Altılı muhalefetin 5 Ocakta yaptığı ve aslında son derece önemli kararlar alınan toplantıdan bu yana yaşanan dağınıklığın farkında mısınız?
Ahmet Davutoğlu’nun henüz üzerinde tam mutabakat olmayan konuları, en çok da altılı masanın liderleriyle seçilecek cumhurbaşkanı arasındaki ilişkinin biçimine ilişkin açıklaması ortalığı karıştırdı.
Bu karışıklık belki son birkaç günde toparlandı ve karışıklığın kendisi çok da önemli olmayabilir ama ortaya çıkan manzara, muhalefetin Anayasa metninde uzlaştığı kadar ciddi bir uzlaşmayı ortak iletişim stratejisi üzerinde de yapması gerektiğini ortaya koydu.
Seçimin tarihi dün 14 Mayıs olarak ilan edildiğine göre, muhalefet açısından zaman iyice daraldı aslında. Şimdi 26 Ocakta bir toplantı olacak; işte liderlerin Cumhurbaşkanıyla ilişkisi dahil geri kalan her konuda uzlaşma ortaya çıkarılacak, sonra bu kararlar 30 Ocakta Ankara’da bir büyük spor salonunda yapılacak miting vari bir gövde gösterisiyle duyurulacak, bu arada herhalde 10-12 şubat gibi bir liderler toplantısı daha yapılıp cumhurbaşkanı adayı da duyurulacak.
O adayın kim olacağı tartışması ve merakı kadar önemlisi, az önce söylediğim ortak iletişim stratejisi. Çünkü Cumhurbaşkanı adayı belli olduğu andan itibaren o adayın kampanyasına başlaması ve medyayla karşı karşıya gelip sorulara cevap vermesi gerekecek. Peki aday ne diyecek?
Diyelim ki Kemal Kılıçdaroğlu aday oldu. Ortak programda bulunmayan konulara, mesela daha önceki gün “vasiyetimdir” diye ilan ettiği “5’li çeteden 418 milyar doların geri alınması” konusuna girecek mi, girmeyecek mi?
Medya beğenelim beğenmeyelim böyle dikenleri, çelişkileri, hatta çatışmaları ön plana çıkaran bir yer ve bu çelişki 5’li çete konusundan olmasa başka bir konudan mutlaka bulunacak. Mesela kamu özel işbirliği projelerinin devletleştirilmesi, mesela Kürt meselesi, mesela Suriyeli göçmenler konusu…
Eğer ortada bir ortak iletişim stratejisi ve bu stratejiyi hayata geçirecek taktikler yoksa, muhalefetin adayı kendini savunmaktan, medyadaki gerekli gereksiz polemiklere cevap vermekten kendi programını anlatamaz hale gelebilir.
Esasen seçim süreci dediğiniz şeyin tamamı bir iletişimdir ve muhalefetin en azından iktidardaki Tayyip Erdoğan kadar bir öyküye sahip olması ve bize bu öyküyü onun kahramanının ağzından anlatması gerekir. Öykü, adı üzerinde bütün topluma bir “mutlu son” vaat eden bir öykü olmak zorunda.
Biz beğenelim beğenmeyelim, içini dolu bulalım boş bulalım Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” adını verdiği bir öyküsü var ve bu öykü aylardır anlatılıyor. Yani belli bir mesafe aldı.
“Türkiye yüzyılı”na alternatif öykünün ne olduğunu ve bize ne söyleyeceğini henüz bilmiyoruz; aslında altı muhalefet lideri de bilmiyor. Onlar bu öyküye temel teşkil edecek dokümanı 26 Ocakta nihai haline sokacak, 30 Ocakta, yani Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye yüzyılı” duyurusundan 90 günden fazla zaman sonra açıklayacaklar. Sonra da o dokümanın üzerine bir öykü kurulacak, o öyküyü de ortak aday bize anlatacak. Yani iyimser ihtimalle iki hafta sürecek bir çalışma.
Tahminen bu çalışmanın tamamlanacağı şubat ayı sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimi ilan edecek. O ilan ettikten sonra da 60 günlük, yani 8 veya 9 haftalık takvim çalışmaya başlayacak.
Bu kısa sürede Cumhurbaşkanı adayı para bulacak, kampanya ekibi kuracak, kampanya stratejisi yapacak ve seçim kazanacak.
Muhalefet, kabul edelim kendini son derece gereksiz bir zamansızlığa mahkum etmiş durumda.
Yumurta kapıya geldi dayandı.