Türkiye İstatistik Kurumu, 2021’in üçüncü çeyreği büyüme rakamlarını açıkladı geçen gün. Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla rakamlarında önemli bir gelişme göze çarpıyor: Elde edilen gelirler açısından baktığınızda GSYH’ye sağlanan Gayrisafi Katma Değer’i oluşturan dört kalemden üçü bir önceki yılın aynı dönemine göre büyümüş, biri ise küçülmüş..
Önce büyüyen kalemlere bakalım.
Hem bir önceki çeyreğe göre hem de geçen yıla göre büyüyen kalem “Net işletme artığı/Karma gelir” diye adlandırılan şirket kazançları. Geçen yıl milli gelirin yüzde 54,4’ü şirket kazançlarıymış; bu yıl 54,6’sı. Bir önceki çeyrekte şirket kazançlarının milli gelir içindeki payı ise yüzde 49,4 imiş.
Yani şirketlerimizin elde ettiği gelir büyümüş.
Bir yıl önceye göre büyüyen bir başka kalem, “Sabit sermaye tüketimi” adı verilen yatırımlara harcanan para. Geçen yıl milli gelirimizin yüzde 16,9’unu oluşturuyormuş bu kalem, bu çeyrekte 17,4’e yükselmiş. (Ama bu kalem bir çeyrek önceki yüzde 20,5’lik paya göre küçülmüş.)
Yani yatırım harcamaları artmış.
Üçüncü kalem, “Üretim üzerindeki vergiler” adı verilen kalem. Geçen yıl bu kalemin milli gelire etkisi yüzde eksi 1.5 seviyesindeymiş. Bu çeyrekte bu rakam yüzde -1,8’e yükselmiş.
Evet, yükselmiş diyorum, çünkü bu rakamın milli gelire negatif olan katkısı, yani milli gelirden azaltıcı yönü artmış.
Gelelim küçülen kaleme…
Bir yıl önce ücretlerin milli gelir içindeki payı yüzde 30,1 imiş. Bu pay bu yıl 29,8’e gerilemiş. (Bir hatırlatma: Aynı oran 2019’un üçüncü çeyreğinde yüzde 32,9’mış, yani ücretlerin milli gelirdeki payı daha yüksekmiş.)
***
Türkiye’nin benim hatırladığım bütün ekonomik krizleri, beraberinde yüksek oranlı devalüasyon ve yüksek enflasyon getirir; işsizlik artar. Sonra o krizden çıkış sırasında da işçi ücretleri ağır biçimde baskılanır, şirketler kesimine ciddi bir kaynak aktarılır.
Türkiye’nin bugün içinden geçmekte olduğu ekonomik kriz, geçmiş krizlere benzemiyor. Bir kere biz krize herkesin sandığı gibi 2018’de girmedik; 2014’ten beri ekonomimiz küçülüyor.
Küçülmeden kastım bir ekonomik durgunluk değil; yoksa GSYH’miz TL bazında artıyor ama TL dolar karşısında değer kaybettiği için ekonomimiz dolar bazında küçülüyor. 2013’teki refahımızın kabaca üçte birini kaybettik aradan geçen 8 yılda.
Ama bizlerin bu krizi gerçekten hissetmeye başlamamız için 2018 yılının gelmesi gerekti. O yılın başında TL hızla değer kaybetmeye başladı; Ağustos 2018’de Brunson kriziyle ciddi bir devalüasyon boyutuna ulaştı.
Bizim hafızamızda devalüasyon, yani TL’nin kısa sürede büyük değer kaybına uğraması hep “kriz” demektir; kriz de işsizlik ve hayat pahalılığı. Türkiye, 2018 sonbaharından itibaren krizde olduğunu hissetmeye başladı.
2014’ün ocak ayında 15 yaş üzeri nüfusumuzun yüzde 45’ine tekabül eden 25 milyon 434 kişi istihdam ediliyordu. TÜİK’in en son Eylül ayı için açıkladığı rakamda istihdam edilenlerin oranı yüzde 45,8’e, sayısı ise 29 milyon 254 kişiye ulaştı. Arada istihdam oranımız yüzde 40,5’e kadar düştü ama son tahlilde bundan 8 yıl önceye göre olduğumuz yerde saydık.
***
İşte ücretleri baskılanan, o yüzden milli gelirdeki payları yüzde 29,8’e gerileyen insanlar bunlar. Yani bugün istihdamda gözüken 29 milyon 254 kişi.
2021’in toplam karnesi aylar sonra çıkacak. Ücretler üzerindeki bu baskının son çeyrekte de devam etmesini bekliyoruz; zaten ediyor.
Fakat önümüzdeki yılın başında işler değişecek gibi duruyor. Erdoğan iktidarı, seçime de 18 ay kalmasını hesaba katarak yıl başında asgari ücrete ciddi bir zam yapacak.
Asgari ücretin mesela 4 bin liraya çıkmasıyla birlikte, maaşını asgari ücretle alan işçilerin sayısı da artacak; çünkü çoğu işletmede bugün asgari ücretten biraz yüksek ücretle çalışanların ücretleri de yeni asgari ücretin altında kalacak.
Bu asgari ücret artışı eğer ciddi bir işten çıkarma dalgasını beraberinde getirmezse, 2022’nin ilk çeyreğine ait büyüme rakamlarında ücretlerin payının dramatik biçimde arttığına tanık olacağız; belki yeniden yüzde 32-33’e kadar tırmanacak. Tabii şirket karlarında da oransal olarak azalma göreceğiz; benzer şekilde yatırım harcamaları da azalacak.
Yani bugün karşımızda olan büyüme tablosu büyük ölçüde terse dönecek; hayır ekonomi daralmayacak elbette ama büyüme hızı yüzde 4-5 aralığına düşecek.
***
Bu duruma iktisatçılar “Türkiye algoritması” adını verseler yeridir: Türkiye büyürken ücretler küçülür; ücretler büyürken Türkiye eskisi gibi büyüyemez…
Bu kısır döngüyü biz öteden beri yaşıyoruz; bu hükümete özgü değil. İşin Erdoğan’ın bugünkü iktidarına özgü olan kısmı, döngünün dönme hızının çok artması, yılın bir çeyreğinden diğerine dramatik farkların yaşanması.
Halkını fakirleştirdikçe büyüme yaratıyor; halkına biraz para verince büyüme de duruyor.
Erdoğan paradoksu.