Her şeyi yerli yerine oturtmak lazım. Muhalefetin 6’lı masasının iki temel dayanağı var: 1. Parlamenter sisteme geri dönmek için hazırlanan Anayasa; 2. Seçime girecek Cumhurbaşkanı adayını 6 partinin ortaklaşa belirlemesi.
Bu iki dayanak da aslında birbirini besleyen ve destekleyen dayanaklar. Yani, eğer Anayasa değişecekse, Cumhurbaşkanı Meclis’ten gelecek Anayasayı veto etmeyecek biri olmalı. (Cumhurbaşkanı’nın veto etmesi halinde Meclis’in aynı anayasayı 2/3 oyla yeniden geçirmesi gerekiyor, bu da 400 milletvekilinin oyu demek.)
Ortak adayı 6’lı masanın onaylaması fikrini CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ortaya attı, diğer liderler de kabul etti. Bunun anlamı şu: O masada oturan 6 lider, partilerinin oy oranına bakılmaksızın eşit statüdeler ve ortak aday da hiç kuşkusuz oybirliğiyle onaylanması gereken bir isim olacak.
Bu kısıtlara İyi Parti önce bir genel başkan yardımcısı aracılığıyla, ardından partinin lideri Meral Akşener’in de ağzından yeni bir şart eklendi: Seçilecek aday.
Henüz bu yeni şartın 6 liderin 6’sı tarafından da onaylanıp onaylanmadığını bilmiyoruz ama bu aslında bir şart bile değil, mantık gereği bir hatırlatma. Elbette belirlenecek adayın seçilme şansı yüksek olmalı.
Başlangıçta bu şartın öne sürülmesi, İyi Parti’nin Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığını engellemesi, onun yerine Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu’ndan birini önermesi olarak algılandı. Hala daha da böyle algılanıyor aslında.
Yalnız, bu şartla ilgili bir hayli muğlak bir durum var. Kimdir “seçilebilir” aday ve kimin “seçilebilir” olduğu nasıl saptanır? Ve tek başına “seçilebilirlik” yeterli midir?
Baktığınızda aylardır bütün anketlerde Mansur Yavaş muhalefet cephesinde en “seçilebilir” aday olarak öne çıkıyor.
Ama aslında seçilebilirlik tek başına yeterli bir nitelik değil; Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ekrem İmamoğlu’nu ima ederek söylediği gibi “pop star” seçmiyoruz; bir sürü siyasi nitelik de arıyoruz belirlenecek adayda.
Meral Akşener önceki akşam Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına çıktı, bence son derece önemli ve son derece samimi açıklamalar yaptı. Akşener’in sözlerinin içinden, “Biz noter değiliz” sözleri öne çıkıyor. Akşener bu cümlesinden önce, ortak adayı 6 liderin birlikte kararlaştırması önerisinin Kemal Kılıçdaroğlu’ndan geldiğini hatırlatıyor.
Şimdi herkes, (en azından sabah uyandığımda cep telefonumda bulduğum mesajlarda bana soran herkes) Akşener’in bu sözlerinin Kılıçdaroğlu’na bir engel olup olmadığını merak ediyor. Bence değil. Bunu zaten Akşener de söylüyor.
Kılıçdaroğlu’nun önündeki en büyük engel, kendisinin “seçilebilir” olmadığına dair kamuoyunda oluşan imaj. Bu imaj, onun dini ve etnik kökeni hatırlatılarak kurulmaya başlandı; sonra bunu açıkça hatırlatmanın “ayıp” olduğu fark edildi, artık onun Alevi kökeni yüksek sesle konuşulmuyor ama emin olabilirsiniz, bu konu mırıldanıyor.
Adaylığı için partisinden ayrı bir bağımsız büro kurduğu ve partiden ayrı bir strateji ve iletişim ekibiyle çalıştığı anlaşılan Kemal Kılıçdaroğlu, hakkındaki “seçilemez” imajını kırmadan aday olamaz. En azından masadaki diğer 5 lideri ikna etmeli.
Ama mesele sadece imaj meselesi de olmayabilir. Çünkü bugüne kadar gördüğümüz anketlerde Erdoğan ile baş başa yarışmaları halinde Mansur Yavaş (yüzde 60) ve Ekrem İmamoğlu’nun (Yüzde 51,6) kazandığı; Meral Akşener (Yüzde 49,4) ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun (Yüzde 47,5) ise kaybettiği görülüyor. (Bu parantez içindeki rakamlar son yapılan bir anketten alındı ama diğer anketlerde de kazanan ve kaybeden isimleri, rakamlar benzer olmasa da aynı. Yani erdoğan, Kılıçdaroğlu ve Akşener’i yeniyor, Yavaş ve İmamoğlu karşısında ise yeniliyor.)
Kılıçdaroğlu siyasi nitelikleri ve masada oturan diğer liderlere verdiği güvenle yeterli ve iyi bir aday olsa da aslında seçilebilirlik konusunda sıkıntılı bir isim ve bu bir algıdan ibaret değil.
Öte yandan, seçime zaman bu kadar yakınken şapkadan adı geçen üç isimden başkasının çıkması da pek olası değil. Düşünsenize Erdoğan karşısında 12 yıldır CHP lideri olan Kılıçdaroğlu’nun oy durumu buysa, yeni tanıyacağımız birinin durumu kim bilir ne olur?
Anlayacağınız, muhalefet açısından seçim günü yaklaştıkça aday sıkıştırması da, adaylık konusu da giderek daha ciddi bir çekişmenin odağı haline gelmiş durumda.
Benim gördüğüm Kemal Kılıçdaroğlu aday olmak konusunda ısrarlı ve bu da bugüne kadar uygar bir işbirliği yürüttüğü diğer parti liderleriyle arasının açılmasına veya o masaya bir güvensizlik girmesine neden olabilir.
Akşener’in önceki akşamki konuşmasıyla kurulduğu günden beri belki ilk kez 6’lı masanın oldukça gergin bir döneme girdiğini söyleyebiliriz.
Adaylık konusu bu gerilimin yegane unsuru ve Meral Akşener, “Bizim artık CHP’ye borcumuz yok, aksine belki alacağımız var” lafını boşuna söylemiyor; düşünmüş taşınmış ve Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP’lilere kamuoyu önünde böyle bir söz söylemeye karar vermiş.
Siyasette heyecanlı bir döneme girildi.