Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati birkaç gün önce Diyarbakır’daydı, akşam saatlerinde AK Parti il merkezine de gitti, orada partililerle sohbet etti.
Artık ya partililer doğrudan “Ekonomi bu haldeyken nasıl seçim kazanacağız” diye sordu ya da Nebati karşısındakilerin gözlerine bakıp bu sorunun geleceğini anladı ve sorulmadan cevap verdi. “Merak etmeyin” dedi, “Enflasyon kontrol altına alındı, kademe kademe düşecek, aralık ayından sonra düşüş hızlanacak, seçime böyle girmeyeceğiz.”
Haberlerde gördünüz haziran ayı enflasyon rakamlarını, ben tekrar etmeyeyim. Bunlar kontrol altına alınmış enflasyon rakamları. Allah korusun ya bir de kontrolden çıkmış olsaydı, kim bilir kaç olacaktı?
Şakaya vurduğuma bakmayın durum çok ciddi. Daha iki gün önce 12 milyondan fazla insanı ilgilendiren asgari ücret zammı yüzde 30 olarak açıklandı, büyük bir müjde gibi. Oysa yıl başından bu yana enflasyon yüzde 42’yi geçti. Asgari ücretlinin hissettiği enflasyon, yani maaşının alım gücündeki düşme elbette çok daha yüksek.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın enflasyonla ilgili söylediği her şeyin yanlış olduğuna, onun dini/ideolojik faiz takıntısının enflasyonla mücadeleye engel olduğuna dair o kadar çok şey yazıldı ve anlatıldı ki, burada tekrar etmeye gerek yok.
Ama şunu bilelim: Erdoğan ve iktidarının yegane kusuru bu faiz takıntısı değil, hatta yarın faizi yüzde 90’a yükseltseler dahi durum ancak kısmen düzelebilir, çünkü temelde iktidar enflasyonla mücadele etmiyor, aksine bir miktar enflasyonun, Türk parasının değerinde yaşanacak bir miktar düşmenin iyi bir şey olduğuna inanıyor.
Sorun enflasyonda değil, miktarında. Sorun TL’nin değer kaybında değil, değer kaybının miktarında ve hızında. Böyle düşünüyorlar.
Geçen yıl bu vakitler 1 dolar 8 lira 70 kuruş civarındaydı. Bugün 17 lira sınırında. Hemen hemen yüzde 100 artış var.
Dolar 17 değil 11 lira olsaydı, iktidarın hiçbir şikayeti olmayacak, bizim gibi şikayet edenleri ise “dış güçlerin ve faiz lobisinin maşası” ilan edeceklerdi.
Bir aklı evvel, “Kur rekabetçi olursa daha çok ihracat yaparız” demişti, Tayyip Erdoğan istihdamın enflasyondan önemli olduğunu düşünüyordu, “Hadi TL’nin değerini biraz düşürelim, fabrikalar ihracata çalışsın, istihdam artsın” diye talimat verdi.
Doğru, istihdamda 2018’de başlayan ve salgınla birlikte doruğa çıkan kanama durdu, hatta kayıplar geri alındı ama artık istihdam artışı çok yavaşladı. Yeni yatırım yapılmadıkça bu yavaşlık devam edecek. Yıl başından beri yatırım falan yapıldığı yok.
Bu arada TL’nin değerini “kontrollü düşürme” başarılamadı. Merkez Bankası kendisine bile ait olmayan dolarları piyasaya vererek bu kontrolü sağlamak istedi ama nafile. Bankacılara göre geçen hafta doları 1 lira düşürebilmek için 3 milyar dolardan fazla satış yapıldı. Düşen dolar yeniden başladığı yere yükselmiş durumda neredeyse.
Hükümete göre enflasyonun sebebi de bu, yani doların istenmediği kadar yükselmesi. İktidar yüzde 20 civarı enflasyona razıydı, bunu istiyordu hatta ama nasıl dolarda kontrolü kaçırdılarsa enflasyonda da kaçırdılar, dayandık yüzde 80’e.
Gerçek şu ki, makro ekonomik göstergelerle ilgili sahiden kontrol edebildikleri hiçbir şey yok aslında. Mevcut bütçesinin yarısından fazlası kadar ek bütçeyi Meclis’ten istemek zorunda kalan bir iktidar, zaten hiçbir şeyi kontrol edemediğini kendisi söylemiş olmuyor mu?
Nureddin Nebati sadece AK Partililerin değil, hepimizin yüreğine su serpti, “Enflasyon kontrol altında” dedi.
Mazallah, ya kontrol altında olmasaydı, ne olurdu halimiz?