Bir muhalefet zirvesi daha yapıldı bitti. Zirve sonrası 6 parti, aralarında anlaşıp başlattıkları kimi işleri hala bitiremediklerini bir kez daha teyit etti. En önemlisi Cumhurbaşkanı adayının 6 partinin ortak adayı olacağı konusunda iman tazelendi ve dağılındı. Bir sonraki toplantı CHP’nin ev sahipliğinde yapılacak. Yani liderler buluşmaya da devam edecekler.
Daha önceleri 6’lı muhalefete ve yapmaya çalıştıklarına daha yakından ilgi gösteriyor, daha çok izliyordum. Şimdi baktım, eskisi kadar ilgi göstermiyorum.
Kendi adıma konuşayım: Benim 6’lı masadan iki tane beklentim var.
Birincisi, 6 partinin daha şimdiden eğer seçimi kazanacak olurlarsa hangi siyasi ve ekonomik programı hangi sırayla uygulayacaklarını ilan etmesi. Yani oldukça ayrıntılı bir koalisyon protokolünü hazırlamaları.
İkinci beklentim ise birincinin devamı olarak partilerin bir de ortak aday ismi üzerinde uzlaşıp onu ilan etmesi.
Muhalefet ise benim iki beklentimi birden belirsiz bir geleceğe erteledi. Tabii en çok 6 ay daha erteleyebilirler, onu da unutmamak lazım.
Ortak program ve aday açıklamayı ertelemekle doğru mu yapıyorlar yanlış mı? Kendimi koca koca siyasi partilerin genel başkanlarının yerine koyup bir yargıda bulunacak değilim. Siyasetçi olan onlar, aldıkları kararların sonuçlarıyla yaşayacak olanlar da onlar. Ben alt tarafı bir gazeteciyim.
Ancak gazeteci olarak bazı gözlemlerimi yazmaktan da kendimi alamıyorum.
İlk gözlem, yazının başında da söylediğim, 6’lı masa toplantısı haberlerinin eskisi kadar ilgi çekmemesi.
Burada bir beklenti yönetimi sorunu var belli ki. Kamuoyunun beklentileriyle liderlerin kendi siyasi öncelikleri arasında derin bir uyumsuzluk var.
İpe un sermek, işleri geleceğe bırakmak, uzlaşmazlıkların sona ermesi için aktif tutum almak yerine bunların kendiliğinden ortadan kalkmasını beklemek, siyasi kriz yönetimini krizlerin oluşmasını önlemek şeklinde değil de “Önce kriz çıksın ki yönetelim” diye anlayıp böyle iş tutmak, kamuoyu beklentileriyle zirve görüşmeleri arasındaki mesafeyi izah eden aklıma gelen ilk unsurlar.
6 lider de, kollarında hızını kendilerinin belirlediği saatler taşıyor ve dünya yıkılsa zamanı o saate bakarak ölçmekten vaz geçmiyor.
Öyle olduğu ve kamuoyu beklentilerinin gerisinde kalındığı için sık sık “6’lı masada kriz var, 6’lı masa dağılıyor” haberleri çıkıyor. Bu haberlere karşı da ortak bildirilerine “Bugünden itibaren seçim öncesi, seçim dönemi, seçim günü ve seçim sonrası olmak üzere önümüzdeki tüm süreçlerde istişareye önem veren anlayışımızla birlikte yol yürümeye devam etme kararlılığında olduğumuzun altını tekraren çizmek isteriz” yazmak zorunda kalıyorlar. Bir sonraki aşamada herhalde “Ekmek Kuran çarpsın ki dağılmadık, dağılmayacağız” diye yemin edecekler.
O masanın etrafında herkes Tayyip Erdoğan’ı yakından tanıyor. Hatta iki tanesi çok uzun süre onunla aynı hükümette görev yapmış önemli isimler. Masadaki herkes, Erdoğan’ın kendi isteğiyle bir erken seçime gitmeyeceğini, hatta mümkün olsa seçimin 1 yıl sonra yapılmasını isteyeceğini gayet iyi biliyor. Buna rağmen hala erken seçimi sanki yüksek bir olasılıkmış gibi konuşmalarını anlamaya imkan yok sahiden. (Erken seçim olasılığı sıfır değil elbette ama ne kadar yüksek, son derece tartışmalı.)
Muhalefet liderleri, kollarındaki saatlerin gösterdiği zamanın akışının hızını kendilerince kontrol etmeye çalışarak o 6’lı masa etrafında kendi avantajlarını maksimize etmeye çalışıyor olabilirler. Siyasetin doğasında bu var.
Ortak programı ve ortak adayı duyurmaktan özenle kaçınmanın, hatta aday açıklaması için “Seçim ilan edilsin söyleriz” gibi artık seçmene saygısızlık seviyesinde konuşmalar yapmanın arka planında Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı konmamış adaylık ilanı var aslında.
Türkiye’nin siyaset ve koalisyon kurma kültürü, en büyük partinin şartlarını belirlemesi ve diğer partilerle bir al-ver dengesinde uzlaşması üzerine kurulu. Henüz seçim yapılmadan koalisyon kurmak bizim alışık olmadığımız türden bir pazarlık biçimi. İşin al-ver kısmı ikinci planda kalıyor bu tür koalisyonda, önce ilkeler ve siyasi program üzerinde uzlaşmak, sonra al-ver dengesini kurmak gerekiyor.
6 parti içinde seçimden CHP mi önde çıkacak, İyi Parti mi? Anketler şu an CHP diyor ama İyi Parti kendisinin birinci çıkacağına inanıyor. Bu durumda ön koalisyon CHP öncülüğünde mi yapılacak İyi Parti öncülüğünde mi? Alın size tartışma.
Kemal Kılıçdaroğlu aday mı değil mi? Hem aday gibi davranıyor hem de “Adayım” demiyor. Diğer partilerin Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ne diyeceği de neredeyse bir yıldır spekülasyonların konusu.
Hem “6 liderin sözünden çıkmayacak” hem de o 6 liderden en önde geleni Cumhurbaşkanı olacak… Nasıl olacak da olacak?
Muhalefetin her liderler zirvesi burada sormaya çalıştığım soruların ve tartışmaların yeniden gündeme gelmesine neden oluyor.
Acaba beklentiler çok mu yükseltildi?