Basit bazı şeyleri unutuyoruz. 2014 yılında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP lideri Devlet Bahçeli bir araya geldiler, ardından da ilk kez o yıl yapılacak olan Cumhurbaşkanı seçimine ortak adayla katılmaya karar verdiklerini, ortak adaylarının da Ekmeleddin İhsanoğlu olduğunu açıkladılar.
Ekmeleddin İhsanoğlu, bu ülkenin yetiştirdiği en önemli bilim tarihçilerinden biri. Dünya bilim tarihine katkısı, Osmanlı ve İslam bilim tarihi konusunda onun araştırmaları ve makaleleri sahiden son derece önemlidir, bazı anıtsal makalelerin sahibi bir bilim insanı İhsanoğlu.
Bilim kariyerinin yanı sıra çok uzun yıllar boyunca İslam İşbirliği Örgütü’nün, 1976 yılında Türkiye’nin önerisi üzerine kurduğu ve merkezi İstanbul’da olan İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi IRCICA’nın yöneticiliğini yaptı, ardından zamanın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün girişimiyle İslam İşbirliği Örgütü’nün 2004-14 arasında Genel Sekreterliğine getirildi.
Yani İhsanoğlu her bakımdan parlak bir insandı ve parlak bir hayat hikayesinden geliyordu. Ama siyasetçi değildi; hatta siyasete gönül indirecek, oy istemek için kapı kapı dolaşıp meydan meydan mitingler yapacak birisi de değildi.
Türkiye’nin Tayyip Erdoğan’a muhalif çevreleri ne zaman Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adını duysalar bir iç burukluğuna kapılırlar.
Sebebi, 2014’teki meşhur “Ekmek için Ekmeleddin” gibi saçma, çocukça slogana sahip, amatör bir lise öğrencisinin evdeki bilgisayarında kendi kendine yaptığı bir işe benzer bir logoyla yürütülen, kendisini aday gösteren partilerin bile doğru dürüst desteklemediği tuhaf ötesi seçim kampanyasıdır.
İhsanoğlu, gerçekten de Türk siyaset tarihinin en cansız ve en az varlık gösteren bu seçim kampanyasının ardından seçimde yüzde 38,44 oranında oy almayı yine de başardı. Ama neredeyse hiç takdir görmedi; aksine suçlandı. Karakteri öyle olduğu ve bir siyasi hırsı bulunmadığı için aldığı bu yüzde 38,44 oyu “kendi malı” gibi hiç düşünmedi.
Buna karşılık 2018 yılındaki seçimde CHP adayı olan, partisinden yeterli desteği göremediği için çok şikayet etse de aslında hayli canlı, medyada ve sosyal medyada ilgi çeken, bir hayli kalabalık İstanbul ve İzmir mitingleri yapan Muharrem İnce, İhsanoğlu’nun tersine doğuştan siyasetçiydi ve ciddi siyasi hırsları da vardı.
Böyle hırsları olduğu için daha önce CHP’de genel başkanlık yarışına girmiş, adından çok söz ettiren bir aday olmuştu. Parti içinde ciddi bir taraftar kitlesi vardı. Seçim kampanyası İhsanoğlu ile kıyaslanmayacak kadar profesyonel ve eli yüzü düzgündü.
Ama Muharrem İnce bu seçimde sadece yüzde 30,64 oy alabildi.
2014’te Tayyip Erdoğan oyların yüzde 51,79’unu aldı; üçüncü aday Selahattin Demirtaş ise yüzde 9,76’sını.
2018’de ise Tayyip Erdoğan oyların yüzde 52,59’unu, kampanyasını cezaevinden yürüten Selahattin Demirtaş ise yüzde 8,40’ını aldı. Meral Akşener yüzde 7,29’da kaldı. Temel Karamollaoğlu yüzde 0,89, Doğu Perinçek ise yüzde 0,20 oranında oy aldılar.
İnce’nin oylarını Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu’nun oylarıyla topladığınızda yüzde 38,82 oranına ulaşıyorsunuz. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun 2014’teki oyuna yani.
Kabul etmek gerekir ki, iki seçim kategorik olarak birbirinden çok farklıydı. 2014’te İhsanoğlu adını sadece CHP ile MHP duyurdu ama ardından 12 parti daha İhsanoğlu’na destek açıkladı ve o bir çeşit “çatı aday” oldu.
Buna karşılık Muharrem İnce sadece CHP’nin adayıydı; Meral Akşener’in ve Temel Karamollaoğlu’nun CHP ile aynı ittifakta olmalarına rağmen ayrı ayrı aday olması, güdülen stratejinin parçasıydı. 2018’de muhalefetin hedefi ve amacı seçimi ikinci tura taşımayı başarmaktı. Başarılamadı.
Bugün baktığınızda, halen muhalefetin 2014’teki taktiğe geri dönme arzusunda olduğunu görüyoruz. Yani, bir ortak “çatı aday” bulmak ve o adayla başarılabiliyorsa seçimi daha ilk turda kazanmak istiyorlar. Muhalefetin bulacağı adaya göre HDP’nin bir üçüncü aday çıkarmaması da halen masadaki bir seçenek. Yani 8 ay sonraki seçim aslında iki adaylı da olabilir.
Geçmişteki bu iki seçime baktığınızda Erdoğan’ın cebinde yüzde 52 civarında bir oyun olduğunu, muhalefetin ise dağınık veya toplu halde olmasına bakılmaksızın yüzde 38’e sahip olduğunu görüyoruz. Kalan yüzde 10’dan biraz azını da HDP alıyor.
Bu iki seçimde yapılan ana aday tercihleri aslında 8 ay sonra yapacağımız seçim için de yol gösterici nitelikte.
Bugün Tayyip Erdoğan için yüzde 52 oy cepte değil; muhalefetin de en azından yüzde 38’lik bir çekirdeği var.
Soru şu: Acaba Erdoğan yüzde 52’den ne kadar aşağıda; muhalefet yüzde 38’inin üzerine daha ne ekleyebilir?
Cevabı doğru bilen seçimi kazanır.