İngiliz yazar Neil Gaiman’ın 2001 yılında yayınladığı romanı American Gods’ın (Amerikan Tanrıları) ana izleği, Nordik mitolojisinin tanrısı Odin’in etrafında toplanan “eski tanrılar” ile günümüzün ortaya çıkardığı “yeni tanrılar”ın savaşıdır. Yeni tanrı, teknoloji tanrısıdır, en etkili yardımcısı ise “medya” adını taşır.
Bu romanı bugünlerde yeniden hatırlamamın nedeni, altılı muhalefetin yaşadıkları.
Neredeyse bir yıldır her ay toplantı yapan altı muhalefet lideri, her toplantı öncesinde ve sonrasında “Peki adayınız kim” diye sorgulanıyor.
Altı lider, “Biz Tayyip Erdoğan’ın karşısına ikinci bir Erdoğan aramıyoruz, ilkelerde birleşmeye çalışıyoruz” diyor ama nafile.
Son on gündür “aday kim” sorusunun da ötesine geçildi; muhalefet içinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığı ile onun aday olmasını istemeyenlerin Ekrem İmamoğlu’nu öne çıkarması arasında bir maceraya da dönüştü muhalefet içi mücadelenin görüntüsü.
Meşhur laf, “Medya tartışmaları içerikten biçime kaydırır” der. Bizim medyamıza göre adaylık tartışması söz konusu olduğunda içerik ile biçim aynı şey. Bir isim duymak istiyoruz.
Daha ilginci şu: Aday arayışı ve tartışması, yapay, hükümete yakın medya tarafından sırf muhalefetin içini karıştırmak amacıyla ortaya atılmış bir sorgulama da değil.
Muhalifi muvafıkı herkes adayın adını duymak istiyor. Herkesin olası tüm adaylar üzerinde daha şimdiden olumlu veya olumsuz bir fikri var.
Altı muhalefet lideri bu yoğun ve sahici sorgulamaya daha ne kadar direnebilir? Daha ne kadar süreyle “Önce ilkeler üzerinde anlaşalım, isim sonra gelir” yüce düşüncesiyle kalabalıkları oyalayabilir, bilmiyorum sahiden.
Medya tanrısı ile savaşmak kolay değil; hele ki o tanrı etrafına bütün sosyal medyayı da toplamışsa, durum iyice ümitsiz.
Ama ümitsiz olmasından daha doğal bir şey de yok.
Liderler zaman zaman gazetecilere sitem ediyorlar ama bence onlar da için için, aday ismi konusunun başka her şeyden daha çok merak edildiğini biliyorlar. Hatta daha ileri gideyim, o ismin kim olacağını onlar da en az bizim kadar merak ediyorlar.
Çünkü söyledim, adayın kim olacağı konusu, öyle medya tanrısı tarafından uydurulmuş yapay bir gündem, yapay bir konu değil. Herkesin cevabını merak ettiği bir soru bu.
Adayın adını ciddiye almamak veya ismin önemsizliğini söylemek, seçimi kaybetmenin garantili bir yolu.
Altı lider samimiyetle çıkıp şunu söylese anlayabiliriz: “Siyaset ve siyasi iktidar söz konusu olduğunda babaların oğullarına bile güvenmemesi normal; o yüzden biz altı partiyi ve seçilecek cumhurbaşkanını güven içinde tutacak bir dizi yazılı anlaşmayı yapmaya uğraşıyoruz, o anlaşmalar yapılıp sistemin içine bir ‘güven’ unsuru konmadan aday konuşmayacağız…”
Ama onlar bu cümleye benzer bir cümle söyleseler bile bu yazdığımı aynen söylemiyorlar. Lafı dolaştırıyorlar ve sürekli bir birlik bütünlük içinde oldukları havasını vermeye çalışıyorlar.
Tamam, birlik bütünlük içinde olmak da çok önemli elbette ama saydam olmak, kamuoyuna sürekli hesap verir konumda olmak bundan daha az önemli değil.
Önemsersiniz önemsemezsiniz, altı lider veya partileri arasında son bir yılda kaç kez türlü çeşitli ayrılıklar oldu. İşte son ayrılığı Meral Akşener’in aday olarak Ekrem İmamoğlu’nu öne çıkartıp çıkartmadığı konusunda bugün de yaşıyoruz.
Böyle durumlarda keşke daha saydam olsa liderler, “Şu şu konularda henüz anlaşamadık ama anlaşmaktan ümitliyiz” deseler, belki medya tanrıları onlara daha iyi davranacak.