri alınır” ilkesine uyulmamıştı, yani birinci konuya gönderme yapan bir önermeyle, sözleşmeden çıkılacaksa bu kararı Meclis vermeliydi.
Ben hukukçu değilim ama kusura bakmasınlar Danıştay’ın kararında bu üç eleştiri konusunda tutarlı, mantıklı bir hukuki argüman bulamadım.
İlk maddede yazdığım eleştiri konusunda Danıştay özetle, “Cumhurbaşkanı’nın yetkisi vardır, çünkü Meclis’in bu konudaki yetkisi ‘uygun bulmaktan’ ibarettir” diyor. Danıştay konuya tersten bakmayı denememiş bile: Cumhurbaşkanı veya temsilcisinin imzaladığı bir uluslararası anlaşmayı Meclis uygun bulmazsa ne olacaktır? Cumhurbaşkanı onu yine de yürürlüğe sokabilir mi peki?
Danıştay, ikinci maddede dile getirilen eleştiriye tek kelimeyle bile girmemiş. Oysa karara muhalif kalan üyelerin karşı oy yazılarında bu konu uzun uzun tartışılıyor.
Danıştay, üçüncü eleştiriyle ilgili de konuyu kestirip atıyor, uzun uzun anlaşmayı imzalama ve anlaşmadan çıkma yetkisinin tek başına Cumhurbaşkanı’nda olduğunu söylüyor.
***
Bu karar sadece İstanbul Sözleşmesi bağlamında gibi duruyor ama aslında öyle değil. Herhalde karara 7 gün içinde itiraz edilecek, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun kararı nihai olacak.
Eğer en sonunda Cumhurbaşkanı’nın tek başına uluslararası anlaşma yapabileceği ve istemediklerinden de çıkabileceği sonucu çıkarsa, tamamen yeni bir hukuk düzenine geçmiş olacağız.
***
Başlangıçta, bizim Anayasamızda da geçen “hukukun üstünlüğü” kavramının İngilizcesinin “Rule of Law” olduğunu yazdım. Bu kavramın bir de tersi var, yine İngilizce olarak “Rule by law.” (Bizde bu ikinci kavram için “kanun devleti” kullanılıyor.)
“Rule by law” tarihsel köken olarak Latince “Rex is Lex”ten geliyor. Yani “Kralın sözü kanundur.” Esasen bizim eski uygulamamız da budur. Elbette İslamdan kaynaklanan Şeriat kuralları vardı ama en azından Fatih Sultan Mehmet’in kanunnamelerinden biri bir çeşit “seküler hukuk” da başlamış, padişahların fermanları da kanun yerine geçmişti.
“Kanun devleti” ilginç bir kavram. Uluslararası kaynaklarda hep Nazi Almanyası, Sovyetler Birliği vs örnekleri verilir. Bu ülkelerde de kanunlar vardı ama temeli insan haklarına dayanmadığı için bu ülkeler “hukuk devleti” değil “kanun devleti”ydi. Bizde Cumhuriyet, siyasi tarihinin önemli bölümünü “kanun devleti” olarak geçirdi, ülkemizde 40’ların sonundan beri verilen siyasi mücadeleyi “Kanun devletinden hukuk devletine geçme mücadelesi” gibi okumak da mümkün.
Danıştay 10. Dairesi özünde “Rex is Lex” yani “Kralın sözü kanundur” dedi. Bakalım Danıştay Genel Kurulu “Lex is Rex” yani “Kanun kraldır” diyecek mi?