Merkez Bankası dişini sıkıyor, bugünü ve cuma gününü de atlatırsa, seçime sağ salim varmış olacak.
‘Sağ salim’ tabii lafın gelişi aslında. Bankanın haftalık bilançosu bugün açıklanacak ama ben size 22 Mayıs pazartesi gününe ait bazı tahmini rakamları vereyim. (Kaynağım Turkey Data Monitor.)
Merkez Bankası’nın dış varlıkları 103 milyar dolar civarında (teknik olarak brüt rezerv bundan biraz daha düşük, 101 milyar dolar kadar). Buna karşılık bilanço üstündeki yükümlülükleri 120.1 milyar dolar kadar.
Yani net rezervde eksi 17,2 milyar dolara düşülmüş durumda.
Fakat bu eksi 17,2 milyar doların içinde Hazine’nin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ndaki parası da var. Onu yükümlülük olarak saymazsak (ki piyasada daha çok konuşulan ve yazılıp çizilen rakam bu) Merkez Bankası’nın net dış varlıkları eksi 2,8 milyar dolara ‘iyileşiyor.’
Ancak bu tanımla bile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın net dış varlıkları 21 yıl sonra ilk kez eksiye geçmiş durumda.
Bir de bankanın bilanço dışı swap yükümlülükleri var. Bu rakama swapları da eklediğimizde 22 Mayıs itibariyle yaklaşık 76 milyar dolarlık eksi net dış varlık düzeyine ulaşıyoruz.
Tabii böyle dediğime bakıp ‘Eyvah, Merkez Bankasının kasası tam takır’ diye düşünmeyin, çünkü kasada hala mecbur kalındığında harcanacak para var, o para brüt rezerv, o da, yukarıda değindim, yaklaşık 101 milyar dolar seviyesinde.
Peki Merkez Bankası bu parayı da harcarsa ne olur? Şunu unutmayın, o para Türkiye’nin yurt dışından aldığı borçlardan ve en önemlisi vatandaşın bankalarda duran yabancı para cinsi mevduatından oluşuyor. Para harcandıkça eksi 76 milyar dolarlık kırmızı bilanço daha da kötüleşir.
Dolayısıyla çok sıkışık durumda olsa bile Merkez Bankası seçim gününe kadar dayanabilir, dövizde önemli bir sıçrama olmasını karşılığında çok yüksek bir bedel ödeyecek olsa bile önleyebilir.
Nitekim bugüne kadar o doları olduğu yerde tutmak için çok yüksek bedel ödedik, satılan 128 milyar dolar bir ara çok konuşulmuştu, bugün o rakamı mumla arıyoruz, çünkü çok daha fazlasını sırf doların fiyatını baskı altında tutabilmek için sattık.
Bir ülke Merkez Bankası’nın yükümlülüklerinin kasasındaki paradan daha fazla olması hiç normal bir durum değil. Ama biz bu ‘yeni normal’e epeydir alıştık. Türkiye gibi toplam ekonomik büyüklüğü 1 trilyon dolara dayanmış bir ülkenin CDS puanının 700 olması da normal değil, 500 olması da.
Adını koyalım. Merkez Bankası’nın bugün bu içler acısı bilançoya sahip olmasının tek bir sebebi var:
Merkez Bankası kasasından siyaset yapılması.
Bugün bu eksi bilançoya ülke çıkarı uğruna katlanmıyoruz biz; Tayyip Erdoğan seçimleri kazanabilsin diye katlanıyoruz.
Şimdi herkes papatya falı açıyor, acaba ekonomide pazartesi günü ne olacak?
Seçimin ertesi günü için Merkez Bankası’nın bir stratejisi olup olmadığını bilmiyoruz ama dövizi tutma konusunda banka bugünküyle aynı motivasyona sahip olmayabilir. Beklenen bankanın çok yüksek oranlı (mesela doların fiyatını 20 liradan 30 liraya sıçratacak) bir kurda değer kaybına tek bir seferde izin vermemesi ama doların fiyatının daha kontrollu biçimde yükselmesine göz yumması.
Nitekim neredeyse herkesin beklentisi doların fiyatının artacağı yönünde olduğu için bugün herkes dolar peşinde koşuyor. Vatandaş varlıklarını koruma derdinde, şirketler sermayelerini…
Seçimi kimin kazanacağı, bu denli kısa vadede hiç de önemli değil. Piyasa ‘Yeter ki seçim bitsin’ diye bekliyor şu anda. Bitsin ve bu anormal dönem de tedrici biçimde sona ersin.
Hep birlikte kemerlerimizi bağladık, pazartesiyi bekliyoruz.
Büyük bir ihtimalle (kim kazanırsa kazansın) ekonomik normale ya hiç ulaşamayacağız ya da ulaşmamız epey zaman alacak.
Siyasetçiler, ülkenin anormal ile ne kadar uzun süre dayandığına bakıp o anormali sürdürmenin yollarını arıyordur şimdi.