Türkiye’de şirketlerin çok önemli bir bölümü bu iki konuda sıkıntılıdır. Öz sermayeleri yetersizdir; işletme sermayesi bulmak, eksiği tamamlamak için her ay olmadık taklalar atmaları gerekir.
Bu iki yetersizlik şirketleri vahim hatalara da sürükler. Örneğin maaşları ödemek, SGK primlerini ve vergileri ödemek için işletme sermayesi yetersiz bazı şirketler gider çok kısa vadeli banka kredisi alırlardı eskiden. Kredi bolluğu zamanında bankacılar kapınıza dayanırdı zaten, ‘Size şu kadar para verelim’ diye yalvarırlardı neredeyse.
Bugünün ‘rasyonel bakanı’ Mehmet Şimşek, 2017’de can havliyle KGF adlı devlet destekli krediyi icat etmişti; bu krediyi alan şirketlerin tamamına yakını KOBİ statüsünde ve daha küçük şirketlerdi ve sonradan araştırmalar hep aynı şeyi söyledi: Kullanılan devlet destekli kredilerin yüzde 97’si, yani neredeyse tamamı işletme sermayesi olarak kullanılmıştı, bu kredilerle yatırım yapanlar çok azdı.
Türkiye’de maalesef şirketlerin borçlarını ödememesi veya çok ötelemesi bir tezgah altı finansman yöntemidir. Piyasada çıkın sorun, koca koca şirketler bile ödemelerini 90 gün sonraya yazılı çeklerle, hatta zamanında kendi müşterilerinden aldıkları çeklerle yaparlar.
Tek başına bu bile aslında büyük bir sağlıksızlığın açık kanıtıdır ama Türkiye’de o kadar uzun zamandan beri durum böyle ki, ‘normal’ kabul ediliyor. Şirketler dünyasında ödemelerin 3 ay vadeyle yapıldığı bir ülkede enflasyonla mücadele de özel olarak zordur; çünkü herkes sattığı ürünün fiyatlamasını paranın eline geçeceği güne göre yapar. Yani üç ay sonraki enflasyona göre kendince bir tahmin yürütür.
Şirketlerimizin çokça başvurduğu finansman yöntemlerinden biri de vergisini ödememektir. İşte, günlerdir sosyal medyada devam eden vergi ödemeyen şirketler iddialarına dün Maliye Bakanlığı’nın verdiği yanıtı gördünüz: O şirketleri yakından inceliyoruz, diyor bakanlık.
Daha önce bizzat Hazine ve Maliye Bakanı’nın kendisi söylemişti: Ayda 5 milyon lira ve üstünde harcama yapan ama harcamalarında kullandığı bu geliri beyan etmeyen vatandaşlarımız var. Bunlar öyle iki üç kişi de değiller, anlaşıldığı kadarıyla kalabalık bir grup insandan söz ediliyor.
Maliye’nin ‘Sen bu kadar para harcamışsın, bu para nereden geldi, vergisini ödedin mi’ diye soramadığı, bu sorunun sorulmasının yasayla engellendiği bir ülkede yaşıyoruz. Öyle olduğu için, vergi ödememenin bir finansman yöntemi olması, çoğu zaman bankadan kredi kullanmaktan daha ucuza geldiğinin düşünülmesi hiç şaşırtıcı değil.
Kaldı ki şirketlerden alınan gelir vergilerinde o kadar çok istisnamız var ki, zaten bu istisnaları kullananların vergi ödememesi, sıfır veya eksi matrah göstermesi de çok zor değil. Bu sabah okudum, yasal istisnaların, yani devletin kendisinin almaktan vazgeçtiği vergilerin toplamı, bütün kurumlar vergisi tahsilatının yüzde 8’ine varıyor ülkemizde. Çok yüksek bir oran bu.
Meselemiz sadece vergi değil. İşte görüyorsunuz son günlerin büyük siyasi tartışması, belediyelerin SKG prim borçları. Çalışma Bakanı diyor ki, belediyelerin SGK’ya toplam borcu 96 milyar lira. Dehşet verici bir rakam. Ama bakan daha dehşet vericisini de söylemiş önceki gün bir TV’de:
Türkiye’deki toplam belediye sayısı 1402. Bunların 1307’sinin SGK’ya prim borcu var. Yani belediyelerimizin yüzde 93’ü bir finansman yöntemi olarak SGK’ya çalışanları için yatırması gereken primleri yatırmıyor.
Bu konu bir siyasi tartışma değil, ekonomik bir tartışma aslında ama ister istemez siyasileşmiş durumda. CHP lideri bu borçların tahsil edilecek olmasını ‘Mali darbe’ olarak niteledi bile.
Ben de daha önce yazdım, evet elbette iktidarın muhalefetin elindeki belediyeleri felç etmek istemesi, bunun için gerekirse kutuplaşmanın gazına yeniden basmakta tereddüt etmemesi açıkça gözüküyor.
Ama dediğim gibi bu konu aslında ekonomik bir tartışma. Hatta tamamen ekonomik ahlakla ilgili bir tartışma.
Başka pek çok konuda çok çalışkan ve etkili bir devletimiz var ama konu vergi toplamak veya SGK primlerini tahsil etmek olunca o çalışkan devlet gidiyor, yerine sallapati davranan bir devlet geliyor. Tahsilat için zamanında uğraşmış olsa bugün o devlete kim ne diyebilir?
Öyle olduğu için vergi ödememek şirketlere bir finansman yöntemine dönüşüyor. Çünkü herkes biliyor ki, nasıl olsa bir vergi affı daha çıkacak, vergi cezaları silinip ana para tahsilatı da 12 takside bölünecek. Eh zaten enflasyon var, o ana para önemsiz hale geldi bile.
Sadece vergi affı çıkmıyor ki ülkede… Sık sık SGK prim borcu afları da çıkıyor. Zaten bu iki af bir arada, aynı yasada geliyor çoğunlukla. Bunu gören de, ‘Nasıl olsa ileride affedilecek ve bana da ödeme kolaylığı getirilecek, bugün neden prim borcumu ödeyeyim ki’ diye düşünüyor.
‘Devlet malı deniz…’ diye başlayan meşhur bir söz var ama aslında doğru değil. Çünkü o yenen mal devletin değil, sizin benim paramız. Hayat pahalılığına ve enflasyona maruz kalıyorsak işte bundan kalıyoruz.